‘Amusi’ ya da müzik yitimi

13 Temmuz 2022 Çarşamba

Beyin, bedenimizdeki birçok fonksiyonu yönetmesinin yanı sıra, bebeklikten başlayarak müziksel algıları süzgecinden geçiren mucizevi bir organ.   

Değerli bestecimiz ve beyin cerrahı Prof. Dr. Bülent Tarcan’ın “Amusi” başlıklı çok ilginç bir konferansı vardır. Amusi, beyindeki bir hasar sonucunda kişinin müzik yeteneğinin bozulması ve müzik algısının yitimini anlatan bir terim. Bu ya sonradan kazanılmış ya da doğuştan var olan bir “sapaklık” olarak niteleniyor. Sonradan kazanılmış “Amusi” bir kaza sonucu beyninde hasar oluşan hastalarda görülüyor: konuşma sırasında müzikal sesler üretme yeteneğini yitirmiş olmak gibi. 

Şarkı söyleme veya herhangi bir tonu verebilme yeteneğinin yitimi, “oral veya ekspresif amusi”; bir sazı çalabilme yetisinin yitimi “çalgısal amusi”, müzik yazma yetisinin kaybı da “müzikal agrafi” olarak adlandırılmış. 

Konuşma yeteneğini yitirmiş (afazik) hastaların sistematik muayeneleri sırasında, müzik becerilerinin de bozulduğu fark edilmiş. Proust 1866’da afazik bir müzisyenin müzik okumasını yitirdiğini, ancak müziği tanıma, şarkı söyleme, müzik aleti çalma ve hatta müzik yazma yeteneklerinin bozulmadığını görmüş. Aynı yazar 1872’de afazili iki hastada değişik türde müzik yeteneği bozukluğu saptamış. Bunlardan biri notaları okuyor, gamları çalabiliyor, melodileri tanıyor, fakat herhangi bir tonu sesle tekrarlayamıyor. Yetenekli bir sanatçı olan diğer hasta ise melodileri tanıyor, nota okuyabiliyor, müzik besteleyebiliyor ama herhangi bir tonu sesle yineleyemiyor. Örneğin solak bir müzisyende sol beyinde bozukluk olmasına karşın, yetenekli bir sanatçı olan bu hastanın melodileri kemanla tekrarlayabildiği halde aynı şeyi piyanoda yapamadığı saptanmış. Beyin kanaması sonucu sağ tarafı tam felçli olan ve konuşma yetisini yitirmiş bir hastanın bazı ilahilerin sözlerini ve melodisini söyleyebildiği görülmüş. Buna örnek olarak 98 yaşında ölen piyanist ve hocaların hocası Ferhunde Erkin’i anımsadım. Son yıllarında konuşma yetisini yitirmişti. Kızı İçten Hanım ona sürekli müzik dinletiyordu. 2007’deki son günlerine dek müziğe karşı duyarlılığını belirten bir işaret veriyor, hatta müzikle birlikte ezgiyi de mırıldanıyordu.

1865’de Fransız doktor Jean-Babtiste Bouillaud’nun afazili bir kompozitör olan hastasının müzik aleti çalma, beste yapma ve müzik mırıldanma yeteneğini yitirmediği ortaya çıkmış. Bu durumun tersi vakalar da görülmüştür: Hiçbir afazi belirtisi olmadığı halde beyindeki bozukluktan sonra sadece müzik yetisini yitiren hastalar gibi. İyi bir şarkıcı olan bir başka hasta, sağ ön beyin lobuna rastgelen bir travmadan sonra şarkı söyleme ve ıslıkla melodi çalma yetisini yitirdiği halde melodileri tanıyıp ayırt edebiliyormuş. Bütün bunlar müzik yeteneği ve algısındaki bozulmanın çeşitli yönlerini anlatıyor.

Bu yazım Prof. Dr. Bülent Tarcan’ın “Afazi” başlıklı uzun bir konferansından alıntıları içeriyor. “Bir Hekimin Senfonik Öyküsü” (Dünya Kitapları, 2006) başlıklı kitabımda bu konferansın bütünü vardır.

Aman müzik algılımızı yitirmeyelim. Hangi tür olursa olsun bir müzik aleti çalabilmek, bir şarkıyı mırıldanabilmek, bir yapıtı dinlerken tempo tutabilmek, bir konserden zevk alabilmek, iç dünyamızın zenginliğidir. Zira günümüzde aklımız o kadar karışık ki zaten her türlü olguyu unutur hale geldik! Müzik ise can simidimiz olarak kalsın.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları