Ayşe Emel Mesci

Kurumlar ve insanlar

20 Kasım 2017 Pazartesi

Almanya’nın ve dünyanın sayılı tiyatrolarından biri olan Schaubühne bu yıl son dakikada İKSV tarafından düzenlenen İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali’ne katılmaktan vazgeçti. Tiyatronun Peter Stein’dan sonraki genel sanat yönetmeni olan ve bu görevi 1999’dan bu yana sürdüren Thomas Ostermeier bu kararı almalarında en önemli etkenin Türkiye’deki güvensiz ve keyfi durum olduğunu açıkladı.
Hatırlıyorum, Schaubühne’nin yeni yönetimiyle seyirci karşısına çıktığı ilk gösteri, Sasha Waltz’ın 2000’de sahneye koyduğu “Körper/ Bedenler”di ve 2002’de de İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali kapsamında İstanbullu tiyatroseverlerle buluşmuştu.

Schaubühne ve Türk tiyatrosu
Schaubühne tarzı uluslararası düzeyde kurumsallaşmış yapılarda önemli bir bellek vardır. Çünkü yaratımlarıyla dünya tiyatrosunda çığır açan dâhilerin hemen bir basamak altında, yönetimden yönetime asla değişmeyen, sürekliliği hiç bozulmayan bir çark tıkır tıkır işler ve bir kurumsal gelenek oluşmuştur. Schaubühne geleneklerinde, Türkiye ve Türk tiyatrosu ile ilişki her zaman önemli bir yer tutmuştur.
1962’de kurulan ve asıl atılımını 1970’te Peter Stein’ın başa gelişiyle yapan Schaubühne’de 1979’dan itibaren “Schaubühne Türk Topluluğu” adıyla bir Türk tiyatrosu da oluşturulmuştu. Sanırım bu topluluk etkinliklerini 5-6 yıl sürdürdü, biz de o dönemde hem Halk Oyuncuları olarak Schaubühne’de “Kurban”ı oynadık, hem de Schaubühne Topluluğu ile birlikte “Ferhad ile Şirin”i sahneledik (Tuncel Kurtiz’in rejisiyle).
Bütün bu süreçte, Peter Stein’ı daha yakından tanımak olanağını da buldum. Tiyatrodaki inanılmaz yaratıcılığının yanı sıra, 68 hareketinden gelen, fikirlerinde samimi ve tüm kültürlere açık bir dünya vatandaşıydı Stein. Türkiye’yi ve Türkleri sevdiğini gayet iyi biliyorum, zaten mesleki yaşamı dışında Türkiye’ye çok gelip giderdi, hatta güney sahillerinde evi bile vardı (hâlâ var mı bilmiyorum). Bu sevginin bir kaynağı da hiç kuşkusuz Muhsin Ertuğrul’du. Onun adı geçtiğinde Stein’ın nasıl bir saygı gösterdiğine gözlerimle tanık oldum. Muhsin Hoca’nın kişiliğinden ve bilgisinden kesinlikle etkilenmişti. Schaubühne’nin Türk tiyatrosuna yönelik yaklaşımının altındaki bir diğer etken de, Almanya’da çok sayıda yurttaşımızın yaşamasının getirdiği özel konumdan kaynaklanan aydın sorumluluğuydu. Farklı kültürlerin bir aradalığını bir zenginlik olarak değerlendiriyorlardı. Üstelik bütün bu gelişmeler yaşanırken, 12 Eylül askeri darbesinin hemen sonrasındaydık ve Türkiye, Batı nezdindeki en itibarsız dönemlerinden birindeydi.

2002’den 2017’ye
Sonra Ostermeier ve ekibi göreve başladı. İlk oyunlarını yaptılar. 2002’de tekrar Türkiye’de, İstanbullu tiyatro seyircisinin karşısındaydılar.
Schaubühne ekibine festivale katılmaktan son anda vazgeçtikleri için sitem etmek kadar, şu soruları da sormak gerekmiyor mu: Türkiye’ye ve Türk tiyatrosuna hem kurumsal ölçekte, hem de önemli yöneticilerinin kişisel tercihleri bakımından hep önem vermiş, bunu çeşitli şekillerde göstermiş, dünyanın sayılı tiyatrolarından biriyle olan ilişkide 2002 ile 2017 arasında ne değişti? 2002 ile 2017 arasında, üstelik Türkiye konusunda her zaman olumlu davranmış ve kurumsal belleği güçlü bir tiyatronun Türkiye algısı nasıl bu kadar değişebildi?
Geriye doğru bakıyorum: Schaubühne/ Türk tiyatrosu, seyircisi, insanın ilişkisini bir yol olarak düşünsek, o yolun başında, adı geçtiğinde Peter Stein’ın neredeyse düğmesini iliklemeye davrandığı Muhsin Ertuğrul ve onun temsil ettiği her şey duruyor. Peki yolun sonunda ne var?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları