Anayasa değişikliği istekleri, uygar Cumhuriyeti kurmuş CHP’ye yönelen baskılar, İmralı’daki ile pazarlıklar, Saray’dakinin ömür boyu seçilme ısrarı, devleti adeta etnikçi ve mezhepçi bir şirket ortaklığı yapısına dönüştürme sevdaları...
Bütün bu gelişmeler, Türkiye’yi küresel imparatorluğun bir feodal beyliği durumuna getirmeye yönelik uluslararası sömürgecilik tasarımın “yerli ve milli” dışavurumları. Yeni faşizmin simgesi Trump’ın bölgeye sömürge valisi olarak atadığı Tom Barrack’ın peşpeşe yaptığı açıklamalarla öngördüğü yeni bölge düzeninin (düzensizliğinin) ülkemize yansıması aynı zamanda.
Tom Barrack’ın ulus devleti tehlikeli bulması, Türkiye için Osmanlı millet modeli önermesi de iktidar sözcülerinin ülkede yürüttükleri ve 1923 devriminin tüm kazanımlarını yok etmeye, emperyalizmin geleneksel parçala-böl-yönet yöntemine koşut uygulamalarıyla tümüyle örtüşüyor.
Özünde olup biteni, uluslararası sermayenin küreselleşmesi sürecinin azgınlaşması olarak değerlendirebiliriz.
1996’da gazetemizde yayımladığımız “Emperyalizmin Yeni Masalı Küreselleşme” başlıklı yazı dizisinde dikkat çektiğimiz kimi unsurlar, bugünkü gelişmelerle tam anlamıyla yerli yerine oturuyor.

O dizide, değerli hocamız Prof. Dr. Cem Eroğul, küreselleşmecilerin kurguladıkları büyük düşün, ulus devletlerden çok daha güçsüz hale gelmesi olduğunu belirtip günümüze ışık tutan şu değerlendirmeyi yapmıştı:
“Sermaye ulusal niteliğini yitirip enternasyonal bir hale gelince her ülkedeki emekçi yığınların elindeki en önemli araç artık sendikalar değil, ulus devlettir. Çünkü dünya çapındaki bir saldırıya, bir boğma hareketine, ancak ulusal devletlerle karşı çıkılabilir.
Demokrasi, her taraftaki yığınlar için yaşamsal bir önem kazanmıştır. Çünkü demokrasi, ulusal devleti kullanabilmenin koşuludur. Bu ulusal devlet, demokratik olmazsa güçlü olamaz.
Ulus devletin gücünü yok etmek, sosyal devleti ortadan kaldırmak, sermayenin dünya çapında sultasını gerçekleştirmek için kullanılan tüm teknikler, yığınlara demokrasinin gereği olarak sunulmaktadır. İşte bu, kocaman bir aldatmacadır.”
Prof. Eroğul’un değerlendirmesi, bugün yaşadıklarımızın doğrudan karşılığıdır.
Öyleyse, boğulmamak için bilinçle direnmeye devam edeceğiz.
KİNDARIN KİNİ
Bu ne kinmiş kardeşim?...
Doldurulmuşlukla biriktirilmiş, hırsla keskinleştirilmiş; eksiklik, ilkellik, yetişmemişlik, yetersizlik ve öfkeyle şişirilmiş derin bir kin.
Eziyete, şiddete, dahası adeta işkenceye dönüşen, insancıl duygulara nokta kadar yer vermeyen bir kin.
Hastalık, eş, çocuk, anne, baba, kardeş, vicdan dinlemeyen bir kin.
Demokrasi, hak, hukuk, adaletten payını almamış bir kin.