Feyzi Açıkalın

Türkiye’den ABD’ye Kamu Diplomasisi

02 Şubat 2017 Perşembe

Kamu Diplomasisi terminolojisi yaşamımıza son yıllarda girdi. Açıp baktığımızda (tabii ki Google!) deyimin tanımının ABD akademik çevrelerinde çok eskiden, 1960’larda yapıldığını ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde kurumsal bir yapıya kavuşmasının 2011’i aldığını gördük.

Kamu Diplomasisini bugünlerde iki ayrı olayla anımsadım. Birincisi Donald Trump’un gündeme bomba gibi düşen kararları imzalarken verdiği ofis görüntüleri, diğeri ise Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı Göksel Gümüşdağ’ın TV’de gazetecilere verdiği açıklamayla.

Açıklama diyorum, çünkü Gümüşdağ oraya çok da soru-cevap şeklinde yürüyen bir program için çıkmamış görünüyordu. Deneyimli gazetecilerin sorularını olumsuzlayarak, aklında ne varsa ve ne söylemek istiyorsa onu dile getiriyordu. Devlet aygıtının tam da istediği tür bir kamu diplomasisiydi bu…

Oysa Kamu Diplomasisi yanında, “Yumuşak Güç” gibi yeni hegemonya dillendirmelerini de piyasaya süren Joseph Nye ve Mc Luhan gibi gurular, tanımı biraz farklı yapmışlar. Onlar önceliği, “devletlerin kendi politikalarını avantaja döndürmek için, bir diğer ulus üstünde yaptıkları çalışmalara” vermişler.

Kamu Diplomasisinde, kaynağı belirsiz yalanlardan oluşabilecek propaganda ya da lobicilikten farklı olarak, doğru ve güvenilir olan bir “bilgilendirme” den bahsedilmiş. Nye, “İstediğim şeyi istemeni sağlayabilirsem, o zaman seni zorlamama gerek yoktur” şeklinde en yalın tarifini yapmış. Bir de, Kamu Diplomasisi faaliyetlerinin “devletten-halka” kısmını tanımlamışlar ki, o bölüm bizi daha çok ilgilendirmiş…

Kaymakamlar da dahil olmak üzere kamu kurum ve kuruluşları yöneticilerine son yıllarda Kamu Diplomasisi yapmaları konusunda talimat verildiğini anımsıyorum. Bundan şunu anlıyordum: “Yaptığınız her şeyi anlatın”… Bir de, “Siyasi otoriteyle ilişkilendirilebilecek her türlü eleştiriyi anında karşılayın”

Durumdan vazifenin layıkıyla çıkardığını gördük. Siyasi yapı ile nasıl bir ilişkisi olduğu herkesçe bilinen Gümüşdağ, nasıl düzeninin uygulamasını eleştiri kabul etmeksizin savunuyorsa, bir orman işletme müdürü de canla başla, başkaları adına da olsa bir sosyal medya eleştirisine yanıt yetiştiriyordu.

Devlet Demir Yolları’nın bir şube müdürü, çok da kibar olmayan dille kendisine sorulan yatırımları anlatırken; herhangi bir başka polis memuru egzozu bozuk motosikletçiye neden müdahale etmediği sorusunu, olayın gerçekliğini araştırmaya hazırlanmak yerine, gürültünün o motorun doğası olduğu bilgisiyle yanıtlıyordu.

Çok basit bir bilginin, sürmekte olan bir uygulamanın; örneğin çiftçinin ürününün neden pazara çok pahalı geldiğinin ya da ahlaksız bina yapılaşmasının; turizmdeki kötü gidişin nedeninin siyasi otorite tarafından sanki ilk kez fark ediliyormuş gibi yoğun medya ilgisiyle halka sunulması ayrı bir Kamu Diplomasisiydi. Tek yönlü ve sürekliliği olan bir bilgilendirmeydi söz konusu olan.

Bunlara kafa karıştırıcı, gerçekliği hiç anlaşılmayacak sayılar, rakamlar kullanarak verilen yatırım bilgileri de eklendiğinde “yaratılan olumlu imaj o seçmen kitlesini daha da kendisine bağımlı kılacak ve yaşamsal karar alma süreçlerinde siyasi iktidara güçlü dayanak oluşturacaktı”.

Buradan Trump’a geliyoruz… Son bir haftadır dünya dehşet içinde o odadaki imza şovunu izliyor. Kocaman bir deftere, ucu kalın kalemlerle atılan imzalar... Masanın çevresinde, aynı sayısal oranda olmasına özen gösterilmiş ama giyim kuşam açısından farklılıklar gösteren, anlamadığımız espriler yaptığında kıkırdayan kadın ve erkeklerden oluşmuş bir sekreter ya da danışman ordusu… Hepsinin ellerinde not alıyormuş görüntüsünü verdikleri defterler… Kimisi el pençe, kimisi dekoltesinin doruklarına kadar bacak bacak üstüne atmış vaziyette, hem dünyaya hem de iç kamuoyuna poz veriyorlar…

İşte, Kamu Diplomasisinin asıl tanımı gereği dünyaya verilen, ne denli kararlı olduğunu belirtmeye yarayan bu pozdan ziyade, yüzde 48 olduğu söylenen iç kamuoyu desteğine verilen mesajın önemli olduğunu düşünüyorum. Trump sanılanın/umulanın aksine dünyanın başına bela olacağını bağıra bağıra ilan ediyor ve işin en kötüsü o masa başından verdiği görüntüyle sağladığı desteği arkasına alıp, kararlarındaki haklılığına gerekçe hazırlayarak.

Çok hızla değişen dünyada, eski guruların yeni terminolojiler sundukları kitaplar mı hazırladıklarını yoksa, sabitlenmiş doğruları eğip bükerek yeni yorumlar getiren popülist, otoriter liderlerin dünyayı şekillendirmelerini mi beklediklerini çok merak ediyorum…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları