‘Ölü mü Denir Şimdi Onlara’

24 Nisan 2015 Cuma

İşte bakın yıllar yine göz açıp kapayana kadar geçip gitmiş. Nail Satlıgan öleli dört gün sonra iki yıl tamam olacak. Şu garip çekik gözlü bilge Asyalı bizi bırakıp gideli zaman sanki kanatlanmış, uçmuş. O nasıl bir gariptir ki, sözcükleri yan yana dizerken ağır bir metnin şiirini yazıverirdi. Şu satırları okuyun da yazıdaki şiiri görün; klasik ekonominin oynadıkları oyunlarla, sallapati teorileriyle kendilerinden geçmiş, çaresizliklerini nereye, hangi kitaba sığdıracaklarını bilememiş elemanlarına azıcık acıyın:

***

“Ne var ki klasik ekonomi politiğin temsilcilerinin bilgi üretme yetenekleri kısa zamanda engellere tosladı. Çünkü kapitalist üretim tarzından yararlanmakta olanların çıkarlarının baskısından son tahlilde kurtulamıyorlardı. O yüzden kapitalist artık değer üretiminin mekanizmalarını, ücretli işçilerin sömürülmesini tam olarak açığa çıkarma yeteneğinden yoksundular. Klasik ekonomi politik bilimi bir ideolojiye, bir haklı çıkarma öğretisine, sermayecilerin çıkarlarının nasıl korunacağına, bunalımların nasıl önüne geçileceğine, kapitalist üretim tarzının var kalmasının nasıl güvence altına alınabileceğine ilişkin reçeteler peşinde pragmatik bir arayışa dönüştü.”

***

Artık bir zamanların ünlü fakültesiyle ilgisini kesmiş değerli hocalardan İzzettin Önder de Nail’i anarken, onlardan birini, sistemi kurtarma merakında bir “reformcuyu” yazdı. “Tek tesellim Nail’in bugün yaşamıyor olması ve bizzat yazarı Thomas Piketty’nin ifadesiyle, 15 yıllık çalışma süresince, sistemin acaba Marks’ın iddia ettiği gibi servetin belli ellerde toplanmasına mı, yoksa Kuznets’in savladığı gibi büyüme, rekabet ve teknolojik ilerleme sonucunda eşitsizliğin azalmasına mı yöneleceğinin araştırıldığı ve adeta Kapital’e nazire olarak yayımlanan Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital ismini verdiği kitabı görmemesidir.”

***

İzzetin Önder de besbelli ki klasik iktisatın kalem erbabının zamanını boş işlerle harcamasına fena halde üzülüyor. Üzülmese İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti’nin dergisinde “Monsieur Piketty keşke ömrünün 15 yılını tozlu kitap sayfaları arasında değil de, Champs Elysees “cafe”lerinin birinde kahve içerek şöyle bir dünyaya bakarak geçirse idi, bu denli zahmete katlanmadan yine aynı sonuca ulaşırdı. Doğrusu yazık olmuş” diye yazmazdı! Yazık mı olmuş, yazık olmuş. Boşa harcanmış zamanlara yazıktır çünkü.

***

Yazıktır ama bizde hep ve sık sık olduğu gibi liberaller dönerek, daima dönerek kendilerine sistem içinde hatırlı yerler keşfetmekten, entelektüel âlemde yer aramaktan vazgeçmezler. Biz de “zamanın ve değişimin hızı” karşısında kendini korumayı hep bilen sistemin dişlileri arasına demir bilyeler sokmayı sürdürürüz. O çarkın kırılacağı günlerin yaklaşması için çabalamak kimilerine göre umutsuz bir iştir. Bizim gibi her gün yeni bir gayretle işe koyulanlar içinse iş tamamen başkadır; biz, “gerçeğin peşindekiler tarikatı”nın bilgelerine, büyük anlatıların ustalarına, onların izleyicilerine sırtlarını dayayanlar, biliriz ki yalnız değiliz. İşte şimdi İzzettin Hoca’nın artık aramızda olmayan Nail Hoca için dediği gibi değil midir? “Sevilenler de fiziksel olarak yok olur, fakat onlar ölü değildir; Hamit’in sözleriyle ‘summ-u ebkem’ misali!”; sessizlik içinde olsalar da hep konuşmuyorlar mı?
Ben de artık bir başka şairden Edip Cansever’den ödünç alayım da bitireyim çaresiz tiradımı:
“Ölü mü denir şimdi onlara” ...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları