Mukallit savcı: Vakit nakit ise...

24 Nisan 2016 Pazar

O artık, davası ve iddianamesi çökmüş bir savcı mukallitidir. TCK, sahip olmadığı bir kamusal sıfatın sahibi imiş gibi davranmayı ve kendisine savcı, yargıç süsü vermeyi suç sayıyor. (Md:262) Ama burada suç “teşebbüs” aşamasında kaldığı için verilecek ceza Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması kuralına tecil edilebilir! Ancak yine de...
İkamet ve icrai sanat eylediği Adaletsiz Saray’ın oda sayısı kadar insanın hayatından çalınan günlerin, ayların, yılların cezai olmasa bile, hem siyasi vebali hem de mali sorumluluğu kesinlikle onun omuzlarındadır.
Artık yaşamayan İlhan Abi’yi, Kuddusi Okkır’ın, Ali Tatar’ın, Türkan Saylan’ın uğradığı haksızlıkların hesabı ilk seçimde veya referandumda sorulmazsa mahşere kalacaktır!
Çünkü konumu, durumu ve hasbel siyaset elde ettiği pozisyonu, yurtdışına kaçmış “asli meslektaşı” Zekeriya Öz’den şimdilik de olsa, yine de çok hallicedir. Hâlâ dümenin başındadır. Hâlâ gemisini yürüten kaptandır.
Onlarca yıldır TBMM’de çocuklarla düzenlenen törenleri, külliyen abidik gubidik bir gerekçe ile Külliyesi’ne nakletmeyi başarmıştır.
Fakir fukaranın, garip gurebanın, şehit şühedanın çoluk çocuğunun konu mankeni olma pahasına dünkü törenlerin odağı TBMM değil Külliye olmuştur.
23 Nisan’ın resmi adı “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”dır. Ama onlarca çocuğu huzura dizerek egemenliğin TBMM’de değil, kendisinde olduğunun mesajını bir kez daha vermiştir...

***

Din imanla ilgili kavramlar dilinden hiç düşmediği halde nedense, bir kez bile olsun İslamiyetin en temel kavramı “kul hakkı”nı ağzına almıyor.
Müdebbir tüccar gibi davranıyor. Tıpkı bisiklet maratonunu açarken bisiklete binmeden bisikletle poz vermesi gibi. Atın hatırası (yoksa kâbusu mu) demek hâlâ canlı. Oysa “Ne istediler de vermedik” dönemi dahil, 13.5 yıldır Allah’ın her günü daha çok insanın “kul hakkı”nın yendiğini ve yenileceğini önce kendisi biliyor.

***

Kendi onayı ile atanan, kendisine bağlı çalışan 26. Genelkurmay Başkanı “terörist” diye hapse atılırken ses çıkarmadı.
Haksız hukuksuz izansız suçlamalar ve iftiralar yüzünden intihar eden, tedavi edilemediği için yaşamını yitirenlerle ilgili sorumluluktan söz eden yok. Düzmece kanıtlarla hapis cezası kesen yargıçlar, onun yardım ve desteğiyle cezai ve mali sorumluluktan kurtuldular.
Körfez geçişinin 90 dakika kısalması için 7.6 milyar dolar harcanan köprü töreninde ne buyurmuştu? “Vakit nakittir!”
Hayatın 90 dakikası yolda boş yere geçmesin diye o kadar milyar dolar harcanıyorsa, Silivri hücrelerindeki zulüm aylarının, günlerinin, yüz binlerce dakikanın bedeli acaba kaç TL eder?
Geleceği okumuş gibi, bu türden bir hesabın önünü çoktan kesti!
Prof. Mehmet Haberal, kendisini düzmece kanıtlarla mahkûm eden hâkimlere karşı açtığı davayı kazanmış ve üç yargıcı da tazminat ödemeye mahkûm ettirmişti.
Ancak Fahri Başsavcımız, derhal araya girerek bir yasa sipariş ettirdi. Ve yargıçların şahsen ödemesi gereken maddi tazminatların devletçe ödenmesini yasa hükmüne bağlattı.
Ergenekon kumpasının mağdur ettiği aydınlar, komutanlar, gazeteciler dava açarlarsa kendilerine ödenecek tazminatlar artık halkın, garip gurebanın, şehit yakınlarının cebinden çıkacak.
“Kul hakkı” lafını ağzına almaktan özenle kaçınması belli ki bundan!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hasetle hasretle Demirel 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları