Şükran Kurdakul’u düşünürken...

18 Aralık 2021 Cumartesi

90’lı yılların ortası. Yirmili yaşların henüz başındayım. Yazar örgütlerinin ortak ses vermesinin yine zorunlu olduğu zamanlar... Ankara’da Konur Sokak’ta meşhur İnsan Hakları Heykeli’nin önünde basın açıklaması yapılacak. Şükran Kurdakul Pen Yazarlar Derneği Başkanı, Ataol Behramoğlu Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) Başkanı, Şükrü Erbaş ise Edebiyatçılar Derneği Başkanı. Şükran Kurdakul, metnin eksiksiz okunmasını istiyor. Şöyle bir düşünce oluşturmuş: Kendisi metni okumaya başlayacak, eğer bir müdahale olursa Ataol Behramoğlu devam edecek. Eski kuşağın örgüt adamlığıyla birleşen düşünce dünyasına tanıklık ediyorum. 

***

Şükran Kurdakul gideli ne çok zaman geçmiş! Öyle acılı günler birbirini kovaladı ki nefes almayı bile unuttuk. Ülkemiz, Ahmet Erhan’ın kitabının adı olan “Çağdaş Yenilgiler Ansiklopedisi”ne dönüştü. Çoktandır güzel haber yok, ortalık toz duman. Ne iyi ki Şükran Kurdakul’un yazdıkları bugünü de kapsıyor: “Darda kaldık seferberlikte gibi / Bakakaldık gidenlerin ardından / Ekmeğin şiirini yitirdi ortalık / Türkiye’m nereye götürüyorlar seni!

***

Şükran Kurdakul şairliğinin yanında çok önemli bir edebiyat tarihçisiydi. Vefasızlık her yanı alabildiğine kuşattığından yazınımıza hizmet eden bir kuşak çarçabuk silindi. Mustafa Nihat Özön, Rauf Mutluay, Tahir Alangu gibi isimler unutulanlar mezarlığına gömüldü. 

***

Daha dün gibi hatırlıyorum, Bigadiç’e gittiğimizde karşılaştığımız seksenlik rençberi. Köy kahvesinde Şükran Kurdakul’u görür görmez ayağa kalkıyor: “Tam kırk yıl sonra hatırladım seni... Seçimlerde, sana oy vermiştim” diyor bastonunu doğrultarak. Şükran Kurdakul, 1965 seçimlerinde, TİP’ten milletvekili adayı. Gözleri doluyor, eski günler aklına gelince...

Toplumsal sorumluluk karşısında özgür bir birey olmadı Şükran Kurdakul. Daha açık söylersem, hayatını toplumsal sorumluluklardan koparmadan biçimlendirmeyi başardı. Bunu günümüz insanlarının sıkça başvurduğu süslü sunumlarla değil, içeriden, derinden bir kaynak suyu gibi ilerleyerek yaptı. Balıkesir’de kız yurdu açması bundandı. Her bayramda Ayvalık yetimhanesinde lokma tatlısı dağıtması...

***

Birlikte Foça’da Ferit Oğuz Bayır’ın evine gidiyoruz. İki katlı bir köy evi... Tahta merdivenleri çıkıyoruz. Merdivenin bittiği yerde, mavi boyalı iskemlede Ferit Oğuz Bayır’ın sarı örgülü saçlı eşi oturuyor. Yaşlılıktan gözleri iyice mavileşmiş, görmüyor. Beyaz keten elbise üzerinde. Damarları çıkmış ince elleri, ellerimi sıkıca tutuyor. Bir daha bırakmıyor. Yaşı doksanı geçkin karıkoca yalnız bir hayat sürdürüyor. Ferit Oğuz Bayır, Şükran Amca’yı görünce bir mutlu bir mutlu! Zuladan şerbet çıkarıyor. İçine buz dolduruyor. Yakıcı güneş bahçedeki dut ağacının yapraklarını kımıldatmasına engel oluyor. Ferit Oğuz Bayır, tam bir eğitim emekçisi. Köy Enstitülerinin kuruluşunda İsmail Hakkı Tonguç’un yardımcısı. Anadolu’daki eğitim seferberliğinin öncüsü. Yazdığı “Köyün Gücü” kitabını veriyor bana. “Oku” diyor, “sonra mektuplaşalım”. Kutsal emaneti alıp göğsüme sokuyorum. Ankara’ya dönünce Şükran Kurdakul’un işlerinin yoğunluğuna rağmen, her şeyi bir kenara bırakıp Bayırları neden ziyarete gittiğini sorguluyorum. Çünkü Cumhuriyet idealizmiyle biçimlenen bir düşünce dünyasının yılmaz savunucusu o.  

Bu nedenle 6. Filo’ya karşı yazdığı İzmir’in İçinde Amerikan Neferi şiiri o dönemde bir bildiri gibi dağıtılmıştır: “İzmir’in içinde Amerikan neferi / nereye baksam, / cemseler mi, cipler mi arabalar mı... / Bu mu benim Güzelyalı’m, / Bu mu benim Karşıyaka’m, / Bre dostlar gönlünüze sığar mı? İzmir’in içinde Amerikan neferi / Yiğit olan evinde duramaz gayrı...”

***

Ayvalık’ta bol yıldızlı bir gece... Rüzgâr esiyor, içim ürperiyor. Bir balıkçı ötede palamarı çözüyor. Kediler ısrarla balıkçıyı bekliyor.

Hey... Sait Faik’in kedileri bunlar...”

Gülüşüyoruz.

Egemenlerin onca gazabına rağmen umudu hiçbir zaman kaybetmeyen bir şair ve edebiyat tarihçisinin onurlu yaşamından vazgeçmeyişin öyküsü... 

Onun gülümsemesinin öyküsü...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları