Kış nihayet geldi.. Yurdun bir bölümünde kar, bir bölümünde yağış ve fırtına var. Kömürdü, odundu, doğalgazdı dertler yine başladı.. Olan için sorun yok, ya olmayan ne yapsın? Ben çok gördüm sobalarını yakmak için çalı çırpı toplayanları.. Hâlâ böyle insanlar var. Ama paraları yoksa ne yapsınlar. Üst kademedekiler seçim günü gelip kapıları çalar, aş bırakır gider. Sonra bir daha gelmezler.. Perişanlık yine diz boyudur. Oy uğruna ‘ev’ yapsınlar diye yer gösterirler, seçildikten sonra dozerlerle kapınıza dayanırlar. Eziyeti, çileyi hep ‘ortadirek’ ve alt tabaka çeker. Eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın bir sözünü hiç unutmam: “Zengin hep zengindir, fakir ise hep fakir.” Bizim gazete Şişli’de. Osmanbey, Nişantaşı güzergâhından çok geçerim, buradaki dükkânların hepsi tıklım tıklım. Bu bölgeye zaten ortadirek insanın girmesi olanaksız. Ortadireğin kuyumcu dükkânına girme şansı, orta direğin bir cip veya başka bir model araba alma şansı var mıdır? Ortadirek sadece karnını doyurmak için uğraşır, yeri gelir ekmek sırasına girer, yeri gelir ekmeğini çöpten çıkarmak için uğraşır. Maaş kuyruğuna girer saatlerce kapılarda bekletilirler. Bu insanlarımız bu ülkede hep hor görülen insandır, hep ikinci sınıf muameleyle karşı karşıya kalırlar. Maçlarda da aynı tabloları yaşarız. Zengin özel tribünden (VİP) kombine alır, yerinde keyifle oturur, zengin olmayan açık bileti alır bir de üzerine sırılsıklam olur. Tıpkı dün gece olduğu gibi.

Beşiktaş yeni yönetimi sezon başında ‘feda’ dedi ama o eski açık olarak adlandırılan tribüne nedense bir çözüm bulamadı. Burası deniz tarafı olduğundan yağmurla rüzgâr bir arada. İnsanlar maç izlerken tir tir titriyor. Yazık değil mi? Keza ‘yeni açık’ tribünde aynı. Sadece daha korunaklı o kadar. Bir tarafta sefa, bir tarafta cefa. Aslında baktığımızda bu her yer de böyle. Bir başka örnek: F.Bahçe ve G.Saray transferde çok büyük paralar harcadı. Beşiktaş bunu yapamadı, yapamazdı. Parası yoktu. ‘Ortadirek’ durumundaydı. Hatta daha da kötü. Yemeğini az yağ ile yapmaya çalıştı. Fakat ortaya hiç beklenmeyen bir tablo çıktı. Kimsenin ihtimal dahi vermediği Siyah - Beyazlıların gösterdikleri ‘onur savaşı’ her şeyi puan tablosunda apaçık gösteriyor. Bugün kulüpte birçok çalışan aylardır para alamıyor, kapıya dayananlar da cabası. Biliyor muydunuz bunları? Yorum sizin.

Sağanak zemini etkilemedi

Gün boyunca bardaktan boşanırcasına yağan yağmura karşın İnönü’nün zemini oynamaya elverişli durumdaydı. Çekişmeli, temposu yüksek, pozisyonu zengin bir maç olacağı düşüncesiyle yerimi aldım. Dakikalar geçtikçe sahadaki 22 futbolcu gördüm ki, beni yanıltmadılar. Gol için ‘gelmesi fazla sürmez’ derken Holosko Beşiktaş’ı öne geçiren vuruşu yaptı. Bu sezon inanılmaz işler yapıyor Slovak oyuncu. Anımsarsanız Avusturya kampına bile götürülmemişti. Maç boyunca top iki kale arasında gidip geldi. Nedeni, iki tarafın sürekli gol arayışında olmasıydı. Futbol böyle oynanmalı. İzlerken keyif aldım. Eskişehir iyi takım, Samet Hoca’nın gençleri ise bir başka. Bunu zaten herkes biliyor. Olcay ilk yarının son dakikasında topun şiddetini iyi ayarlayabilmiş olsaydı Beşiktaş’a çok önemli avantaj getirecekti. Maalesef o zoru seçti. Almeida’nın attığı ikinci gol (dakika 65) Siyah - Beyazlıları büyük sevince boğdu. Tribünlerin şovu görülmeye değerdi. Oğuzhan’ın asistini görmezlikten gelmemeliyim. Holosko gibi Oğuzhan da her maç üzerine koyarak oynuyor. Takımda şu anda en önemli sorun futbolcuların kolay kart görmeleri. Bu durum ileride kötü sonuçlar doğurabilir. Necati’nin penaltısı Es - Es için umut oldu. Hele bitime neredeyse saniyeler kala attıkları beraberlik golü ‘altın’ değerindeydi. Siyah - Beyazlı savunma Nuhiu gibi ağır bir oyuncuya nasıl şut şansı tanıdı anlayamadım. Sonuçta Beşiktaş’a yazık olduğunu söyleyebilirim. Ama futbolun cilvesi burada işte...