Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Grexit'i Beklerken
\n
\nİktisat yazını gündemindeki her soruna bir de renkli sözcük eklemekten geri durmuyor. Grexit de bu tür yeni söz oyunlarından. Sözcük, ilk olarak Citigroup ekonomistleri Ebrahim Rahbari ve Willem Buiter tarafından kullanılmış ve özü itibarıyla, İngilizce olarak Yunanistan (Greece) ile çıkış anlamına gelen exit sözcüklerinin kaynaştırılmasından oluşuyor. Ancak, yüksek sesle söylendiğinde Grexit’in yarattığı büyülü ses dünyası, sanki bir mitoloji canavarının adım adım yaklaşmakta olduğu izlenimi uyandırıyor.\n
\nYunanistan borç krizinin yarattığı karmaşık duygular, Yunanistan’ın Avro bölgesinden çıkması ve Avrupa Birliği’nin de teknik olarak sürdürülemez bir noktaya sürüklenme olasılığının güçlenmesine dönüşürken, Grexit adlı canavara nasıl karşı konulacağı sorusu iktisat siyasası gündeminin en güncel maddesini oluşturuyor. Ön tahminler, böyle bir olasılığın gerçeğe dönüşmesi halinde uluslararası ekonomiye maliyetinin 1 trilyon doları aşabileceği uyarılarını pekiştiriyor.\n
\nDolayısıyla, çözüm önerileri iki ana grupta toplanmakta: 17 Haziran seçimleri sonrasında oluşturulacak Yunan hükümetinin (ve halkının) kemer sıkma operasyonlarına, gerekirse “kriz daha da derinleşir” şantajlarıyla “ikna edilmesi” ve borç krizinin maliyetinin emek gelirleri üzerine yıkılması; ya da, Avrupa Merkez Bankası ve IMF’nin fon desteği kullanılarak yeni kamu borç senetlerinin yaratılması ve bu fonlarla Yunanistan borçlarının çevrilebilir boyutlara çekilmesi.\n
\nAncak, her iki çözüm önerisi de küresel krizin Avrupa Birliği özelindeki yapısal yansımalarına çözüm üretmekten çok uzak kalıyor. Zira bu köşede daha önce birçok yazımızda da ifade ettiğimiz üzere, krizin çıkış nedenleri “teknik bir uygulama hatasına” değil, kapitalizmin doğrudan doğruya anarşik yapısına ve içsel dengesizliklerine dayanmakta. Avrupa özelinde söz konusu içsel dengesizlikler, öncelikle Almanya’nın başını çektiği ücretlerin baskılandırılması ile oluşturulan ihraç fazlalarının Avrupa’nın çevre ekonomilerine boşaltılmasından kaynaklanmaktadır. İki Almanya’nın birleşmesi sonucu ortaya çıkan olağandışı sosyal/kültürel konjonktür, Almanya’da ücret maliyetlerinin neredeyse gönüllülük esasına dayanarak bastırılmasına ve dolayısıyla Almanya’nın saldırgan bir “ihracata yönelik büyüme” modeli izlemesine olanak tanımıştı. \n
\nKrizin ikinci yapısal ayağı ise, uluslararası finans tekellerinin yarattığı borçlanma senet ve türevlerinin, “şimdi artık her şey değişik” söylemiyle “yükselen” piyasa ekonomisi diye anılan gelişmekte olan Avrupa’ya ve diğer üçüncü dünya ülkelerine boca edilmesine dayanmaktaydı. Küresel çapta oluşturulan bol ve ucuz kredi, finansal kuralsızlaştırma (deregülasyon), denetimsizleştirme ve serbestleştirme politikalarıyla birlikte ülkemiz de dahil olmak üzere hemen bütün gelişmekte olan ekonomilerde tasarruf oranlarının gerilemesine, ithalata dayalı tüketim talebinin artmasına ve söz konusu ülkelerin reel sabit yatırımlardan uzaklaşarak, borçlanmaya dayalı bir spekülatif-yönlü büyüme modeline sürüklenmesine yol açmış idi.\n
\nDünya Bankası veri tabanından derlediğimiz veriler, 2005 ile küresel krizin patlak verdiği 2008 arasında Almanya’da cari işlemler fazlasının milli gelire oranı yüzde 5’ten, yüzde 6.3’e yükseltilirken; cari işlemler açıklarının Yunanistan’da yüzde 7.5’ten, yüzde 14.8’e; Portekiz’de yüzde 10’ten yüzde 12.6’ya; İspanya’da ise yüzde 7.4’ten, yüzde 10’a (Türkiye’de de yüzde 4’ten, yüzde 6.5’e) sıçradığını gösteriyor. Bu dönemde Yunanistan’ın dış borçları iki misli, Portekiz ve İspanya’da ise 1.7 misli (Türkiye’nin dolar bazında 1.5 misli) yükseldiği görülüyor.\n
\nDolayısıyla, krizi “Yunan ve diğer ülkelerin halklarının tembelliğine” bağlayan basit çözümlemelerin, aslında kapitalizmin küresel boyuttaki dengesizliklerinin yol açtığı tahribatın gözlerden kaçırılması amacını taşıdığını görmemiz gerekiyor.\n
\n***\n
\nPeki çözüm ne?\n
\nGrexit, Avrupa kapitalizminin içine sürüklenmiş olduğu yapısal çarpıklıklar ve mevcut veriler altında kaçınılmaz gözüküyor. Bu gerçeğin sadece akademik iktisatçılarca değil, “piyasa uygulayıcıları” tarafından da yüksek bir olasılık olarak değerlendirildiğini düşünüyorum. Ancak, bu konuda bir de IMF’nin vaktiyle Arjantin ekonomisinin borç krizinden elde etmiş olduğu dersleri anımsayarak sözlerimize son verelim. IMF, Arjantin’in borçlarını yeniden yapılandırmasına olanak sağlayan moratoryum uygulaması sonrasında, 8 Ekim 2003 tarihli bir değerlendirme notunda şu görüşleri paylaşmaktaydı:\n
\n“Krizin aşılması hususunda, Arjantin krizinin seyri borç dinamiklerinin tersine döndürülemez olduğu noktada, borçların çok geciktirilmeden yeniden yapılandırılmasının önemini göstermekte. Borçların yeniden yapılandırılması artık kaçınılmaz olduğu noktada, bunu ertelemeye yönelik tedbirlere başvurmak krizin maliyetlerinin daha da yükselmesine ve çözümünün de daha karmaşık hale dönüşmesine yol açabilecektir.” (*)\n
\n—————————————-\n
\n(*) “Lessons from the Crisis in Argentina” IMF Policy Development and Review Department, 8 Ekim 2003. http://www.imf.org/external/np/pdr/lessons/100803.pdf\n
\n\n\n
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
En Çok Okunan Haberler
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması