Araplaşmak

30 Temmuz 2014 Çarşamba

Yazılarını ilgiyle, beğenerek okuduğum sevgili Nilgün Cerrahoğlu’nun dünkü yazısındaki “Bugün Ortadoğululaşmanın tam ortasındayız” tümcesi üzerinde düşündüm.
Doğru bir saptamaydı. “Şakayla karışık… Sadri Alışık ve de Cumhuriyet Türkiyesi’nin en sevilen şairlerinden Attilâ İlhan’la anılagelen Çolpan İlhanın cenazesinde nasıl ‘bir dönemin sonu’ duygusunu iliklerimize dek yaşadıysak; Başbakan’ın Başakşehir Fatih Terim Stadyumu açılışındaki 9’ gollü grotesk iktidar maçını izlerken.. o denli bir ‘yeni dönem başlangıcı’ duygusunu yaşadık. Vıcık vıcık… Bu artık tam bir Ortadoğu” diyordu.
Öyle ya başımızda halkın oylarıyla devletin en üst makamına çıkıp “sultan olmak” düşleri kuran bir Başbakan, yeni Osmanlıcılık ülküsüyle yanıp tutuşan bir Dışişleri Bakanı, İslam adına kadınlara kahkahayı haram kılan bir Başbakan Yardımcısı, PTT 1. Lig takımlarından Ankaraspor’un adını “1299 Osmanlı” olarak değiştirmeye niyetli Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı…
Daha ne olsun?

***

Ne var ki Ortadoğu’da bizdekine benzer vıcıklaşmaları yaşamayan, siyasal sistemlerinden, ideolojik görüşlerinden bağımsız olarak “ciddi” diye tanımlayacağımız İran, İsrail, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi gibi devletler de vardı.
Biz hızla Ortadoğululaşırken aynı zamanda da Araplaşıyorduk. Ortadoğu’daki her çatışmada mutlaka taraf oluyor, Sünni Arapların yanında saf tutuyorduk. Suriye’deki El Kaide, El Nusra, IŞİD (İslami Cephe) gibi terör örgütlerine Türkiye’den silah sevkıyatı yapıldığı tutanaklarıyla açıklanmış, bizlerle birlikte dünya âlem de öğrenmişti.
Taraf olduğumuz her çatışma bizi Ortadoğu bataklığına biraz daha sürüklüyordu. Ortadoğu’daki Sünni Müslüman Arapları bir cephede toplayıp liderliğine soyunmak olarak tanımlayabileceğimiz “yeni Osmanlıcılık” hayali Türkiye’ye bölgede dosttan çok düşman kazandırmıştı.
Kanlı çatışmaların sürdüğü Ortadoğu’da savaş mağdurlarına insani yardımlarda bulunmaya kimsenin itirazı yoktu. Fakat bu yardımlarda da adalet ve eşitlik ilkesi gözetilmiyordu. Örneğin, Irak’taki Türkmenlere yardım yapıyor, fakat Suriye’de Sünni teröristler tarafından sarılmış Rojava Kürtlerinin mağduriyetini görmezden geliyorduk. Türkmenler, Türkiye Türklerinin soydaşı ise Rojava Kürtleri de Türkiye Kürtlerinin soydaşı idi. Türkiye Cumhuriyeti bu topraklarda yaşayan Türklerin de Kürtlerin de devleti olarak insani yardımlar bağlamında benim soydaşım - senin soydaşın ayırımı yapabilir miydi?
Yapıyordu.

***

Daha önceleri ağır aksak da olsa işleyen devlet aygıtı AKP iktidarında işlemez duruma gelmişti. Yargı, Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet Teşkilatı hallaç pamuğu gibi atılmış, Cumhuriyetin seksen yılda kurduğu sistem son on yılda rayından çıkarılmıştı.
İktidar otokratikleştikçe kuvvetler ayrılığı ilkesi ayaklar altına alınmış, 76 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti’nin temel kurumları Başbakan’ın ağzından çıkacak bir çift söze göre hareket eder duruma gelmişti.
Ülke bir korku imparatorluğuna dönüşmüş, insan hayatları karartılmıştı. Çeşitli toplumsal kesimler ideolojik, siyasal ve dinsel öğeler kullanılarak birbirine düşmanlaştırılmıştı.
Araplaşmanın bir ölçüde yansımalarıydı bunlar.
Gördüğümüz, tanık olduğumuz her şey bize bugünkünden çok daha ağır felaketler getirecek “yeni bir dönemin” başlangıcında olduğumuz duygusunu yaşatıyordu.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Başbakan’ın alacağı olası bir yenilgi, içinde bulunduğumuz süreçte iyiye doğru bir kırılmayı gerçekleştirebilir mi?
Niçin olmasın?   



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları