Saray Dalkavuk İster…

08 Aralık 2014 Pazartesi

Saray salt yapı değildir, saray ayrı bir kültürdür.
Sarayın “efendisi” vardır, sarayın “bende”leri vardır, “tebaa”sı vardır, “uşakları” vardır, “dalkavukları” vardır.
Saray, sultanındır, imparatorundur, kralındır, tahtın sahibinindir. Milletin sarayı olmaz. Milletin evi olur. Zenginin konağı olur. Batı ülkelerindeki aristokratın şatosu olur.
Saray, sahibinin kendini geri kalandan ayırdığı bir yapıdır.
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş döneminden başlayarak “Saray” sözcüğünü Osmanlı döneminin simgesi kabul etmiş, emperyalist devletlerin işgaline razı olan, onlarla işbirliği yapan bir anlayışa tepki olarak da uzak durmuştur.
Cumhuriyetin Cumhurbaşkanı “Köşk”te oturmuş, valisi “Vilayet Konağı”nda, kaymakamı “Kaymakamlık”ta oturmuş, yargı “Adliye”de çalışmıştır. Halk için “Halkevi” kurulmuştur, köylerde “Köy Odası” açılmıştır.
Şimdi, yeni Türkiye’nin yeni sarayı da, aslında Cumhuriyet döneminin reddedilmesidir. Osmanlı kültürüne dönmenin simgesidir.
Osmanlı Türkçesinin okullara zorunlu ders olarak konmasının nedeni budur. Din derslerinin ilkokul birinci sınıftan başlamasının nedeni budur. Yuva çocuklarından başlayarak bütün eğitim sürecinin “yaşam tarzı” kurmaya dönük olmasının istenmesinin nedeni budur.
Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın sarayından çıkıp şûraya gelip buyurduğu “yaşam tarzı” aslında “İslami yaşam tarzı”dır. Bugün değilse yarın yürürlüğe konması gereken buyruk bu hedefi göstermektedir.
Saray buyurur, tebaa elleri önlerine kavuşmuş, itaat eder.
“Yeni yaşam tarzı böyle olacak” diye istenmektedir.

***

Cumhuriyeti kuranlar bir kez daha haklı çıkıyor.
Saray, emperyalistlerle işbirliği yapıyor, emperyalistlerin işgaline izin veriyor, emperyalistlerin ekonomisini yürürlüğe koyuyor.
Ülke toprakları satılıyor, Araplar başta, İsrailliler, Almanlar, İngilizler kıyıları, ovaları satın alıyor. Toprakların altı üstüne getirilerek maden çıkarmak için, termik santral yapmak için zeytin ağaçları kesiliyor, yeşil ovalar deşiliyor, dereler kurutuluyor.
Emperyalistlerin istediği gibi ülke bölünüyor, Kürdistan kuruluyor, “çözüm süreci” yaftası altında “ülkenin çözülme süreci” yürütülüyor, “Cumhuriyetin yıkılma süreci” de “restorasyon” etiketinin arkasına gizleniyor.
Saray bütün haşmetiyle her türlü yasanın üstüne çıkıyor, her karşı çıkışı “terör, darbe, suikast” adını takarak şiddetle sindiriyor.
Saray, kendi saltanatını yaratıyor, artık onu sürdürecektir.

***

Sarayın vitrine de ihtiyacı vardır.
Sanatçılar, aydınlar da orada görünecektir ki “saray”, sadece bir saltanat yeri görünmesin.
Eğlenceye sanat denilen, “eğlendiriciler”e sanatçı denilen bir kültür yozlaşmasında elbette “showman”ler, “show women”lar, “showgirl”ler de “Sarayın Seçkinleri” olacaktır. Aydın yerine konan ama aydının ne olduğunu bile bilmeyen “şakşakçı okuryazar takımı” da “Sarayın Vitrin Süsü” olarak yerlerini alacak, elbette karşılığını da cömertçe göreceklerdir. Bu davetlerde “Sanat İnsanları” olan yazarları, müzisyenleri, opera-bale sanatçılarını, ressamları, tiyatro ve sinema sanatçılarını göremeyeceksiniz. Onlar “saray bendesi” olmayı sonuna kadar reddedeceklerdir.
Herkes içine sindirdiği ile yaşar.
Saray, bundan böyle de bu ölçütün işlediği rolünü oynamaya devam edecektir.

***

Bu ülke bu gidişi kabul etmeyecektir. Biliniz.
Bu ülke Atatürk Cumhuriyeti’ni yıktırmayacaktır. Biliniz.
Geldikleri gibi gideceklerdir.
Biliniz…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çalınan gelecek!... 29 Nisan 2024
Istakozun intikamı! 22 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları