Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Issız Denizlerimizin Hayalet Gemileri
2003 yılı Kabotaj Bayramı’nda dört denizli ülkemizde daha düne kadar Karadeniz’den Ege’ye oflaya puflaya koşturup duran son Mohikan emektar Truva vapuru da durduk yerde ortadan kaybolup denizlerimiz bir bedevi zihniyetin hışmıyla gemisiz bırakıldığında kan beynime sıçramış ve biraz da bu yüzden yazıma Kabotaj Bayramı yerine ‘Sabotaj Bayramı’ başlığını atmıştım. O günden bugüne epeyce zaman geçti. Ama gelin görün ki değişen fazla bir şey yok. Barbaros’un torunlarının ülkesini çevreleyen denizlerimizde ilaç için sefer yapan tek bir gemimize rastlamak, yabancı dev otel gemilerini saymazsak, mümkün değil. Oysa yaşları kemale ermiş çok sayıda insan pek de eski sayılmayan zamanlarda onlarca yolcu gemimizin Karadeniz’den Ege’ye, güzelim kıyı kentlerimizin limanları arasında mekik dokuyup durduklarını kolaylıkla anımsayacaklardır. 2. Dünya Savaşı yıllarında tatil bitiminde İstanbul’daki yatılı okulumun yolunu tuttuğumda, Samsun’dan kalkan gemi, beş gece dört günde, Sinop’tan başlayıp Abana’da, kuşkusuz Zonguldak’ta geceyi geçirir, sabahın erken saatinde yeniden yola koyulurdu. Gece seyretmemesinin nedeni ise arada bir dalgalar arasında batıp çıkan sonra gözden kaybolan paslı serseri mayınlardı. Sayıları onu bulan gemiler dört denizimizin tüm limanları arasında sefer yapar, deniz yollarımızı, limanlarımızı bayram yerine çevirirlerdi. Burnu bastonlu Cumhuriyet, Tarı, Güneysu, Ege, Akdeniz, Karadeniz, Samsun ve daha niceleri Bahtiyar Kaptan gibi ünlü süvarilerin yönetiminde limanlarımızda dört gözle beklenen, ne var ki zamanla yok edilen efsane yolcu gemilerimiz arasındaydı.
\nTertemiz, bakımlı, gümüş yemek takımlarıyla servis yapılan, gezinti güverteleri transat denilen bütünüyle ahşap şezlonglar ve mobilyalarla donatılmış bu düş gemileri birer ikişer yok edildiler.
\nDenizlerimizdeki yıkım, Cumhuriyetin denizci yazarlarından Oktay Sönmez’in anımsatmalarına bakılırsa eski başbakanlardan Mesut Yılmaz döneminde devreye sokulan özelleştirme rüzgârıyla başlamıştı. Özelleştirmecilere bakılırsa bu, sektöre dinamizm getirecek, filolarımız yenilenip modernleştirilerek halkımıza çok daha iyi hizmetler sunacaktı. Oysa kısa sürede bunun böyle olmadığı anlaşıldı. Gemiler, limanlar milletin gözü önünde haraç mezat satıldı, limanlar lokantalara, gemiler hayalet gemilere dönüştü. Bugün aslında bir denizcilik devi olan komşumuz Yunanistan’ın iki yüzün üstünde yolcu gemisine sahip olduğu düşünüldüğünde dört denizli ülkemizin denizlerini çöle çevirenlerden kim ne zaman hesap soracak? Oysa mütevazı da olsa emektar gemilerimiz varlıklarını bugün de sürdürselerdi, halkımız özellikle de yaz aylarında güzelim kıyı kentlerimize ucuz, keyifli, güvenilir yolculuk yapma olanağını yitirmemiş olacak, karayollarının kazalara davetiye çıkaran risklerinden azade yolculuk yapabileceklerdi. Ayrıca gemilerin yok olmasaydı bir dönem bayağı gelişme gösteren Karadeniz kıyıları turizmi de bugün varlığını koruyacak, belki daha da gelişecekti. Ama daha da vahim olan bugün bir bedevi zinhiyetinin denizyollarının tıpkı demiryolları ve karayolları gibi birer kamu hizmeti olduğunu unutmasıdır. Aksi halde deniz gibi güvenli bir ana arterin unutulması nasıl mümkün olabilir? Bunun sandığımız gibi olmadığını anlamak için limanlarımıza üşüşen dev otel gemilerine bakmak yeterlidir. Denizyolları kitle ulaşımında dün olduğu gibi bugün de fiyat ve can güvenliği açısından en fazla tercih edilen bir çözüm olarak görünmektedir. Batı ülkelerinde özellikle yaz aylarında karayollarındaki yığılmayı önlemek, böylece de kazaları bir nebze için de olsa azaltmak için araba vapurlarını, trenle araba taşımacılığını başarıyla uyguladıklarını biliyoruz. Yazımı noktalamadan önce iki konuya değinmek isiyorum. Birincisi, denizciliğe tutkusuyla bir deniz feneri gibi yıllardır halkımıza içine saplandığımız çıkmazı anlatmaya çalışan sevgili dostum Mümtaz Soysal’ın 25 Haziran 2011’de Cumhuriyet’te çıkan “Gemisiz Kıyılar” yazısını okumalarını öneririm. İkincisi birkaç yıl önce İstanbul’dan bin kilometreyi aşkın bir uzaklıktaki Marmaris’in güzelim Söğüt köyündeki küçük yazlığımıza nasıl ulaştığımızın öyküsü. Evden araba vapurunun kalktığı Sarayburnu rıhtımına gidiş, vapura girmek dahil yarım saat. Ertesi gün Marmaris Limanı’na varış. Rıhtımdan köye kırk dakika: Toplamda evden çıkmamdan bir saat araba kullandıktan sonra küçük yazlık evimizin önündeyim. Var mı daha iyisi, daha güvenlisi? Ama ne yazık ki bunlar şimdi bir düş. İzmir’e kadar vapura da razı olduk, ama nafile, o da yok artık. Tatil bugün, nereye giderseniz gidin bir çile. Bir bakıma gemisiz bırakılan denizlerimizin intikamı!
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu