Barış Doster

Liberal demokrasi ve dijital otoriterlik

13 Ocak 2021 Çarşamba

Geçen hafta ABD’de Kongre binasının Donald Trump taraftarlarınca basılmasıyla başlayan olaylar, gündemdeki yerini koruyor. Trump’ın azli yönündeki çabalar, sosyal medya şirketlerinin Trump’a koyduğu engeller, Trump’ın bu şirketlere karşı başlattığı mücadele dikkat çekiyor. Demokrasinin sınırları, sermayenin gücü, demokrasiye yönelik tehditler çokça tartışılıyor. Tartışalım...

Öncelikle belirtmekte yarar var. Liberal demokrasi; emeği değil, sermayeyi önceler. Emekçilerin, yoksulların, ezilenlerin, toplumun geniş kesimlerinin değil, büyük sermaye sahiplerinin çıkarını gözetir. Sistemin egemenleri; sermayenin sınırsız özgürlüğüne, devletin sermaye adına emeği baskılamasına, sermayenin önündeki tüm engelleri kaldırmasına, sosyal devleti budamasına, “liberal demokrasi” derler. Buna itiraz edenlere her türlü baskının uygulanmasına, rejimin otoriter yüzünü bu toplumsal sınıflara göstermesine, “liberal demokrasi” itiraz etmez.

İşin vahimi, sağcıların, kendilerince doğal olarak liberal demokrasiye sahip çıkarken, solda geçinen, soldan geçinen kimilerinin, kendilerine “liberal sol” (ne demekse o) demeleridir. Sınıfsal kimliği değil, etnik, mezhepsel kimliği öne çıkarmayı “sosyalizm”; kamusal ve toplumsal çıkarı dışlayıp bireyciliği, bencilliği öncelemeyi “özgürlükçülük”; ulusal olanı reddedip emperyalizmin, ABD’nin, AB’nin peşine takılmayı “demokrasi” sanmalarıdır.

Konuyu biraz daha deşelim. ABD’deki tartışmaların da bir kez daha ortaya koyduğu üzere, demokratik bir düzende sandık elbette çok önemlidir. Ama demokrasiyi sandıkla bir tutmak, eşitlemek yanlıştır. Hukuk devleti, kurumların gücü ve meşruiyeti, halkın katılımı, örgütlenme özgürlüğü, basın ve ifade hürriyeti ne kadar gerekli ise sermayenin sınırsız tahakkümünü engellemek de o kadar gereklidir. Çünkü devrimci, halkçı, kamucu, toplumcu, emekten yana bir program olmayınca demokrasi yürümez. Aksar.

DEMOKRASİ NEYİN ÜRÜNÜ?

Demokrasi, sandıktan ibaret değil, basit bir oylama yöntemi değil derken, demokrasinin tarihsel bir gelişmenin sonucu olduğu, sandığın yanı sıra başka meşruiyet kaynaklarına yaslandığı anlatılır. O nedenle demokrasi; tarihsel, toplumsal, siyasal, ekonomik, sınıfsal bağlamından kopuk yorumlanamaz. Zihinleri açmak için soralım: Monarşinin, saltanatın, kilise egemenliğinin, ortaçağ ilişkilerinin, feodalizm kalıntısı aidiyetlerin olduğu yerde demokrasi olur mu? Hayır. Demokrasi yalnız ve ancak bunların tasfiyesiyle gelişir. O nedenle demokrasi, aydınlanmanın, devrimler çağının ürünüdür. Emeğin baskılandığı, sol ayağı olmayan demokrasi olur mu? Hayır. Demokrasi, sınıflı toplumların rejimidir.

Tarihte hiçbir demokratik rejim; oylamayla, referandumla, sandıkla kurulmamıştır. Hiçbir kral, hiçbir padişah, hiçbir sultan, hiçbir imparator, hiçbir prens tahtından, tacından, koltuğundan seçimle, sandıkla vazgeçmemiştir. İngiltere’de demokrasinin gelişmesinde Cromwell Devrimi’nin payı; Fransız demokrasisinin gelişmesinde Fransız İhtilali’nin etkisi büyüktür. İkisinde de sandık, seçim yoktur. Çünkü feodalizm yıkılırken, kralın tahtı devrilirken oylama yapılmaz. Tarihte, pek çok şey zorla yapılmıştır. Ama bu zor, demokrasiye aykırı değildir. Demokrasiye yöneliktir. Özgürleştiricidir.

Tekrar yazının başlığına dönelim. Trump’tan ne kadar çok nefret edilirse edilsin, Trump ne kadar büyük tepki çekerse çeksin, sosyal medya şirketlerinin Trump’ın sosyal medya hesaplarına koydukları engel yanlıştır. Çünkü bu kararların meşruiyeti yoktur. Hukuka dayanmamaktadır. Bu şirketler, yasa koyucu da değildir, yargı kurumu da.

Dahası var. Teknolojinin 4 atlısı denen Google, Amazon, Facebook ve Apple dev bütçeleriyle öne çıktıkları gibi, medya, iletişim kanalları, sosyal ağlar üzerindeki etkileriyle, demokratik düzen üzerinde de etkilidirler. Ölçekleri, borsa değerleri, sahiplerinin serveti, üst yöneticilerinin geliri çok büyüktür. Salgın hastalık sürecinde daha da büyümüşlerdir. Örneğin; Amazon’un patronu Jeff Bezos’un serveti 200 milyar doları, Tesla’nın patronu Elon Musk’ın serveti 100 milyar doları aşmıştır. Microsoft’un patronu Bill Gates ve Facebook’un patronu Mark Zuckerberg, servetleri 100 milyar doları geçen zenginlerdir. Bu kişiler ve şirketleri, ekonomik güçleriyle, toplumu yönlendirme kabiliyetleriyle siyaset üzerinde etkilidirler.

Sözün özü, liberal demokrasiyi, büyük sermayenin baskısını, dijital şirketlerin tahakkümünü bütüncül bir bakış açısı ve sınıfsal bir yaklaşımla sorgulamak gerekir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları