Kötülüğün toplumsallığı

Kötülüğün toplumsallığı

07.12.2024 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan Adası’nda. Bir avuç okul çocuğunun yolu zorunlu olarak bu cennetten fırlamış ıssız adaya düşer. Çocuklar başlangıçta uygar toplumun baskılarından uzak, örnek bir düzen kurmak ister. Ancak iki çocuğun başlattığı iktidar savaşı kısa sürede her şeyi değiştirir. Hepsi giderek hayvanlaşır, korkunç bir kişiliğe bürünür. En sonunda bir vahşet yaşanır. Sonlarına kendileri karar verir: “İnsandan başka bir canavar yok belki de...” 

***

Oysa çocuk ve çocuklukla ilgili hemen hepimizin genel bir yargısı vardır. Her şeyden önce onlar küçük bedenleri nedeniyle korumasız, savunmasız, masum, su katılmamış iyilikle dolu ve en önemlisi de dinsel bir bakış açısıyla günahsızdır. O zaman bu küçücük çocukların bedenine kötü ruh filan mı girmiştir? İnsanların kötü ruhlar tarafından ele geçirilme fikri üzerine çok sayıda yorum ve uygulama vardır. Nitekim ortaçağda ve hatta 18. yüzyıl Avrupa kırsalına kadar insanların, özellikle de cadı olduğu savıyla kadınların yakılması buna örnektir. Mesele çocukların içine kötü ruh girme fikri olunca işler değişir. Dolayısıyla bir dönem çok popüler olan “Şeytan” filminde bile, filmin baş oyuncusu kız çocuğuna karşı ilgisiz kalamayız. Acımayla karışık bir nefret duygusu içimizi sarar. Bütün bunlar kötülüğün insanın doğasında olmadığına, neredeyse yabancı bir istilacı tarafından ele geçirildiğine ilişkin faydasız önermelerdir. 

***

Oysa Shakespeare’in III. Richard’ında, York ve Lancaster hanedanları arasında uzun süren kanlı bir savaş son bulmuş, Yorklu kral Edward hükümdar olmuştur. Artık İngiltere barış içinde yaşayabilecekken Edward’ın kardeşi Richard hilekârlıkla tahtı ele geçirmek için türlü komplolar yapar, izlediği cüretkâr yolda çok sayıda insan ölür. Oyunun başında, “Kötü olduğunu kanıtlamaya hazır olan” Richard, oyunun sonunda ise kurbanlarının hayaletlerini bir katil olmadığına inandırmaya çalışır. Ancak o da su katılmamış bir katil olduğunun bilincindedir. O zaman kötülük insanın bilinçli bir seçimine dönüşür. Böyle bir eylemle karşılaştığımızda ise eylemin önüne geçmek ve kötülüğü yok etmek dışında başkaca şansımız yoktur.  

***

Hannah Arent, “Kötülüğün Sıradanlığı” isimli çalışmasında kötülüğün varmış olduğu toplumsallıktan söz ederken Yahudilerin gettolara ve toplama kamplarına nakleden Otto Adolf Eichmann yargılamasını esas alır. Duruşma Arent tarafından bir “oyun” olarak nitelendirilir; “Davadaki herkes bu adamın bir canavar olmadığını görebiliyordu ama bir palyaço olmadığını düşünmemek elde değildi!” diyerek kötülüğe dair bir atıfta bulunur. Kötülük belki de o kadar olağanlaşmıştır ki Eichmann’a yakıştırılan “komik bir figür” olarak nitelendirmesi, aslında korkunçluğa doğru giden yoldur. O, daha önce kitaplarda karşılaştığımız sıradan bir kötülük figürü ya da basit bir aptal değildir. Dahası birinin foyasını ortaya çıkarmak, onun maskaralığını ortaya sermek olarak sayılabilir. Buna rağmen bugüne kadar sayısız diktatör kitleleri kendi amaçları doğrultusunda çok sayıda insanın ölümüne neden olmuştur. Çünkü iktidar odakları güçsüzlükten her zaman nefret eder, nedeni ise zayıflar onların zaaflarını yüzüne vurur. Tıpkı yaklaşık yüz yıl sonra Filistin davasında bu defa Yahudilerin zaaflarının ortaya serilmesi gibi. 

***

Bugün dünyada kötülük kol geziyor, kötülüğü hafifletme yönünde her türlü politik eyleme dair ise sanırım fazlasıyla geç kaldık. Ancak kötülük, öfke ve suç ilişkisi, barbarlık ve medeniyeti birlikte yaşadığımız şu dönemde ilkellik ve bilinç arasında bir seçim yapmamızı zorunlu kılıyor. 

***

Biz yine dünyanın en ağır döneminden geçenler, “Bu nasıl bir kötülük, arkadaş!” demeye ve isyan etmeye devam edeceğiz!   

Yazarın Son Yazıları

Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025
‘Kadınlar da Vardır’

‘Kadınlar da Vardır’

Devamını Oku
08.03.2025
İç dökümü

İç dökümü

Devamını Oku
01.03.2025
Kral Çıplak

Kral Çıplak

Devamını Oku
22.02.2025
Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Devamını Oku
15.02.2025
Eylem Şafak Aydın için...

Eylem Şafak Aydın için...

Devamını Oku
08.02.2025
‘Suç’ ve kamu görevi

‘Suç’ ve kamu görevi

Devamını Oku
01.02.2025