Erdal Sağlam

İki ünlü iktisatçıdan ciddi uyarılar

27 Mayıs 2021 Perşembe

Türkiye’nin, belirsizliğin arttığı küresel sistemde diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla olumsuz ayrışması giderek belirginleşiyor. Hem ekonomide devam eden yanlışlar, hem küresel gelişmeler hem de iç ve dış politikadaki büyüyen sıkıntıların ülkenin önünü görmesini iyice zorlaştırdığı ortada.

İşte böyle bir aşamada dünyaca ünlü iki Türk iktisatçıdan, önümüzdeki döneme ilişkin sert uyarılar geldi. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MİT) öğretim üyesi Prof. Dr. Daron Acemoğlu, tüm gücün Saray’da toplanmasının Türkiye’nin ekonomi politikasında yarattığı olumsuz etkiyi hatırlatarak yaşanan krizin derinleşmesi konusunda “Çok büyük korkum var” dedi.

Birleşmiş Milletler (BM) Ticaret ve Kalkınma Örgütü (UNCTAD) eski direktörü ve başekonomisti duayen iktisatçı Prof. Dr. Yılmaz Akyüz ise TL’nin daha da zayıflamasının bir yandan enflasyonu azdırırken öte yandan kur riski yüksek şirketlerin sorunlarını katlayacağını, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde krizi daha da derinleştirebilecek iki dış şokla karşı karşıya kalabileceğine dikkat çekti.

Daron Acemoğlu, T24’teki video söyleşisinde Başkanlık sistemine geçiş ve otoriter rejimlerde görülen zaafların ekonominin kötü yönetiminde büyük rol oynadığını belirtti. Dünyadan örnekler verip Türkiye’yi de içine katarak otoriter rejimlerde devlet kapasitesinin zayıfladığını, pandemiden otoriter ülke halklarının çok daha büyük zarar gördüğünü kaydeden Acemoğlu, “Normal ülkelerde muhalefet ve bilim adamları gündemi belirlerken Türkiye’deki gündemi belirleme işinin mafyaya kalması” üzerinde durdu. Bakan Albayrak altındaki kadroların, yapılması gerekenlere doğru yaklaşımlar sergileyemediğini kaydeden Acemoğlu, Türkiye’nin elindeki kaynakları doğru kullanamadığının altını çizerken “doğru politikaları, doğru ekonomi bilgisini uygulayan yönetimlere ihtiyaç olduğunu” kaydetti.

Türkiye’de ekonomik ve siyasi tablo için “1990’lar örneği” diyen Acemoğlu, tarihin kendisini tekrarladığının altını çizdi. “Başkandan emirle para politikası olmaz” diyen Acemoğlu, şirketlerin borçlarının büyüdüğünü, bunun banka bilançolarına yansıdığını, bankaların durumunun göründüğünden kötü olduğunu belirtirken bankaların batmasının devlet bütçesine yük olacağını hatırlattı.

Mevcut ekonomik krizin daha da derinleşmesini bekleyip beklemediği sorulduğunda ise Acemoğlu, “Tabii, çok büyük korkum var. Bu, gerçekten olasılığı yüksek bir şey. Biz şu anda son beş sene içindeki problemlerin gerçek boyutunu görmüş değiliz. Beş senedir bilançosunda çok büyük problemleri olan AVM dükkânları, inşaat şirketleri hâlâ ayaktalar. Ne kadar daha ayakta kalabilecekler, bunların bankalar üzerindeki etkileri ne olacak, rezervlerimiz bu kadar azalmışken daha ne kadar kuru, faiz politikasını bu şekilde tutabileceğiz? Bu boyutların çok daha negatife gitme olasılığı yüksek” dedi.

Dünya çok değişecek ama...

Gelecek 10 yılda dünyanın çok değişeceğini ve bu değişime ayak uyduran ülkelerin büyüme imkânlarına kavuşacağını hatırlatan Acemoğlu, hâlâ nüfus avantajı nedeniyle, Türkiye’nin fırsata sahip olduğunu da söyledi.

Dün, gazetemizin soruları yanıtlayan Prof. Yılmaz Akyüz, kendisinin daha önce beklediği gibi; “Faiz artışlarının işe yaramadığını ve iktidarın istikrar ile büyüme arasında sıkışıp kaldığını” kaydetti. Özellikle turizmden umulan gelirler gelmezse, cari açığın kapanması için kurun daha fazla düşmesi ya da ekonominin daralması gerekeceğini kaydeden Akyüz, “Liranın daha da zayıflaması bir yandan enflasyonu azdırırken öte yandan kur riski yüksek şirketlerin sorunlarını katlayacaktır. Aksine faizleri daha da artırarak sermaye çekmeye çalışmak, zaten yüksek olan işsizliği dayanılmaz düzeylere çıkaracaktır. Bu politika açmazlarından kaçınmak için hükümetin uluslararası piyasalardan yüksek faizle borçlanmaya devam etmesi sorunu çözmeyecek sadece büyüterek erteleyecektir” şeklinde konuştu.

Akyüz, önümüzdeki dönemde krizi daha da derinleştirebilecek dış şoklarla karşı karşıya kalabileceğimizi belirtirken bunları, emtia fiyatlarındaki artış ve küresel finansal koşullarda ani ve ciddi bir sıkışma, risk iştahının azalması, faizlerin artması olarak sıraladı. 

Öngörülebilirliğin yabancı sermaye için artan bir önem kazandığını, ekonomik ve siyasal istikrarsızlığın sermaye hareketleri üzerindeki etkisinin arttığına vurgu yapan Yılmaz Akyüz, bu açıdan Türkiye’nin 2018’den sonra para ve kredi politikaları ve sermaye hareketleri konusunda gösterdiği düzensiz tutumun ve aldığı tutarsız kararların belirsizliği ve güvensizliği artırdığını ve liradan kaçışta ve kurdaki düşüşte önemli bir rol oynadığının yadsınamayacağını kaydetti.

“Öngörülebilirliğin yabancı sermaye için artan bir önem kazanması, daha fazla demokrasi eşittir daha fazla yabancı yatırım ya da demokrasi yoksa yabancı yatırım gelmez demek değil” diyen Akyüz, otoriter olup yabancı sermaye çeken ülkelerden örnekler verdi. Birçok üçüncü dünya ülkesindeki yabancı yatırımların toplumdan çok, ülkeyi yöneten elitlerin çıkarlarına hizmet ettiğini, doğa, işçi hakları ve insan sağlığı için ciddi tehdit ve tehlikeler doğurduğunu hatırlatan Akyüz, bize gelen yatırımların bir bölümünün de bu nitelikte olduğunu söyledi.

Dünyaca ünlü iki iktisatçı hocamız daha önce de uyarmışlardı; şimdi ülke ve ekonominin geleceği konusunda daha da karamsarlar. Bu yönetimle olmayacağı kesin, ama ileriye dönük hâlâ umut olduğunu da söylüyorlar.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları