Ayşegül Yüksel

Ardından bakakaldıklarımız çoğalırken

17 Eylül 2019 Salı

Biz yaşlandıkça yaz ölümleri çoğalıyor. Son on gün içinde dört değerli insanı, ODTÜ öğretim üyelerinden Prof. Dr. Yıldırım Yavuz ile Ömer Yağız’ı, tiyatro ve sinema sanatçıları Dinçer Sümer’i ve Süleyman Turan’ı ardı ardına yitiriverdik. Yaşamımızda iz bırakmış kültür insanlarıydı onlar. Bizim için üretmiş olduklarıyla yaşayacaklar...
Dinçer Sümer ve Süleyman Turan, sahne ve sinema sanatlarına yaptıkları katkılar nedeniyle kamuoyunun daha yakından tanıdığı kişilerdi. Onlar için belleğimde sakladıklarımdan bir ikisini sizinle paylaşayım.

İzmir’de geçen çocukluğu en güzel o anlattı
Dinçer Sümer’i 1970’li yılların sonunda tanıdım. “Kâtip Çıkmaz”ı ve “Eski Fotoğraflar” oyunlarıyla yazar olarak ünlenmiş, zarif bir tiyatro ve sinema oyuncusuydu. Zaman içinde eğitmenlik ve televizyon programcılığı, dahası Cumhurbaşkanlığı kültür ve sanat danışmanlığı yapacak, devlet sanatçısı unvanına değer bulunacaktı. Yazdığı ve Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahneleyip sunduğu tek kişilik “Maviydi Bisikletim” oyununa yazdığım eleştiri yazısına çok kızmış, oyunu ve sahne olayını yeterince önemsememiş olduğumu düşünmüştü. Seyircinin çok sevdiği bu küçük oyunu sunduğu yıllar boyunca her karşılaşmamızda beni sitem yağmuruna tutardı.
Kimi eleştiri yazılarının bıraktığı izlenim böyledir. Melih Cevdet Anday, yazdıklarımdan, “Ölümsüzler” başlıklı oyununu sevmediğimi anladığını söylemişti. Yıldız Kenter “Oscar ve Pembeli Meleği” oyununu beğenmediğim sonucunu çıkarmıştı. Oktay Arayıcı ise “Rumuz Goncagül” oyununun bir bölümünü değerlendirirken kullandığım dili “yazma terbiyesi”ne aykırı bulmuştu. Belki de haklıydılar...
Benim için Dinçer Sümer’in en etkileyici yapıtı, dil kullanımındaki yalınlık ile anlatımdaki vuruculuğu ustalıkla buluşturan, “Bir Düş Müydü O İzmir” başlıklı romanıdır. Bu düşüncemi kendisine iletme fırsatım olmadı. Geç de olsa şimdi söylemeliyim: Birçok İzmirli yazar içinde, İzmir’de geçen çocukluğu en güzel Dinçer Sümer anlatmıştır...

Sevdayı en güzel dillendiren delikanlı
Şimdi de1960’lı yıllara dönelim. Süleyman Turan’la bölüm arkadaşı olduğumuzu henüz bilmiyoruz. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünün ikinci sınıfındayım. Birkaç arkadaş klasik arkeoloji bölümünden “yardımcı sertifika” dersleri alıyoruz. Ve henüz ünlenmemiş olan Süleyman Turan’la da, İngiliz dili ve edebiyatı derslerinden değil, arkeoloji derslerinin giriş ve çıkışlarından “göz aşinası”yız. Güzeller güzeli bir kız arkadaşı var. Kendini ağır satan çeşitten. Hangi bölümde okuduğunu bilmiyoruz. Havalı olmasına havalı, ama ilgili ve düzenli bir öğrenciye pek benzemiyor.
O dönemde derslerin sınavları önce yazılı, sonra da yazılıyı geçmişseniz, sözlü olarak yapılıyor. Beş on kişi edebiyat fakültesinin üçüncü katındaki klasik arkeoloji bölümünün bulunduğu sahanlıkta sınav sonucu bekliyoruz. Süleyman’ın kız arkadaşı mutsuz görünüyor. Kaldığını düşünüyor. Süleyman ise kızın çevresinde pervane. Onu neşelendirmek için dil döküyor. Kızın geçer not alma olasılığının düşük olduğunu bile bile, sanki başarılı olacağı garantiymiş gibi yüreklendirici sözler bulup sevdiğine olmadık maskaralıklar yapıyor. Kendimizi unutmuş, şaşkın bakışlarla, henüz üne kavuşmamış aktör Süleyman Turan’ın performansını izliyoruz.
Bu performansta kötü oyunculara özgü “-mış gibi yapma” sahtekârlığı hiç mi hiç yok. Süleyman Turan, sırf sevdiği üzülmesin diye, dans ve şarkı karışımı bir devinimle, kızın elini bile tutmaksızın, tüm aşkını –söze dökmeden- dillendirdiği bir canlandırma yapıyor. Öyle başarılı ki...
Süleyman Turan, kısa süre içinde pek çoğu âşık delikanlı rolleri içeren yüze aşkın filmde rol aldı. Televizyonculuk, senaryo yazarlığı yaptı, haklı bir üne kavuştu.
Oysa, onun 1960’lı yıllarda, arkeoloji bölümünün girişindeki büyük sahanlıkta sunduğu -çok az sayıda seyircinin tanıklık ettiği- içtenlikli gösteri, hem arkeoloji/mitoloji dünyasının vazgeçilmezi olan “tanrıların sevda öyküleri”ni, hem de Yeşilçam’ın “aşk senaryoları”nı geride bırakıvermişti...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Özdemir Nutku anlatıyor 3 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları