Erinç Yeldan

Döviz Kuru Nereye? Kim İçin?

03 Temmuz 2013 Çarşamba

Amerikan Fed Başkanı Ben Bernanke’nin “miktar yumuşatması” paketlerinin artık sonlandırılacağını duyuran konuşmasının ardından tüm küresel piyasalarda başlayan çalkantılar sürüyor. Bu sürecin Türkiye ekonomisine yansıması döviz kurunda belirgin bir aşınma ve TL’nin değer kaybı şeklinde gerçekleşti. Kurdaki hareketliliğin nereye kadar gideceği ve TL’nin yabancı paralar karşısındaki yeni kur dengesinin ne olacağı iktisat gündemimizin ana konusu.
“Doların fiyatı ne olmalı?” sorusu karşısında iktisat kuramları döviz kuru dengesinin nasıl belirlendiği ve denge kur değerinin ne olması gerektiği konularında henüz doyurucu bir açıklama getirebilmiş değil. Genel kabul gören yaklaşım, piyasa döviz fiyatının (nominal kur değerinin) Türkiye ve yabancı ülkeler arasındaki enflasyon farkından arındırılmış değerini reel döviz kuru olarak değerlendirmekte. Söz konusu reel kur değerindeki oynamalar da TL’nin yabancı paralar karşısında ne derece aşındığı ya da değer kazandığı konularında bize bir fikir vermekte. İktisatçılar bu şekilde hesaplanan reel kur değerini satın alma gücü paritesi (SGP) kavramı aracılığıyla tanımlıyor.
Bu konuda bir ön adım olarak, ilk önce teknik, ancak basit bir analiz aracılığıyla 2003 yılından bu yana aylık nominal döviz kurunu ve reel kur (SGP) değerlerini saptayalım. 2003 Ocak yılı başında bir doların fiyatı 1.67 TL idi. Aradan geçen on yıllık zaman zarfında Türkiye’de birikimli olarak yaşanan fiyat enflasyonu yüzde 119; ABD’de ise yüzde 28 olarak gerçekleşti. Dolayısıyla, 2013’e gelindiğinde doların reel fiyatı Türk Lirası karşısında neredeyse 1 TL düzeyine inmiş durumdaydı. Dolardaki bu baş döndürücü reel ucuzlama, Türkiye’de söz konusu dönemde yaşanan ithalatın patlamasının ve cari işlemler açığının ana nedenidir. Aşağıdaki grafik TL’nin dolar karşısındaki
güncel nominal piyasa fiyatı ile reel değerinin serüvenini sergilemektedir.
Grafikte yer alan veriler doların güncel fiyatının 2008 sonunda ve 2011’in ilkyarısında iki önemli sıçrama kaydettiğini ancak söz konusu hareketlerin doların
reel değerinde çok anlamlı bir artış anlamına gelmediğini göstermektedir. Nitekim 2013 yılına gelindiğinde Türk Lirası, dolar karşısında enflasyondan arındırılmış ve reel olarak, neredeyse yarı yarıya daha değerli konumdadır.

\n

***

\n

Türk Lirası’ndaki bu reel değerlenme (ya da dolar açısından bakarsak, doların reel ucuzlaması) nihayetinde başta sanayici olmak üzere reel üretici sektörleri olumsuz etkilemektedir. Dövizin reel olarak ucuzlaması ithalat baskısını artırmakta, ucuzlayan ara ve yatırım malları ithalatı ulusal sanayinin yatay ve dikey bağlantılarını koparmakta ve Türk sanayinin dışa bağımlılığını pekiştirmektedir. Ara ve yatırım malı ithalatı, en tahripkâr ithalat biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Türk sanayisinin 2000’li yıllar boyunca taşeronlaştırılması ve toplam milli gelir içindeki payının yüzde 24’ten yüzde 16’ya değin gerilemiş olması, ulusal ekonominin içine sürüklendiği sanayisizleştirme tehdidinin en yalın göstergesidir.
Dövizin reel fiyatındaki ucuzlama, diğer yandan, finans kesimi ve finansal yatırımcı için ek bir spekülatif kazanç anlamına gelmektedir. Finansal
“oyuncular” yurtdışından getirdikleri dolarları, TL bazında bir finansal varlıkta değerlendirip faiz geliri elde ettikten sonra, reel olarak pahalılaşmış TL’yi dolara çevirerek yurtdışına çıkarken faiz gelirinin üzerinde bir de spekülatif rant elde etmekteydi. 2003 sonrası Türkiyesi’nde söz konusu spekülatif rant gelirleri yüzde 25 ile yüzde 60 arasında gerçekleşmekteydi. Günümüz ekonomi medyasında “faiz lobisi faaliyetleri” diye adlandırılan bu tür spekülatif hareketler sayesinde Türkiye’de dövizin fiyatı yarı yarıya ucuzlatılabilmiş ve son 10 yılda aslında sadece yüzde 40 büyüyebilen Türkiye ekonomisi, dolar bazında üç misli artış göstermiş gibi pazarlanarak sanal bir başarı öyküsü kurgulanmış idi.
Döviz kuru bir ülkenin sanayi stratejisinin en önemli makro ekonomik fiyatlarından birisidir. Türkiye özellikle 2000’li yıllarda yürütmüş olduğu ucuz döviz ve yüksek cari işlemler açığı politikalarının bedelini çarpık ve bağımlı sanayisizleştirme olarak ödemektedir.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları