Gülengül Altınsay

Son sevgili de gidiyor

26 Temmuz 2018 Perşembe

Bir takımı takım yapan, kişiliğini veren, takımla özdeşleşmiş oyuncularıdır. Beşiktaş’ın Cenk Tosun’u, Atiba’sı, Fabri’si de böyle futbolculardı işte. Her birinin katkılarını saymakla bitmez. Ve şimdi Fabri’ye de “elveda” diyor Beşiktaş. Mali durum gerekçe gösteriliyor buna; “kim para ederse satmaktan başka çare yok” deniyor. İyi de bunun sorulusu kim? Ayrıca takımın en önemli kilit futbolcularını gönderirsen bırakın başarılı olmayı kimliğini de kaybetmez misin?
Bence başarıdan da daha mühim olan o; sevgi, sempati takımı olabilmek. Feda yılıyla yenilenen Beşiktaş tam da böyle bir takım değil miydi? Taraflı tarafsız futbolseverlerin sempatisini kazanmamış mıydı? Her yıl biraz daha kan kaybetse de bu özelliğini tam olarak yitirmemişti bugüne kadar. Ama şimdi o son takım da dağılıyor.

Bir ve dokuz numara
Bir takımın 1 numara ve 9 numarasının önemini bu mesleğe başladığımdan beri vurguladım hep. Tamam bir takım 11 kişiden oluşur, futbol takım oyunudur da bazı mevkilerin daha bir önemi vardır köşeleri dönmede, sonuca gitmede. Hep aynı örneği gösteriyorum; Galatasaray’ın en parlak yıllarına bakın. Kalede hep birinci sınıf kaleciler görürsünüz. Ve bitirici santraforlar. Ama özellikle kaleciler. Çünkü santrafor açığı bir dereceye kadar kapatılabilir diğer forvetlerce fakat kalecininki asla. Ama siz önce devre arası Cenk’i satıp şampiyonluğu riske attınız, Şampiyonlar Ligi’ni önemsemediniz, şimdi de hem başarılı hem de karakteriyle Beşiktaş’a uyum sağlamış taraftarın sevgilisi bir kaleciyi satıyorsunuz. Fabri’nin yerine düşünülenler arasında Arsenal’ ın 3. kalecisi de var. Düşünün artık.
Bakın Dünya Kupası’yla fiyatını yükselten Vida’nın satılması farklı bir durum. Çünkü zaten Beşiktaş’la özdeşleşmiş bir oyuncu değil Vida.
Ayrıca Beşiktaş’ın oyun yapısına uygun bir oyuncu da değil. Hele bir Marcelo hiç değil.
Özetle sürekli tekrarladığım gibi ilerisi olan giderek güçlenen genç bir takım kuramayıp eski şöhretlerle kiralık yaşlı oyuncularla takım yaparsanız sonuç daima böyle olur. Ama nedense her yıl takımın neredeyse yarısını yenileme durumundan asla vazgeçilmiyor. Vaz geçilenler yalnızca takımı takım yapan en yararlı oyuncular oluyor.

Mesut üzerinden
Mesut Özil Türkiye Milli Takımı’nı değil de Almanya’yı seçince hatırlarsanız yer yerinden oynamıştı bizim cenahta. Neredeyse vatan haini ilan etmiştik kendisini. Oysa ki o günlerde de dediğim gibi Mesut, Almanya formasını alt kademelerde zaten çocukluğundan beri giyiyordu. İş A Milli Takımı’na gelince Almanya’da doğmuş, yetişmiş Mesut’un yine Almanya’yı seçmesi kadar doğal bir şey olamazdı. En azından saygı duyulması gereken bir karardı. Ama biz bunu bir türlü kabul edememiştik. Şimdi gelinen noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın davetini kabul edip birlikte fotoğraf çektiren Mesut Özil Almanların eleştiri yağmuruna tutuldu, bu kez Almanlarca verdiği karar eleştirildi ve haksız yere “hain” ilan edildi. İşin ilginç yanı bizde o günlerde Mesut’u yerden yere vuranların bugün bir numaralı Mesut savunucularına dönüşmeleri.
Aslında Mesut üzerinden koparılan fırtınanın Mesut’un kararlarıyla doğrudan ilgisi yok. Her şey taraflarca şöhretli olmuş popüler bir futbolcunun üzerinden siyaset yapmak üzerine programlanmış. Özetle ne Alman tarafı samimi Mesut’un aldığı kararlara tepkide ne de bizim taraf. Umarım Mesut bu zor günlerini sahada oynayacağı iyi futbolla atlatır…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şimdi ders zamanı 5 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları