Gülengül Altınsay

Size iyi tatiller

30 Haziran 2016 Perşembe

Fransa’ya büyük umutlarla gitmiştik. Kendi kendimizi o kadar çok şişirmiştik ki kupayı alacağımıza inananlar bile olmuştu aramızda. Ya tribünler; bir tek bizim tribünlerimiz o kadar çok ülke bayraklarıyla donatılmıştı. Tekbir sesleriyle, mehter marşlarıyla bir çeşit Osmanlı havası yaratılmaya çalışılmıştı.
Sonra malum ardı ardına iki mağlubiyetle çöktük. Dahası oynadığımız korkak ve pasif futbolla kahrolduk. Son maçı aldık ama gruptan çıkamadık. Ve yurda kesin dönüş yapmak zorunda kaldık. Ama bu dönüş tam da Osmanlı’nın çöküşü gibi oldu. Herkes bir yere dağıldı. En son beş futbolcu havaalanında görüldü fakat onları da bir kişi bile karşılamadı. Yani hava tamamıyla değişmiş rüzgâr tersine dönmüştü.

Terim kayıp
Takımın başında olması gereken Terim de yoktu ortalarda. O da belli ki kendi bildiği yoldan tatile çıkmıştı.
Tamam istifa falan beklemiyorduk kendisinden ama en azından takımına sahip çıksa ve bir durum değerlendirmesi yapsa iyi olmaz mıydı? O gün bu gündür Milli Takım’la ilgili ortalıkta konuşanlar sadece medya mensupları.
Onlar da gerçekleri kendi bildikleri gibi anlatıyor. Kampa kamp kurup, hoca ve federasyon yöneticileriyle uzun uzun sohbet eden onlar. İşlerine geldiği gibi haber uçuranlar onlar. Verdikleri haberlerle kimleri hedef tahtasına koyuyor, kimlerin adını hiç anmıyorlarsa anlayın artık saflaşmaları... Mesela Federasyonu sorumlu tutan yok.
Federasyonu bu hale getirenleri sorgulayan yok. Memleket çocuklarının futbol oynaması için harcanması gereken kaynaklar nasıl sağa sola ulufe olarak dağıtılıyor? Avrupa ülkelerinin yarısının katılacağı Avrupa finallerine götürmesi durumunda Terim’in sözleşmesine 500 bin Avro prim konmuş mu? Soran yok.
Teknik direktörü seçimleri ve futbol anlayışı nedeniyle eleştiren yok. Genel Spor Direktörü’nün bu sonuçtaki sorumluluğunun hesabını soran yok. Deneyimli bir teknik direktör, sahada dakikalarca tutup kaptanının yuhalanmasına nasıl izin verir? Bu soru da kimsenin aklına gelmiyor.
Kampta neler olmuş bitmiş hiç girmiyorum bile.
Fakat tabloda net olan şu; herkes mili takım üzerinden bir yerlere mesaj gönderip, iktidarını güçlendirmeye, ayrıcalıklar kazanmaya çalışıyor.
Ortamı bu hale getirenler de onlar, gidişattan şikâyet edenler de onlar.
İşini bırakmayan da mevkiine sıkı sıkı yapışan da onlar.

Başarısızlık kimin?
Ama şu noktada beni en fazla rahatsız eden başarıyı iştahla sahiplenirken başarısızlık durumunda hatayı hemen başkalarına atma durumu. Milli Takım eğer gruplardan çıksaydı o başarıya sahip çıkacakları hayal edin bir. Fotoğrafa girmeye çalışanları. Ama bugün herkes en sorumlu olanlar bile suçu başkalarının üzerine atma derdinde. Sanki bugüne kadar karar veren de uygulamaya koyan da kendileri değilmiş gibi.
Ve dikkatleri, öznesi olmayan cümlelerle afaki düşmanlara çekmeye çalışıyorlar.
İşin garibi senaryo da oyuncular da hep aynı… Ama helal olsun. Onlar hep haklı hep mağdur. Şimdi keyifle tatil yapıp primlerini yerken, “ülke çocukları ölmesin, spor yapsın” diye tutturan biz suçlu futbolseverler kendimizi yiyip bitiriyoruz.
NOT: Bu yazıyı Atatürk Hava Meydanındaki o korkunç olayın hemen arkasından yazdım. Nasıl yazabildim bilemiyorum. Hepimizin başı sağ olsun…Şiddeti çözüm sananlara karşı biz yaşayanların sarılacağı tek şey var: İnadına Barış.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şimdi ders zamanı 5 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları