Gecenin Kapıları

06 Kasım 2008 Perşembe

Neredeyiz biz?

Neyi tartışıyoruz? Türkiyenin derinlerini mi? Kendini ayan beyan gösteren korkaklıkları, sinsilikleri, katillerin mezarı başında yakılan kötülük ağıtlarını mı?

Öldürülenler nereye gitti peki?

Ne zamandan beri katiller kutsanıyor, ne zamandan beri gerçekler, bin kişiyi öldürdüklerini söyleyenlerin övgüler düzdükleri o gece karanlığının koyusunda eritiliyor. Peki, ne zamandan beri geçmişin karanlık işleri, muhalif aydınlara açılmış davaların örtüsüyle kapatılmaya çalışılıyor?

Eskiden beri diyorsunuz değil mi?

Haklısınız.

Eskiden beri böyledir bu işler.

Uçak kaçıran gazeteciler masalını, Kültür Merkezini ateşe veren solcular komedisini unuttunuz mu?

***

Derin, çok derin dedikleri aslında derin falan değildir.

Apaçıktır, ortadadır. Herkesin gördüğü, bildiği bir şeydir. Ama herkes gördüğünü, bildiğini söyleyemez, O derin, ben bilmem, ben anlamam der, çekilir kenara.

Neresi derin, neresi gizli?

Bahçelievlerde 7 TİPli genci öldürenlerin yaptıkları, ettikleri gizli mi? Mahkeme kayıtlarında durmuyor mu? Emri veren trafik kazasında sahte kimliği, arabasının bagajında silahları, siyasi ortakları, polisten dostlarıyla birlikte bir nevi suçüstünde ölmedi mi?

Devletin en yüksek yetkilileri o karanlıktaki adamın kendi emirlerinde birtakım işler yaptığını anlatmadılar mı, hâlâ anlatmıyorlar mı?

Peki, şimdi ne bu?

Derin mi?

***

Susurluk dedikleri nedir?

Sus sus yoksa sıra sana gelecek mi?

“Faili meçhul” cinayetleri, darbe ihtimallerini soruştururken, muhalif aydınları en olmadık iddialarla torbanın içine koyduğunuzda karanlık aydınlanıyor mu?

Yoksa daha fazla kararıyor, gecenin kapıları örtülüyor mu?

Siz gecenin kapılarını bilmiyorsunuz.

Biz biliyoruz. O kapıların birdenbire nasıl kapandığını gördük, yaşadık.

Üstümüze kapandı o kapılar. Koyu karanlıkta katillerimizle birlikte, ellerinde tabancaları, kalın küt parmakları, urganlarıyla üstümüze gelen sinsi bakışları, koyu cehaletleri, insan olmadan dava olmayacağını bilmeyen öfkeleriyle karanlıkta işlediler cinayetlerini.

Siz şimdi derin mi arıyorsunuz?

Derin falan değildir. Gün gibi ortadadır. Gözlerinizi kapatınca görmediğiniz için derin dersiniz siz ona.

***

O eskidi, onu unuttuk, Susurlukla beraber gitti dersiniz. Ama unutulmaz ki. Hiçbir şey unutulmaz şu güneşin altında. Arşivde bulunur, romanda yazar, hikâyede anlatılır.

Niye o romana, o gerçeğe, o hakikatin kendisine Gecenin Kapıları(*) demiş ki Ozan Özgür?

Kapıyı açınca ışık giriyor, kapatınca karanlık çöküyor da ondan. Derin sığlaşıyor, oyun ortaya çıkıyor.

Şimdi siz derini mi arıyorsunuz yani?

Öyleyse gidin 7 TİPlinin katillerine sorun.

O iz sizi Susurlukta bagajında silahlarıyla ölene, mezarı başında ağıt yakılana götürür.

Ya da en iyisi romanı okuyun.

Orda yazıyor ne derindir, ne değildir.

Gecenin kapısını açın. Biraz ışık girsin içeriye...

Bakın o zaman nasıl kaçışıyor yarasalar.

(*) Gecenin Kapıları. Roman, Ozan Özgür, Yordam Yayınları, İstanbul, 2008

e-posta: [email protected]

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları