Değişimin kapısı aralanabilir mi?

05 Haziran 2015 Cuma

Pazar günü elimize tutuşturulan liste içinden bir partiyi seçecek, üzerine “evet” mührü basacağız. Bu listede Türkiye’nin geleceğini kurmasını istediğiniz bir parti belki de yoktur ya da barajı aşma şansına sahip değildir. Çünkü “Temsili Demokrasi”nin “kutsal oy hakkı” birtakım yasalarla, yönetmeliklerle, yoğun ideolojik saldırıyla baskılanmış, temsil kabiliyeti en aza indirgenmiştir. Kimi partilerin önüne aşılması güç engeller konmuş, milletvekili olacakları büyük oranda siyasi partilerin liderleri belirlemiştir. Pazar günü birilerini milletvekili yapacağımız bir illüzyondur; onlar çoktan seçildiler bile.

***

Seçimler öncesi yürütülen propaganda yöntemlerine, eşitsizliklere hiç değinmeyelim. Her şey gözlerimizin önünde, büyük bir saygısızlık içinde gerçekleşti. Yine de seçimin bir kapıyı aralamasını bekliyoruz. Bu bir olasılıktır ve 13 yıldan bu yana ülkeyi dilediği gibi yöneten, bundan sonra yetkilerini daha da artırarak, demokratik hakları tümüyle ortadan kaldırma “yetkisi” isteyerek karşımıza çıkan partinin zayıflatılması ile mümkün olabilecektir. Kamuoyu yoklamaları kapının aralanabileceği ihtimalini dışlamıyor. Öyleyse azıcık da açılsa ayağımızı o aralığa koymalı, tümüyle açabilmek için var gücümüzle çaba göstermeliyiz.

***

İktidarı 2002’de ele geçiren parti büyük bir maceraya; var olan birikimi harcamaya Aydınlanmanın üzerimizde az çok etki yaratmış kazanımlarını sıfırlamaya girişti. Büyük ölçüde başardığı ortadadır. Kurtuluş ve Kuruluş’un tarihsel ve haklı bir eleştirisine dayanmayan liberal destek, işini büyük ölçüde kolaylaştırdı. Büyük bir hayalin ortağı olma rüyası görerek destek veren liberal aydınların bir kesimi bugün saf değiştirdiler. Ama günah öylesine büyük ki, “o zaman öyle gerekiyordu” özrü kabul görmüyor; liberallerin şimdiki öğütlerine insanlar bu nedenle kuşkuyla, ihtiyatla yaklaşıyor. Her ışığı, yazıda geveze, sözde uçuk alevli alaflı romancı ya da kullanışlı” yazıcılar gibi güneş zannedenler hâlâ var onların arasında; ama o ışık büyük bir ihtimalle karanlıkta iş görmeyi sevenlerin elindeki fenerden geliyor.

***

Soldan kimi arkadaşlar ise seçimleri bir olanak olarak görmüyor, küçümsüyorlar. Her şeyi çözecek sihirli değnek saymazsanız, yaratabileceği olanakları görmek daha doğru bir tutum olabilir. Düşünün ki, AKP yetkiyi, bütün bu olup bitenlere, ortaya çıkan yolsuzluklara, macera eğilimine, Türkiye’nin siyasi coğrafyadaki yerini değiştirme niyetine karşın alırsa, karşılaşacağımız felakete ad koymakta zorlanacağız.

***

Her koşulda seçim sonrasının durgun bir döneme işaret etmediği bellidir. Bu, iktidar partisinin ve onun gerçek liderinin artan hırçınlığından, özgürlüklerinden vazgeçmeyen kesimlere, gazetelere, gazetecilere saldırmasından bellidir. Bu saldırılara yanıt vermek aynı zamanda seçimle ilgili tutumun da parçasıdır. Siyasetin teorisi ile pratiği arasındaki diyalektik ilişki bunu söylemez mi? Siyasette “bizim de zamanımız gelecek” ya da “restorasyona destek mi olalım” tavrı tutarlı bir tavır değildir. Sınıflar kendi teorileri ile sahneye çıkarlar ama pratiğin koşullarını dikkate almayan politikalar da yok hükmünde kalır. Evet, kapı kolay açılmayacak, yine de aralanabilir ve biz de ayağımızı o aralığa koyabiliriz. Sonrasının kolay olacağını söyleyen yoktur. Sıkı bir mücadelenin işaretleri var yalnızca...
O işaretler sağlam yerlerden; sarı sendika dalaverelerini dinlemeden iş bırakabilen, hak alabilen işçilerden, Gezi direnişçilerinden, Hazirancılardan geliyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları