Erinç Yeldan

Büyümenin Yeni Kaynağı: Düşük Kur

14 Mayıs 2014 Çarşamba

İktisat bilimi büyümenin kaynaklarını kabaca üç grupta toplar: Sermaye ve emek faktörlerindeki büyüme ile teknolojideki ilerlemeler. Burada “teknoloji” sadece teknik anlamda bilimsel ilerlemeyle sınırlı olmayıp bir ülkedeki kurumları, demokrasi düzeyini ve sosyal/ kültürel donanımlarını da kavrar.
Türkiye ekonomisinde büyümenin kaynakları üzerine yapılan çalışmalar, 2000 sonrasında büyümenin yüzde 66’sının sermaye artışlarından; yüzde 13’ünün işgücü istihdamındaki artıştan; yüzde 20’sinin ise teknolojik/kurumsal gelişmelerden kaynaklandığını gösteriyor. Oysa 1980-2000 arasında sermayenin büyümeye katkısının yüzde 50; emeğin ise yüzde 33 olduğunu görüyoruz. Demek ki Türkiye sermaye yoğun biçimde büyümekte.(*)

***

2000’li yıllar büyümenin kaynakları arasına sanki yeni bir kavramı daha ilave etti: Ucuz döviz kuru (yani kabaca doların TL fiyatının ucuzlaması). Döviz ucuzladıkça Türkiye ekonomisi daha çok büyüyor. Yabancı sermaye bağımlılığı tuzağına sıkışmış bir ekonominin kaçınılmaz gerçeği olan bu durum, dövizdeki ucuzlama söz konusu olunca saman alevi gibi parlıyor; ancak kur dengesi TL aleyhine değişince duraklamaya hatta krize sürükleniyor. Öyle ki Türkiye’nin geleceğine ilişkin büyüme tahminlerini yaparken artık büyümenin gelenekselleşmiş kaynaklarına (sermaye, emek, teknolojik ilerleme) değil, dövizin fiyatının ne olacağına, yani aslında yabancı finansal yatırımcıların Türkiye’ye ne kadar döviz getireceklerine bakmak zorunda kalıyoruz.
Dövizin ucuzlamasının ayrıca basit bir aritmetik hesabı var. Şöyle ki, Türkiye 2002-2012 arasında gerçek anlamda yılda ortalama yüzde 4.9 büyüdü (Cumhuriyet tarihi ortalamasıyla aynı). Ancak söz konusu dönemde doların fiyatı reel olarak (enflasyon farkından arındırıldığında) neredeyse yüzde 60 ucuzladı. Böylece dolar bazında kişi başına gelirimiz üç misli artış gösterdi ve on bin doların üzerine çıktı. Dövizdeki fiyatlamanın etkisinden kaynaklanan bu sanal durum AKP ekonomi yönetimince “mucize öyküsü” olarak pazarlanmakta.
Aritmetik çalışmayı bir adım daha ileri götürelim. Türkiye’nin 2023 yılı hedefleri (aslında mevcut ekonomi anlayışında “temenniler” dememiz gerek) kişi başına gelirin 25 bin dolara çıkacağı yönünde. Ancak mevcut yüzde 4 düzeyindeki gerçek büyüme hızıyla bunun mümkün olamayacağı açık. Dolayısıyla doların fiyatında ucuzlamanın sürdürülmesi ve 2002 sonrasına benzer biçimde dolar bazında sanal bir büyüme gerçekleşmesi gerekiyor. Hesaplarımız, Türkiye’nin 2023 temennilerini yakalayabilmesi için şu günlerde 2.08 TL olan doların fiyatının 2023 yılında reel olarak 1.27 TL olması gerektiğini gösteriyor. Kur önümüzdeki on yıl boyunca 1.27 düzeyine düşer mi? Düşerse sanayi ihracatçısının hali nice olur? Ve bu döviz bolluğunun yarattığı cari açık ve dış borçlanmanın ekonomik ve siyasi yükümlülükleri nasıl karşılanır?
Bunlar Lale Devri’ni andıran Dubai türü tüketim özlemlerini güden bir ekonomi idaresinin duymak istemediği sorular...

***

Ancak, döviz sorunu sadece bir “düzey” sorunu değil. Dövizde yaşanan oynaklıklar ve çalkantılar, önce finans piyasalarına daha sonra da hızla reel üretim sektörlerine yansıyor; belirsizlikler artıyor; risk primleri yükseliyor... Bunlar da giderek yatırım kararlarının ertelenmesine, üretim maliyetlerinin yükselmesine, enflasyonun artmasına ve makro ekonomik dengelerin bozulmasına değin bir dizi sorunun tetiklenmesine yol açıyor.
TC Merkez Bankası giderek daha yoğun bir biçimde faiz oranlarını “korumayı”, buna karşın dövizin fiyatının “dalgalanmasına” göz yummayı tercih etmekte. Bu konuyu 25 Aralık 2013 tarihli yazımızda da işlemiş ve şu soruyu sormuş idik: faizde istikrar mı; dövizde istikrar mı? Yanıtı, “kim için” sorusuna bağlı; sanayiciler mi, finansal yatırımcılar mı?
Geçen haftadan bu yana dövizin fiyatında gözlenen hızlı düşüşü ve borsalardaki “rallilerin” sonuçlarına biraz da bu soruların penceresinden bakmak gerektiğini vurgulamak istiyorum.
                                         
(*) Örneğin bkz. Yeldan, A. Erinç ve Güneş Kolsuz (2014) “1980-Sonrası Türkiye Ekonomisinde Büyümenin Kaynaklarının Ayrıştırılması” Çalışma ve Toplum, 40(1): 49-66.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları