Gülengül Altınsay

Avrupalı mıyız?

27 Eylül 2018 Perşembe

Bugün büyük gün. Nihayet uzun zamandır almak için mücadelesini verdiğimiz 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın ev sahibi belli oluyor. Ya Türkiye ya Almanya ipi göğüsleyecek.
Biz böylesi bir uluslararası turnuvayı belki herkesten fazla istiyoruz. İstiyoruz da acaba kafa olarak, düşünce tarzı olarak ne kadar dünya futbol kültürüne yakınız?
Sadece aynı firmaların formalarını giyerek, modern statlar inşa ederek dünya futbolunun parçası olunamıyor ne yazık ki. Önemli olan ne kadar evrensel düşünceye sahip olduğumuz. Ne kadar evrensel standart, hak ve özgürlüklere saygı gösterdiğimiz.

Yabancı hoca fobimiz
Bizim dünya futboluyla ilişkimiz daha çok bol bol yabancı futbolcu almak üzerinden yürüyor. Yanlış anlaşılmasın yabancı futbolcuya karşı değilim. Hatta sınırlamaların futbolun ruhuna, evrenselliğine uymadığını düşünüyorum.
Ne ki yabancı futbolcu almak konusunda çok hoşgörülü olan futbol camiamız, yazarı, çizeri, yorumcusuyla her ne hikmetse yabancı teknik adamlara karşı.
Nasıl olsa onlar yabancı deyip en ağır eleştirileri yapmaktan hiç sakınmıyorlar.
Baksanıza ayağının tozuyla Fenerbahçe’de yeniden yapılanmanın başına geçmiş Cocu’yu ellerinde olsa hemen bugün evine yollayacaklar. Zaten alınan kötü sonuçların ardından yaptıkları baskı yeniden yapılanmayı da engellemiş görünüyor. Kadroya katılan genç oyuncuların yedeğe çekilmesinden, panik transferlerden ve eski bildik oyuncuların gelecek eleştirilere göğüs germek için acilen sahaya sürülmesinden de belli bu.
Cocu’nun yerine kimin geleceği de şimdiden belirlendi bazılarınca. Neyse ki Beşiktaş’a karşı oynanan oyun Fenerbahçe’nin en derli toplu ve etkili oyunuydu da Cocu meselesi rafa kaldırıldı şimdilik.

Yabancıyı anlıyor muyuz?
Bizim teknik direktörlerde bir yabancı fobisi var nedense. Ama bu yabancı futbolculara karşı değil. Kendi meslektaşlarına karşı. Zaten bir tek Cocu kaldı böylece yabancı teknik direktör olarak. Onu da gönderirlerse rahatlayacaklar. Kendimiz çalacak kendimiz oynayacağız. Nasıl oynadığımız da ortada. Pardon bir de Milli Takım teknik direktörü Lucescu var yabancı olarak. Onu yollamak için de az çalışma yapılmadı, yapılmaya da devam ediyor.
Bu arada dünya futboluna, futbolda ileri ülkelerin tercihlerine hiç bakmıyoruz. Mesela Premier Lig’in teknik direktörlerine bakmaya ne dersiniz? Onların milliyetlerine? O kadar nitelikli teknik direktörler var ki Premier Lig’de maçları teknik direktörler arası taktik savaşları gibi izliyoruz artık.
Ve Türkiye’de futbolun çağ atlamasında etkili olan Derwall’i, Gordon Milne’i, Piontek’i, hiç itiraz etmeyin Lucescu’yu, kısa süre kalmasına rağmen Zico’yu ne çabuk gözardı edebiliyoruz.
Her birinden uluslararası düzeyde bir şeyler öğrendiğimizi de.
Ayrıca dışarıya az da olsa futbolcu gönderiyoruz, hakemlerimiz başta Cüneyt Çakır olmak üzere dünyada üst düzey maçlara çağrılıyorlar ama iş teknik direktörlerimize gelince tık yok. Tabii ki bunun da birtakım gerekçeleri olabilir fakat bu yabancı- yerli meselesine tek taraflı bakmak hiç de evrensel bir bakış açısını, gerçekçi bir bakış açısını yansıtmıyor.

Şizofreniye son
Bu yabancı hoca fobisi, hatta düşmanlığının gerekçesi de “ülkeyi tanımıyorlar” oluyor. Sakın bu gerekçe bizim dünyayı tanımak istemeyişimizden kaynaklanmasın. Dünyayı kavrayacak ve dünyayla yarışacak bilgi, cesaret, hırstan yoksun oluşumuzdan kaynaklanmasın. Yabancı hocaların ülkeyi tanıyamaması, ülkenin artık anlaşılmayacak kadar kendine has bir hale gelmiş olmasından kaynaklanmasın.
Bir yandan gittikçe içe kapanıyoruz, bir yandan da uluslararası turnuvalara talip oluyoruz.
Şu şizofreniye bir son verelim artık.
Alırsak Avrupa Şampiyonası buna vesile olsun hiç olmazsa.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şimdi ders zamanı 5 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları