Hayatın içinden: Türkiye - ABD ilişkileri (10)

21 Mart 2018 Çarşamba

ABD, TBMM’de reddedilen 1 Mart tezkeresinin hıncını dört ay sonra Irak-Süleymaniye’de aldı. ABD bağımsızlık günü olan 4 Temmuz 2003 günü, TSK karargâhının bulunduğu Süleymaniye’de bir binbaşı komutasındaki 11 askerimiz ve mihmandarları, başlarına çuval geçirilerek derdest edildi ve 60 saat gözaltında sorgulandı.
İngilizce karşılığı “The Hood event” olan bu çuval eylemi Amerikalıların “düşmanlarını” küçültmek, aşağılamak için başvurdukları bir uygulamaydı.
Olayın nedeni, bir önceki yazımızda da vurgulandığı gibi ABD silahlı kuvvetlerinin Kuzey Irak’a serbest geçiş yapabilmesi ve İncirlik Hava Üssü’nün Amerikan keşif ve ağır bombardıman uçaklarına açılması talebinin TBMM’de reddedilmesiydi.
Bu olay Irak’ta direnişin uzamasına, işgalin ABD hazinesine 3 trilyon dolara patlamasına yol açmıştı. Amerikan Doları büyük değer kaybetmiş, petrol fiyatları kısa sürede varil başına 20 dolardan 100 dolara fırlamış, Bush’un Cumhuriyetçi partisi 2006 Meclis ve Senato seçimlerinde yenilgiye uğramıştı.
Türkiye, askerlerinin başlarına çuval geçirilmesini sineye çekti.
Ne de olsa ABD ile dost ve müttefiktik. Arada bu tür istenmeyen olaylar olabilirdi…

***

Oysa ABD hiçbir zaman Türkiye’ye “dost” olmamıştı. Biraz tarih sayfalarını karıştıralım; ABD Başkanı Woodrow Wilson’ın 11 Şubat 1918 günü açıkladığı “ilkelerinin” 12. maddesini okuyalım: “Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk olan kısımlarına egemenlik hakkı tanınmalı, fakat Türk olmayan halklara bağımsızlık verilmelidir.”
Bu, I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı topraklarında, Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan Devleti ile bağımsız bir Kürdistan Devleti kurulması, Trakya’nın ve Ege’nin Yunanistan’a bırakılması, Türk Devleti’nin Orta Anadolu’da dar bir bölgeye sıkıştırılması anlamına gelen bir çağrıydı.
Wilson’ın bu çağrısını Türkiye’deki iktidarlar “müttefiklik”, “dostluk”, “stratejik ortaklık” gibi cafcaflı kavramların büyüsüne kapılıp unuttular. Fakat Wilson’ın ardılları bunu hiçbir zaman akıllarından çıkarmadılar. ABD Başkanı Lyndon B. Johnson’ın Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesini önlemek amacıyla Başbakan İsmet İnönü’ye yazdığı 5.6.1964 tarihli o kaba üsluplu mektup bile aklımızı başımıza getirmedi. Daha sonra ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın 2003 yılında Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Türkiye’nin de dahil olduğu 22 ülkenin sınırlarının değiştirileceğini açıklaması da gözümüzü açmadı. Sonunda ABD’nin Suriye sınırımızda bir Kürt devleti kurulması yolunda mücadele eden PYD/YPG güçlerine binlerce ton ağırlığında silah ve mühimmat gönderdiğini görünce uyandık. Şimdi askerlerimiz kuzey Suriye’de bu silahları kuşanmış, bu silahlarla askerlerimizi vuran, ABD’nin himayesindeki PYD/YPG güçlerine karşı savaşıyor.

***

Ne var ki bugün de ABD ile müttefiklik, dostluk, stratejik ortaklık gibi içi boş teraneleri sürdürüyoruz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk Washington ziyaretini, Başkan Donald Trump ile buluşmasını anımsayalım. 16.5.2017 günü Beyaz Saray’da gerçekleşen bu buluşmanın öncesinde özellikle yandaş medyada günlerce pazarlaması yapılmış, Trump’ın Erdoğan’ı kabulü kamuoyuna Türkiye adına bir iftihar nedeni olarak sunulmuştu.
Ne var ki bu “büyük buluşma” hepi topu 23 dakika sürdü. Olan da CNN Türk ana haber spikeri Nevşin Mengü’ye oldu. Mengü, ekranda “Girdisi çıktısı, oturdusu kalktısı toplam 23 dakika sürdü. Erdoğan, Trump’ı Türkiye’ye davet etti, Trump ise sırtını dönüp gitti” deyince başarılı spiker işinden oldu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları