Hayatın içinden: Türkiye- ABD ilişkileri (6)

07 Mart 2018 Çarşamba

Antikomünizm, yeniyetme montajcı kapitalistlerin, palazlanan toprak ağalarının parlamentodaki temsilcilerine yön veren bir “ideoloji” haline gelmişti. Amerikan emperyalizmiyle el ele, kucak kucağa Türkiye’yi, Türkiye’nin zenginliklerini yağmalamak yolunda bu ülkeye, bu ülkenin insanlarına karşı işlenen her suçu meşrulaştıracak bir zemin oluşturuluyordu. “Her mahallede bir milyoner” ancak bu zeminde yaratılabilir, büyük kentler ancak bu zeminde yağmalanabilir, cılız ekonomimiz ancak bu zeminde yabancı sermayeye teslim edilebilir, Demokrat Parti’nin “Türkiye’yi küçük Amerika yapacağız” ülküsü ancak bu zeminde gerçekleştirilebilirdi.
Nitekim öyle de oldu. Doğu’nun, Güneydoğu’nun toprak ağaları, gasp ettikleri hazine topraklarını bu dönemde üzerlerine geçirdiler.
Amerikan emperyalizminin işbirlikçisi Demokrat Parti, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki “ilk talan harekâtının” siyasal-ideolojik temsilcisiydi.

***

Daha sonraki yıllarda başlı başına bir toplumsal soruna dönüşecek gecekondulaşma da bu dönemde başladı. Büyük kent merkezlerinin dışında kalan geniş alanlar Demokrat Parti yandaşlarının yağmasına açıldı. İktidar partisinin il, ilçe, bucak başkanlarının denetiminde yeni yeni gecekondu mahalleleri türüyordu.
1955 yılının 6-7 Eylül günlerinde İstanbul’un gecekondu semtlerinden yola çıkan kalabalıklar, “milliyetçilik” adına Samatya’da, Kumkapı’da, Beyoğlu’nda, Kurtuluş’ta, Adalar’da Rum asıllı yurttaşlarımızın evlerine, işyerlerine saldırdılar. Mallarını yağmaladılar. Papazlarını sünnet etmeye kalkıştılar. Bir süre sonra bu kalkışmanın bir hükümet provokasyonu olduğunu öğrenince şaşıracaktık.
Selanik’te Atatürk’ün evine bomba atarak “Başla!” işaretini veren üniversite öğrencisi ilerleyen yıllar içinde Türkiye bürokrasisinde önemli görevlere getirildi.

***

Daha sonraki dönemlerde Türkiye’nin politikalarına yön verecek “sağ” siyasi kadrolar bu ortamda yetişti. Tümü “antikomünist”, “milliyetçi”, muhafazakâr” oldu.
İçlerinden cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar çıkardılar.
Ama hiçbiri demokrat olamadı.
1960’lı yıllara geldik. Giderek baskılarını artıran Demokrat Parti iktidarına karşı gerçekleştirilen 27 Mayıs 1960 askeri darbesi sonrası hazırlanan yeni anayasa ile toplumsal ve bireysel özgürlüklerin sınırları genişletilmişti.
Yeni anayasanın getirdiği demokratik ortamda 13 Şubat 1961 günü 12 sendikacı tarafından Türkiye İşçi Partisi kuruldu. Parti, kuruluşuyla birlikte NATO’ya ve Amerikan emperyalizmine karşı olduğunu ilan etti. Sosyalist TİP’in bu yöndeki söylemleri özellikle üniversite öğrencileri üzerinde etkili oldu. Ülkenin büyük üniversitelerinin bulunduğu kentlerde birbiri ardınca devrimci öğrenci dernekleri kurulmaya başladı. Sol, Türkiye genelinde güçleniyordu. TİP, 1965 genel seçimlerinde TBMM’ye 15 milletvekili sokmayı başardı.
Bu, karşılıksız kalmayacaktı.
İslamcı gençler de Milli Türk Talebe Birliği, İlim Yayma Cemiyeti gibi derneklerde örgütleniyordu.
Bir çatışma kaçınılmazdı.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları