Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Dersimiz Aritmetik, Konumuz Büyüme
Türkiye ekonomisinin 2023’e ilişkin önemli hedefleri var. Bunların başında ulusal ekonomimizin dünyanın en büyük on ekonomisi arasında yer alması ve fert başına gelirinin de 25.000 dolar düzeyine çıkması göze çarpıyor. Ancak Türkiye ekonomisinin mevcut büyüme hızının yüzde 2.5 - 4 civarında kalması ve süregelen durgunluk konjonktürü, bu hedefe ulaşabilmek açısından ileriye dönük bir ivmelenme için umut vermiyor.
Bu konuda “açıklayıcı” bir “çözüm önerisini” geçen hafta İzmir’de Ege Bölgesi Sanayici ve İşadamları Derneği’ndeki konuşmasında Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan’dan bizzat dinleme fırsatı buldum. Sayın Babacan’ın yaklaşımına göre söz konusu hedefin gerçekçiliğini değerlendirmek için Türkiye ekonomisinin büyüme hızını sadece TL bazında ölçmek hatalıydı. Milli gelirimiz TL bazında yüzde 4 - 5 düzeyinde büyüse dahi, buna ek olarak döviz kurunda enflasyon farkından arındırılmış reel ucuzlamanın sürdürülmesi durumunda, gelirimiz dolar bazında daha da artmış gözükecektir.
Dolayısıyla, TL bazındaki reel büyümeye döviz kurunun ucuzlamasından kaynaklanan fiyat etkisini de eklediğimizde fert başına gelirimizin 25.000 dolara çıkması kolaylıkla mümkün olabilecektir. Sayın Babacan, “hesapların bu doğrultuda yapılmış olduğuna” vurgu yaparken 2000’li yıllara değinerek “2002-2012 arasında milli gelir TL bazında sadece yüzde 40 artmış iken doların ucuzlaması neticesinde milli gelirde dolar bazındaki artışın yüzde 300 olarak gerçekleşmiş” olduğunu da bu işleme örnek olarak gösteriyordu.
Söz konusu açıklamanın, 2003 sonrası büyüme söyleminin aslında ne kadarının gerçek, ne kadarının kur dönüşümünden kaynaklanan bir yanılsama olduğunun itirafı olarak değerlendirilebileceği hususunu şimdilik bir tarafa bırakalım ve 2023 için söz konusu büyüme hesabını yakından irdeleyelim:
2013 yılı itibarıyla fert başına milli gelirimiz 10.300 dolardır. 2023’te fert başına gelirin 25.000 dolara çıkması için yılda yüzde 9 oranında büyüme gerekecektir.
Söz konusu dönemde milli gelirimizin TL bazındaki (“gerçek”) büyümesinin yılda yüzde 5 olması iyimser; ancak Türkiye’nin potansiyel büyüme hızıyla tutarlı bir varsayım olarak kabul edelim. Bu durumda geriye döviz kurunun reel ucuzlamasına dayalı yüzde 4’lik bir “kur etkisi” gerekecektir. Yani, büyüme denklemi şu hali almaktadır:
Dolar bazında yüzde 9 büyüme = TL bazında yüzde 5 reel büyüme + yüzde 4 kur ucuzlaması.
Şimdi soru şudur: Türk ekonomisi 10 yıl boyunca döviz kurunda reel olarak yüzde 4 oranında ucuzlamayı kaldırabilir mi?
Bu sorunun yanıtı çok açıktır: Dövizin fiyatının 10 yıl boyunca reel olarak ucuzlaması sonucunda Türk sanayisinin ithalat bağımlılığı giderek artacak; dış açık (cari işlemler açığı) dayanılmaz boyutlara yükselecek; rekabet gücünün giderek yitirilmesi sonucunda işsizliğin kronikleşmesi ve emek gelirlerinin düşürülmesi kaçınılmaz olacaktır. Böylesi bir süreçte Türkiye’nin mevcut olan taşeronlaştırılmış ve uluslararası sermayenin kaprislerine bağımlı bir ülke konumu kesin tescil edilmiş olacaktır.
Sorunun bir de finansman boyutu vardır. 10 yıl boyunca Türkiye’de dövizin reel fiyatını yüzde 4 oranında ucuzlatacak sermaye girişlerinin hacmi olağandışı boyutta olmalıdır. Oluşacak cari işlemler açıklarını kapatmak için Türkiye giderek daha yüksek dış borçlanmaya sürüklenecek ya da “özelleştirme” ve benzeri pazarlıklar aracılığıyla ülkemizin yeraltı ve yerüstü kaynaklarının ve tüm stratejik varlıklarının geleceği ulusal ve uluslararası tekellerin sömürüsüne terk edilecektir.
Dahası, böylesi bir boyutta yabancı sermaye gerekliliğinin sadece “iktisadi” bir sorun olmakla kalmayıp siyasi ve uluslararası güvenlik açmazlarını da içeren ve ülkemizin siyasi bağımsızlığını tehdit eden bir sorunlar yumağına dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır.
Böylesi bir ekonominin (TL bazında) reel olarak yüzde 5 büyümesini beklemek hayaldir; iktisadi gerçeklerle bağdaşmayan “sanal” bir projedir. Kendi öz dinamiklerini yitirmiş ve üretim potansiyelini yurtdışı sermaye akımlarına terk etmiş bir ekonominin, değil 10 sene boyunca, herhangi bir süre içinde sürdürülebilir büyüme ve gelir yaratması beklenemez.
Ulusal medyamızda bazen köşe yazarları yazılarını anlamlı atasözleriyle bitirmektedir. Biz de bu yazımızı bir Kızılderili atasözüyle (!) noktalayalım: “Sönmekte olan bir balonun düzenli hareket etmesi beklenmez.”
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Restoranlarda 'harcama limiti' uygulaması başladı
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Ahmet Özer soruşturmasında yeni gözaltılar