Çiğdem Toker

İdam barbarlıktır

15 Kasım 2016 Salı

AKP’nin ilk iktidarından üç ay önce kaldırılan, bir daha geri dönmeyeceğine kesin gözüyle baktığımız idam cezası, bugün siyasi gündemin ilk sıralarına yerleşmiş bulunuyor. Üstelik heves dozu yükseltilip sıklaşan fasılalarla tekrarlanarak.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin ertesi günü, meydanlarda slogan halinde yükselen talebe, “yeşil ışık” yaktığında, genel kanaat bunun geçici bir politik tutum olduğu yönündeydi. Erdoğan’ın o günden bugüne geçen dört aylık hitap arşivini taradığımızda karşımıza, idam cezasını olumlayan açıklamalarından oluşan uzun bir liste çıkıyor:
- 16 Temmuz - Kısıklı: “Her talebin değerlendirilmesi demokratik ülkelerde bir haktır. Bunlar parlamento çatısı altında değerlendirilir.”
- 18 Temmuz - CNN Int.’a mülakat: “İdam zaten hükümetin gündeminde.”
- 7 Ağustos - Huber Köşk’e çıkışı taziye ziyaretleri: “Bu talebinizi hükümet parlamentoya getirmek durumunda. Millet ne istiyor, idam. Öyleyse parlamento bunu görüşmek durumunda. Parlamento milletin sesini bir kenara koyamaz.”
- 15 Ekim - Konya Toplu Açılış Töreni: Şimdi idam diyorlar, bu haklı bir taleptir. Batı ne derse desin beni ilgilendirmiyor. Ben milletime bakarım. Bunun kararını parlamento verir. (...) Bana gelirse, onaylarım. Ben 241 şehidimizi, bu katilleri unutamam, bedelini unutmamam. Bu konuda Batı konuşamaz.”
- 29 Ekim - Yüksek Hızlı Tren açılışı - Ankara: “İdam, inşallah parlamentodan bu da geçer. Yakın... Yakın... Merak etmeyin... Egemenlik milletin olduğuna göre mesele bitmiştir. Batı’nın ne dediği değil milletimin ne dediği önemlidir.”
- 12 Kasım - Sakarya: Derik’te şehit edilen kayyım Kaymakam Muhammed Fatih Safitürk’ün cenaze töreninde, “Allah’ın izniyle bunların kökünü kazıyacağız. İdam ile ilgili konu TBMM’nin gündeminde. Bununla ilgili kararı Batı değil biz veririz. Millletimin ne istediği aslolandır. Şahsa karşı işlenen suçun tek af yetkisi onun vârislerindedir. George ne demiş, Hans ne demiş bizi ilgilendirmiyor. Allah ne demiş bizi o ilgilendiriyor” dedi.
14 Kasım - Ankara: “Ey Batı, bu milletin kaderi sizin elinizde değil. Kimsin sen ya? Bir parlamentonun başkanı. Terbiyesize bak.”
Bu listenin biricik özelliği, idam cezasına olumlu bakış değil. Tekrarlanma sıklığı artarken eklenenler de ilkel, barbar, geri dönüşü imkânsız ve keyfiliğe açık ölüm cezası konusunda iyimser kalmayı güçleştiriyor.

‘İslam hukuku’na atıf
“Kişiye karşı işlenen suçun af yetkisinin vârislere ait olduğundan” bahisle İslam hukukuna yapılan atıf sözgelimi; modern hukukun asgari temellerinden olan, cezaların geriye yürümezliği ilkesini hatırlatmayı, oradan güç almayı anlamsız kılıyor. Diğer yandan da Erdoğan’ın AB kurum ve yetkililerine dönük söylemi, iplerin ani ve geçici bir öfkeyle değil, adeta tasarlanmış biçimde koparmaya dönük olduğunu düşündürüyor. Kuşkusuz ki, AB’nin iktidar üzerindeki etkisinin önceki dönemlere göre hayli gerilemesinin bunda payı büyük.
Avrupa’nın değerlerine sahip çıkma bakımından eski Avrupa olmadığı, herkesin bildiği bir sırra dönüştü artık. Türkiye’deki hak ihlalleri, antidemokratik uygulamalar, Avrupa için ancak mülteci krizinin karşısında konumladığı konforunu bozmadığı, çıkarlarını zarara uğratmadığı ölçüde önem taşıyabilir.
14 yıl önce kaldırılırken bir daha geri dönmeyeceğini düşündüğümüz ölüm cezasının başkanlıkla birlikte anayasa paketine konulması, sanıldığından daha muhtemel görünüyor. Üstelik, hükümet sözcüsünün dün “konjonktürel” dediği kur artışı bile bu denkleme dahildir. Neden derseniz, ekonomistler, doların tırmanmasıyla, özel sektör borçluluğunun artacağını, bunun da işten çıkarmaları tetikleyeceğini söylüyor da ondan.
OHAL’in ülkeyi hukuk devleti ve demokrasi ilkeleriyle yönetmenin zorlaşması nedeniyle uzatıldığını görüyoruz. Bitirirken soralım:
Kur artışı nedeniyle zararı büyüyen şirketler işçi çıkardığında yoksulluğu yönetmek nasıl mümkün olacak?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları