Hüseyin Baş

Toklar Kurtarılıyor.. Peki Ya Açlar?

21 Ekim 2008 Salı

Dünyayı kasıp kavuran büyük mali krizin önü, milyarlarca dolar desteğine karşın kesilmiyor. Dünya borsaları sürekli inip çıkan asansörler gibi. Ne var ki, daha çok sert inişler, dibe vuruşlar baskın. Uzmanlara bakılırsa milyar dolarların etkisi zaman alacak. Beklerken, bu kez çok sayıda ülke, başta Avrupa olmak üzere resesyon (durgunluk) korkusuyla karşı karşıya, panikte. Fransa, Almanya ve İngilterenin geçen hafta sonunda birbiri ardından sallantıda gördükleri bankaları güçlendirmek için toplam on milyar Avroyu aşan paraları gözden çıkarmaları resesyon korkusunun aşılmasına yetecek gibi görünmüyor. Bütün bu olumsuz gelişmeler ABDde başlayan büyük mali krizin domino etkisi yaratacağı öngörüsünü haklı çıkarıyor. Dünya ekonomisinin belirgin bir yavaşlama sürecine girdiği konusunda hemen herkes hemfikir.

Fransa Cumhurbaşkanı ve AB Dönem Başkanı Nicolas Sarkozy önceki gün W. Bushu Camp Davidde ziyaret etmek için yola düştü. Amaç, artık topal ördek aşamasına gelmiş olsa da küresel finans krizine uluslararası bir yanıt verilmesi, daha açık bir deyişle, dünya finans sisteminin reformunun takvime bağlanmasına ve 1944te Amerikan Dolarının değişim birimi olarak kabul edildiği Bretton Woods türü yeni bir anlaşmanın gerekliliğine ikna etmek. Başkan Sarkozynin bu konuda başarılı olup olmayacağı, henüz belli değil. Bilinen, çok sayıda uzmanın alınan kurtarma önlemlerinin amacının bankaları mı, yoksulları mı kurtaracağı konusunda kuşkulu olmaları. Örneğin şu çarpıcı saptama BM Genel Sekreter Yardımcısı Philippe Douste-Blazyden: Birkaç bankayı kurtarmak için birkaç günde 2000 milyar dolar sağlandı. Oysa yılda kamusal kalkınmaya ayrılacak 100 milyar dolarla, sağlığa harcanacak 150 milyar dolarlık yardım, 1 milyar insanın sağlık sorunlarının ortadan kalkmasına ve karnının doymasına yetecektir. Ama, ne yazık ki, bu aklı başında yaklaşımlar yıllardır sürüncemede bırakılmakta ve başta zengin ülkeler olmak üzere dünyanın çoğu ülkesi bu utancı üzerlerinden atmayı başaramamaktadır. Bu yaklaşımlara; her kriz döneminin ardından gelen, krizlerin baş sorumluları bankalarla, spekülasyonlardan milyarlarca dolar vuran sınır, kural, ahlak tanımaz, aç gözlü vahşi piyasacıların ayağa kaldırılmasına ve yeniden eskinin tatlı kârlarına dönmelerini sağlamaya yönelik kurtarma planlarında ise zerrece yer verilmemekte.. zenginlere daha fazla zengin olmanın yolları yeniden açılırken, açlar açlıklarıyla kalmaktadırlar. Vahşi kapitalizmin değişmeyen kuralı budur.

***

Krizin paniğinde devleti akıllarına getirenleri sosyalist ya da bolşevik olmakla suçlayanlara bakmayın. Devlete sığınmak geçicidir. Ömrü de köprüyü geçene kadardır. Krizin şaşkınlığında vahşi kapitalizmi, kural tanımaz serbest piyasacılığı yerden yere vuran, dahası krizin sorumlularının cezalandırılmasını isteyen Cumhurbaşkanı Sarkozynin günün koşullarını hesaba katarak söylediklerine de pek kulak asmamak gerek. Zira, kısa sürede yelkenleri suya indirerek, yeniden eskiden olduğu gibi zengin dostlarının kayığında kürek çekmeye başlaması kimseyi şaşırtmayacaktır. Bordeaux Siyasal Bilimler Üniversitesi öğretim üyesi ve Keynesçi Araştırma Birliği Başkanı Edwin Le Heron bakın bu konuda neler diyor: Devletten her söz ettiğimde Marksist olmakla suçlandım. Oysa Keynesçiler sadece daha fazla regülasyon olduğunda insanlar daha fazla kazanırlar demekle yetiniyorlar. Fransız Cumhurbaşkanının söylediklerini tebessümle karşılıyorum. Eğer aynı şeyleri ben söylesem bolşevik olmakla suçlanırdım. (Le Monde, 2 Ekim 08)

Öte yanda gelişmekte olan ülkeler de kriz karşısında seslerini giderek yükseltmektedir. Brezilya Başkanı Lula, Hindistan, Brezilya, Güney Afrikanın katıldıkları Delhi toplantısında, dünyayı devasa bir kumarhaneye çeviren spekülatörlerin sorumsuzluklarının faturasının yoksul ülkelere kesilmesi haksızlıktır demiştir. Ama işte, öyle ya da böyle bu muazzam fatura ABD ve AB başta olmak üzere dünyanın tüm yoksulları, emekçileri ve ne kadarı kalmışsa dar gelirli orta sınıfının ensesinde patlayacaktır.

Krizin bir başka ağır faturası da dünyanın aç insanlarına çıkacaktır. Tuzu kuru ülkelerin aslında son derecede yetersiz olan yardım taahhütlerini, birkaç İskandinav ülkesi dışında hiçbir ülkenin tam olarak yerine getirmedikleri düşünüldüğünde, bunun kriz ortamında gerçekleşmesi hemen hemen olanaksız görünmektedir. Dahası, mali krizin yanı sıra geçen yıldan bu yana yüzde ellinin üzerinde artış kaydeden gıda fiyatları da açların sayılarını arttırmıştır. Spekülatörleri ve onlara aracılık eden bankaları kurtarmak için göz açıp kapayana kadar kısa sürede milyarlarca dolar sağlayan zengin ülkeler, sıra milyona yakın aç insanın açlık ve sağlık sorununu ortadan kaldırmak için gerekli yılda toplam 250 milyar doları bulmakta zorlanmaktadır. BMnin Beslenme Hakkı eski raportörü İsviçreli bilim adamı Jean Zieglerin şu çarpıcı sözleri unutulmamalıdır: Bugün açlıktan ölen her çocuk, cinayet kurbanıdır. Ama kimin umurunda.. Açlığa Karşı Eylem Örgütü, Banka kurtarmak için olanak çok, ama açlığa gelince yok diye haykırmakta. Açlar için Paulson planı ne zamana diye sormaktadır. Gerçek şu ki bugün dünyada 923 milyon insan açlığın pençesindedir. Le Monde, 6 Ekim 08 tarihli başyazısında, Açlığı önlemek için gerekli para Paulsonun banka kurtarma planının sadece yüzde 5 gibi sefil bir oranını oluşturmaktadır demektedir. Hele 900 milyonu aşkın aç insanın yüz seksen milyonunun küçük yaştaki çocuklardan oluştuğu ve Tanrının her günü, her beş dakikada bir çocuğun açlıktan öldüğü düşünüldüğünde...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tunus Nereye?.. 12 Mart 2012

Günün Köşe Yazıları