İstikrarsızlığın maliyeti büyüyor
İrfan Hüseyin Yıldız
Son Köşe Yazıları

İstikrarsızlığın maliyeti büyüyor

25.05.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Geçtiğimiz cuma günü, 19 Mart’ta başlayan İBB operasyonlarının dördüncüsü yapıldı. Merkez Bankası da perşembe günü, 19 Mart’tan sonra ilk enflasyon raporu sunumunu gerçekleştirdi. Raporda birçok şeye değiniliyor ama raporun özünü Merkez Bankası Başkanı Karahan ifade etti: “Beklentiler dezenflasyon süreci açısından risk unsuru olmaya devam ediyor. İhtiyatlı ve sıkı para politikası duruşumuzdan taviz vermeyeceğiz.” Raporda, 2025 yılı için öngörülen yüzde 24 enflasyon tahmini değiştirilmezken üst bandı yüzde 49 olan politika faizi oranında ise şimdilik bir indirime gidilmeyeceği ifade edildi.

Merkez Bankası enflasyon tahminini değiştirmese de piyasa aktörlerinin ve IMF gibi uluslararası ekonomik kuruluşların da tahmin ettiği gibi Türkiye’nin 2025 yıl sonu enflasyonu yüzde 30’lar civarında oluşacağı görülüyor. Enflasyon oranının bu aşamada revize edilmemesinin nedeni, ana muhalefet partisi CHP’nin de dile getirdiği, temmuz ayında çalışan kesimlerin ve emeklilerin ücret ve maaş taleplerini engellemeye yönelik olduğu anlaşılıyor.

19 Mart Ekrem İmamoğlu operasyonuyla başlayan finansal istikrarsızlık, tekrar Merkez Bankası’nın birinci önceliği haline gelmiş görünüyor. Yüksek faiz oranlarıyla gerileyen Merkez Bankası rezervleri yerine konmaya, Türk Lirası değerli tutularak dolarizasyon önlenmeye çalışılıyor. Büyük bedeller ödeniyor ama ekonomik istikrarı sağlama çabasında hep aynı yerde patinaj yapıyoruz ve tekrar başa dönüyoruz. Yüksek faiz, sıkı para politikası yıllara yayılınca da reel sektörden işten çıkarmalar, iflaslar, konkordatolar ve satılık fabrika ilanları gelmeye başladı.

Beklentiler nasıl bozulmasın ki? TÜSİAD başkanlarına soruşturma açıldığı, siyasi rakiplerin, gazetecilerin, öğrencilerin içeri atıldığı, babadan dededen kalma şirketlere kayyum atandığı, ana muhalefet partisinin düşmanlaştırıldığı bir ortamda hukuk ve demokrasiden söz edilebilir mi? Hukukun olmadığı, belirsizliğin had safhaya çıktığı bir yerde beklentiler düzelir mi ve güven tesis edilebilir mi? İstikrarsızlık, yüksek faiz ve enflasyon ekonomiye büyük maliyetler yüklüyor. Bırakın yurtdışından doğrudan yatırım sermayesini, spekülatif sıcak para bile artık gelmiyor, hatta yerli sermaye de yurtdışına çıkıyor.

BÜTÇE AÇIĞINDAKİ BOZULMA DEVAM EDİYOR

Bütçe gerçekleşmelerini incelediğimizde de gerçekte enflasyonla mücadele sadece ücretli ve sabit gelirlilerin üstüne yıkılmış görünüyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı nisan ayı merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerini açıkladı, dikkat çeken noktalara değinelim: 2025 yılının ilk dört ayında bütçe açığı 885.5 milyar lira seviyesinde gerçekleşirken maliye politikasını daha doğru yansıtan Hazine’nin nakit bazlı açığı ise yılın ilk dört ayında 1 trilyon 85 milyar lira seviyesine çıkmış bulunuyor. Maliye verilerine göre; vergi gelirlerinde, giderlerin üzerinde bir artış olmasına karşın, Hazine nakit akışında, dezenflasyon sürecine destek olmayan genişlemeci harcamaların devam ettiği görülüyor. Bu nedenle, 2024 yılında başlayan bütçe açığındaki bozulma devam ediyor.

Merkez Bankası’nın zararları ve Varlık Fonu’nun zararları bu bütçe rakamları içinde yer almazken KOİ projelerine verilen garantilerin getireceği yükler de tam olarak öngörülemiyor. Sadece ilk dört ayda faiz giderleri, 724.6 milyar lira seviyesine çıkmış bulunuyor, ilk dört ayda EÜAŞ’ye ve BOTAŞ’a aktarılan enerji sübvansiyonları ise 111.7 milyar liraya ulaşmış durumda. Özellikle faiz ve enflasyonun yarattığı belirsizlikler altında bütçe hedeflerinin tutturulması zor görünüyor.

Öte yandan, bütçede en önemli tasarrufun ise sağlık, emeklilik ve sosyal yardım giderlerinden yapıldığı görülüyor. Ayrıca yılın ilk dört ayında sadece 57.3 milyar liralık deprem harcamasının yapıldığını görüyoruz. Oysa yılın tamamında deprem harcamaları için ayrılan ödenek 426.3 milyar liradır, bundan da tasarrufa gidecekleri anlaşılıyor.

Vergi tahsilatında dikkat çeken bir husus da gelir vergisindeki yüksek artışa karşılık, kurumlar vergisinde bu düzeyde bir artışın sağlanamamış olmasıdır. Bunun en önemli nedeni, sermayesi güçlü şirketlerin, enflasyon muhasebesi uygulamasından yararlanarak zarar kaydetmiş olmaları olduğu anlaşılıyor. Maliye Bakanlığı daha fazla vergi alacağım diye Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmuş, vergiye etkili olmak üzere uyguladığı enflasyon muhasebesi nedeniyle, büyük gruplar lehine vergi kaybına uğramıştır.