Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Terör en iyisinden bir ruh katilidir!

15 Mayıs 2016 Pazar

“Yüzüne uzun uzun bakacağım kimse kalmadı.”*

Terör sadece küçük çocukların, savunmasız kadınların yaşamına son vermez, bütün bir toplumun yaşam sevincini alıp götürür. Alacakaranlık onun en sevdiği havadır. Çünkü o en iyisinden bir ruh katilidir. Toplumsal ruhu kemirir ve kendi kurallarını koyar. Bu nedenle terörün gerçek kurban sayısını bilebilmek son derece güçtür. Her zaman bir yerlerde unutulan birileri olur.
İşte onlardan biri sürekli elindeki el bombası taklidi çakmakla oynuyor. Farkında değil. El bombası çakmağın fünyesine sürekli basıp bir anda parlayan alevin büyüsüne kapılıp gidiyor. Alev ona yaşamla ölüm arasında geçirdiği günleri anımsatıyordu. Unutmayı başaramadığı günleri. İki ayağını yitirse de çatışmalardan sağ kurtulmuştu. Bir ay önce evine, yurduna, sevdiklerine geri dönmüştü. İlk günler kavuşmanın sevinciyle bir çırpıda geçip gitmişti. Sonra kavuşmanın sevinci usul usul sönmüş ve o çok uzun bir zaman sonra ilk kez kendisiyle baş başa kalmıştı.
Önce bir yaşındayken bıraktığı kızı onu yadırgamıştı, hâlâ da yadırgıyor. Küçük kız için babası eve birdenbire gelen bir yabancıydı. O ise sadece küçük kızına karşı değil, herkese karşı yabancı hissediyor kendini. “Ne zaman gözlerimi yumsam, çatışmalarda ölen arkadaşlarımın seslerini duyuyorum. En yakın arkadaşım benim yanımda öldü. Her gece, her gece onu görüyorum. Ölmemiş, düğün yapıyor, biz birlikte halay çekiyoruz. Sonra gözlerimi açıyorum, koyu bir karanlık. Ben sanki çocukluğumun geçtiği bu yerlerde hiç yaşamadım. Sanki hiç sevmedim. Her şeyi unutmuşum. Sevgiyi, ev sıcaklığını, bir gülüşü, beni ben yapan her şeyi unutmuşum. Anımsadığım tek şey, üstümüze yağan kurşunlar ve ölüm...”
Ankara’da Kaleiçi’ndeki gecekondulardan biri onların. Ev, ilk günler hiç boş kalmadı. Geçmiş olsuna gelen arkadaşlar, akrabalar. İlk günler sevinç ve şaşkınlık içinde geçti. Ama hepsi bitti, o kurtulduğundan beri ilk kez, çok uzun bir zamandır hayatın dışında olduğunu kavradı. Ona sadece acı veren anılar kalmıştı. Bir de anasının babasının çektikleri acı nedeniyle kavrulmuş yüzleri, karısının sabırlı sessizliği, küçük kızının ondan habersiz büyümesi. Sonra karşısında dikilip duran işsizlik, parasızlık. Bütün bunları gördü, kavradı. Ne iş tutacaktı, bunu bir türlü bilemiyordu. İlk kez başka bir korku sardı içini; işsizlik korkusu. Bu da ölüm kadar yaman bir duyguydu.
Henüz kimseler ona belli etmiyordu ama eve ekmek getirmesi gerekirdi. Çalışması, her erkek gibi akşamüstleri eve eli kolu dolu gelmesi gerekirdi. Ama hiçbir işte ustalığı yoktu sermayesi de. Bütün acılardan geçmişti, artık acı çekmek istemiyordu. Çok bir şey istediği de yoktu. Bir iş istiyordu, şöyle haysiyetli bir iş. Onu ailesine mahcup etmeyecek bir iş. Oysa bütün kapılar kapalıydı. Hiçbir şey bıraktığı gibi değildi. Kimselerin kimseleri düşündüğü yoktu. O; vatan için dövüşmüştü, can arkadaşları yanı başında ölmüştü, ama insanlar bütün bunlardan habersiz gözüküyorlardı. Hepsi kendi geçim derdine düşmüştü. Belki de haklıydılar. Yaşamak çok zorlaşmıştı. Kimsenin kimseye yardım eli uzatacak hali kalmamıştı. Ya devlet, o bazılarını çoktan unutmuştu.
Şimdi hiçbir umudu yok. Belki de bu nedenden hiç durmadan el bombasına benzeyen çakmağıyla oynayıp duruyor. Belki de bu nedenden hiç durmadan çakmağın fünyesine basıp duruyor. Hiç durmadan...
* Sezai Sarıoğlu / Kurutma Kâğıdı / Yasakmeyve Yayınları.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları