1938-2018

01 Ocak 2018 Pazartesi

“Ahlaksızların kötülükleri, erdemlilerin zayıflıklarıyla beslendi. Onlar, günü gününe yaşadılar. Ve bir seçimden ötekine... Yakında iyi niyetli toplantıların zayıf sloganları da artık yankılanmayacak, verdikleri oylar artık sayılmayacak. Felaket gelişmeye devam ediyor”.
Churchill bunları, 1938’de, II. Dünya Savaşı başlarken, Hitler’e ilişkin olarak söylemiş. Bu uyarılar, 2018’e başlarken Türkiye için de söylenebilir.
Siyasal İslamın, toplumu ve devleti yavaş yavaş dönüştürme süreci, 15 yıldır, AKP liderliğinde Gezi isyanı, Haziran seçimleri, son referandum sonuçları gibi engelleri de, şiddet uygulayarak ya da olağanüstü yöntemlerle aşarak ilerliyor. Sİ, toplumun çoğunluğunun rızasını alamayacağını, laik, cumhuriyetçi direnci söndüremeyeceğini kavradığından bu yana artık, OHAL ile, Meclis’i işlevsizleştiren KHK’lerle yönetmeye çalışıyor. Sİ, 696 sayılı KHK ile taraftarlarına, şiddet uygulama ayrıcalığı vererek, Almanya’da NAZİ milislerini andıran grupları da iktidarının araçları arasına alıyor.

Fantezi ve gerçek...
Önümüzdeki seçimler bu koşullarda yaşanacak. Ana muhalefet partisinin lideriyse, ilk seçimlerde “yüzde 60 alırız” diyor. Fantezi olan yüzde 60 değil! Buna yakın bir muhalefet oyu var. Bunu son referandumda anladık. Fantezi olan, gelecek seçimlerde bir yenilgiyi, AKP liderliğinin kabul edebileceğini varsayması.
Muhalefet, tam da Churchill’den yapılan o alıntıdaki gibi: Günü gününe ve bir seçimden öbürüne yaşıyor. İyi niyetle düzenlediği mitinglerin (15 Temmuz arkasından Taksim mitingi, Adalet Yürüyüşü, Maltepe mitingi vb.) yankıları çoktan söndü. Referandum sonuçlarının gösterdiği gibi aldıkları oylar da artık sayılmıyor.
CHP, önünde duran “yüzde 50+” oy potansiyeline odaklanması gerekirken, siyasal İslamın tabanından kendine, ekonomik vaatlerle, adalet talebiyle, oy devşirmeye çalışıyor. Her seçimde kaybediyor ama taktiğini değiştirmiyor. Bu ısrarın aklındaki istikrarsızlığın arkasında, AKP’nin ve Siyasal İslamın tabanının özelliklerini kavramakta çekilen zorluk var. Salt CHP değil, genel olarak muhalefet, başından bu yana hep, AKP’nin sıradan bir düzen partisi olduğunu varsayarak çalıştı. AKP’nin özellikleri hâlâ, tam olarak kavranmış olmasa da, sıra dışı bir “şey” olduğu artık kafalara dank ediyor. Ancak muhalefetin siyasal İslamın tabanına ilişkin görüşleri açısından aynı şeyi söylemek zor.
Perşembe günü vurguladığım gibi, din, AKP tabanının büyük çoğunluğu (ne yazık ki genelde emekçi sınıflardan gelenler) açısından, türban siyasi bir obje yapıldığından bu yana, artık bir kimlik sorunudur: Dün, din (etnik, cinsel kimlik değişemez ama inanç değişebilir) kimliği oluşturan parçalardan yalnızca biriyken, bugün, o parçaları disiplin altına alarak bir arada tutan bir “ana gösterge” konumuna yükselmiştir. Bu “ana gösterge” adeta bir “simgesel kalkan” oluşturuyor. 696 sayılı KHK bu “kalkanı”, ona bir de şiddet uygulama meşruiyeti ekleyerek pekiştiriyor. Böylece, bu kimliği edinmiş seçmenin kulakları, siyasal İslamın dinci evreninin dışından, muhalefetten gelen ekonomik vaatlere, adalet çağrılarına kapalı kalıyor.
Ancak bu kimlik (etnik ve cinsel kimliklerin aksine) istikrarsızdır, fantastik varsayımlarla, kesinliklerle, bastırılan çelişkilerle doludur. Toplumun, yaşam dünyasında “öteki” kimliklerin varlığının yeğinliği artarak, bu “varsayımları”, kesinlikleri sorgulayan bir toplumsal güç sergilemeye başlaması halinde, bu kimlik çözülerek, yeniden şekillenmeye başlayabilir.
Bu nedenle, muhalefetin, özellikle CHP’nin, AKP tabanını etkileme çabalarını şimdilik bir kenara bırakarak AKP tabanı dışındaki muhalefeti, nicelik ve nitelik olarak kendini toplumun yaşamında gösterecek biçimde toparlamaya odaklanması, aynı anda da bu muhalefetin, olası bir genel seçimlere AKP’nin dayattığı koşullarda gitmeyi kabul etmeyeceğini, inandırıcı bir biçimde göstermesi gerekiyor. Bunun başarısı da, solun güçlerini, hareketini birleştirmenin bir yolunu bulmasına bağlı kalmaya devam ediyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları