Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Korkmak ya da korkmamak
Başta hükümet olmak üzere iktidar çevreleri ve yandaş basın ağız birliğiyle topluma “korkusuzluk” aşılamaya çalışıyorlar. Bize, “Korkmayın!” diyorlar. Bizler ise PKK ile IŞİD’in terör eylemleri arasında sıkışıp kalmışız. Korkuyoruz. Bize “Korkmayın!” diyenler çevrelerinde onlarca koruma ile dolaşıyorlar, bizler ise sokaklarda, alanlarda hep yalnızız.
Ölüm bizi Diyarbakır’da bir miting alanında, Suruç’ta bir belediye kurumunun bahçesinde, Ankara’da gar önünde, Merasim Sokak’ta, Kızılay’da, İstanbul’da Sultanahmet Meydanı’nda ya da İstiklal Caddesi’nde buluyor.
Terör onlarcamızın, yüzlercemizin canını alıyor.
Ölümün bizi ne zaman ve nerede bulacağı sorusu kafamızda, korkuyoruz.
“Korkmayın!” dendikçe korkumuz daha da artıyor.
Çünkü korkulacak bir durum/ortam olmasa kimse kimseye durduk yerde “Korkmayın!” demez.
***
Korku, son derece insani ve görünüşte evrensel bir duygudur. Uzmanlar korkuyu, “tehdit olarak algılanan bir olay sonucunda, uyarıcı bir tepki olarak ortaya çıkan yaşamsal bir mekanizma” olarak tarif ediyorlar.
Herkes bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde çeşitli korkulara kapılabiliyor. Tehlike ile karşılaşan bir kişi korkar ve bu korku sonucunda kaçmak için bir tepki oluşturur, ancak terör gibi aşırı durumlarda korkan bir kişi donup kalabiliyor veya felç tepkisi vermesi mümkün olabiliyor.
Devlet, bu insani duyguyu göz ardı ederek bir tür “seferberlik” çağrısı yapıyor. Teröre karşı mücadeleyi Çanakkale Savaşı ile, Kurtuluş Savaşı ile kıyaslıyor. Kıyaslamanın ne tür bir mantıksal zemine oturtulduğu bir yana, o savaşları yöneten komutanların toplum nezdinde kazandıkları saygınlığın nice cephelerde kan ve ateş içinde geçen yılların bir kazanımı olduğu görülmek istenmiyor.
Bir onları düşünün, bir de bize “Korkmayın!” diye seslenerek “aptal cesareti” aşılamak isteyenlere bakın…
***
Birleşmek, el ele, omuz omuza vermek hiç kuşkusuz korkuyu azaltır, giderek ortadan kaldırır. Fakat siz buna izin vermiyorsunuz ki. Terörü lanetlemek için sokağa çıktığımızda bize biber gazları, TOMA’larla saldırıyor, üzerimize tazyikli su sıkıyor, yerlerde sürüklüyorsunuz.
Öyleyse nerede, ne zaman, nasıl birleşeceğiz?
Kimlerle birleşeceğiz?
Sizlerle mi?
Nasıl olacak bu? Bize alanları yasaklayanlar sizler değil misiniz?
Tüm bunlara rağmen ufak da olsa bir olasılık yok değil. Kararlaştıracağımız bir günde, sözgelimi Taksim Meydanı’na gelin. Ama bir şartla: Korumalarınız yanınızda olmayacak. Hiyerarşiyi bir yana bırakıp alanda eşitleneceğiz. Bakanlık, milletvekilliği, parti yöneticiliği gibi sonradan edinilen unvanların esamisi okunmayacak. Alandaki ortak niteliğimiz tek başına barışçılığımız ve teröre/teröristlere karşı duyduğumuz öfke ve nefret olacak.
Ne dersiniz?
Hodri meydan yani…
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Restoranlarda 'harcama limiti' uygulaması başladı
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Erdoğan'dan Suriyeliler açıklaması
- 'Bıyık altından gülüyorsunuz'