‘Yokum ’ dedi

29 Nisan 2018 Pazar

Beklenen oldu, Abdullah Gül destekleyenlerin de, karşı çıkanların da birleştiği nokta olan, “kendi başına girmez” öngörüsünü doğruladı. Yaşanan sürece ve yaklaşan seçime dönük olarak iyi niyet dilekleri belirterek konuyu kapattı: “Türkiye, kişileri konuşmaktan geleceğini konuşamıyor”; “Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve güçler ayrılığı önemlidir”; “AKP’nin kuruluş ilkelerine bağlıyım”; “Bazı arkadaşlar bana ayıp ediyor”. Günlerce süren tartışmaların ve konuşmasının başında bahsettiği niyetler, sorumluluklar ve endişelerin karşılığında kurduğu cümleler bunlar. Yine onun adına yapılabilecek “iyimser” yorumlar yapmak isteyenlerin işini kolaylaştırmadı. Ayrıca Gül, duyduğu endişelerin gereği olarak sorumluluk üstlenmeyeceğini açıklamaktan ileri giti ve kendisinin “görev almamasının” vebalini de haklı kuşkuları olanların ve biraz da mutabakatı engelleyen Akşener’in üzerine bırakıp çekildi. “Mutabakat oluşsaydı görevden kaçmazdım” diyerek “görevle” değil pozisyonuyla ilgili bir karar verdiğini de söylemiş oldu. Kimse göreve ve riske mecbur edilemez elbette ama hiç olmazsa bundan kaçınmanın sorumluluğunu üstlenmesi, en azından paylaşması beklenir.
Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül arasında açık bir yarışa ve çatışmaya dönüşmemiş gerilim sır değil. Gül, daha çok başkalarının gündemde tuttuğu bir potansiyel rakip gibi gösterilse de, Erdoğan için açık tehdit olduğunu hissettirecek hamlelerden hep uzak durdu. Buna karşılık Erdoğan, Gül’ün rakip olarak karşısına çıkmasına değil, bu olasılığın konuşulmaya başlanmasına bile çok erken tepki vererek, önünü kesecek çok yüksek girişimlerde bulundu: Görev süresinin bitiminde Gül’ün partideki pozisyonunu engellemek için kongre tarihini değiştirmekten bile geri durmamıştı; Diğer “dava arkadaşlarına” olduğu gibi, çok yakın çevresinin maaşlı görevliler eliyle Gül aleyhine yürütülen kampanyalara da seyirci kaldı. Son olarak, Cumhurbaşkanlığı adaylığı konuşulan Abdullah Gül’e “vesayetin geri geldiği” görüntüsü pahasına Genelkurmay Başkanı ve sözcüsünü elçi göndermesi, Arınç ve Davutoğlu’nu devreye sokma çaresizliği, bu erken ön alma çabasında ne kadar kararlı olduğunu gösteren örnekler oldu.

İmajını korumak için
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Abdullah Gül’ü engellemek için, endişesinin görünür olmasını göze alarak bu kadar yüksek tepki vermesi, sadece olası bir yarışın sonucuna ilişkin duyduğu endişeyle ilgili değil. Elbette, en küçük bir oy kaybının bile hayati olacağı sırat köprüsünde süren iktidarı ve kestiremediği bir sonuç için endişe duyuyor olabilir ama asıl tehlikede gördüğü koruması gereken imajı. Erdoğan için imal edilen ve korunmaya çalışılan imaj, daha önce pek çok otoriter lider için uygulanmış; “onunla” denk bir rakibin olmadığı, olamayacağı fikri üzerine kurulu. Kimseyle televizyon tartışmasına çıkmaması da bu yüzden. Karşısındaki bütün rakipler, ona karşı olan kalabalığın önemsiz parçası olarak kaldıkları sürece sağladıkları destek büyüse de tehlikesiz. Buna karşılık, çıkılacak yarışta yenebileceği garanti olsa bile kendisiyle eşit konumlandırılacak veya kendisinin de böyle pozisyon almasına neden olacak bir aktör, büyük tehlike. Bu açıdan Gül’ün muhalefetin çatı adayı olarak “kolay hedef” olmak yerine kendi gücüyle ortaya çıkması, daha riskli olacaktı.
Abdullah Gül, ya Erdoğan’ın ürktüğü “psikolojik denklik” ihtimalinden kendisinin daha çok korktuğunu gösterdi ya bunu zorlamamaya ikna edildi ya da zaten hiç inanmadığı bu denkliğin başkalarınca yaratılmasını bekledi. Hangi cevap doğru olursa olsun, en çok Erdoğan’ın prim verdiği bu varsayımsal denkliğin, bu seçimde bir karşılığı olmayacak. Fakat her şeye rağmen, iktidarın endişesi ve bu endişelere ne kadar kontrolsüz çareler arayabileceği, karşı bir gündem kurulabildiği zaman ayarın nasıl bozulduğu bu tartışmanın bakiyesi olarak kalacak. Belki de; Erdoğan’ın “denk rakip” meselesini kişi bazlı olduğunda daha kolay kontrol edebildiği görüldüğü için, denkliği kişilerle değil iddialarla sağlama motivasyonu muhalalefete yön verecek. Belki, AKP ve Erdoğan’ın iktidar biçiminden rahatsız muhafazakârlar, Gül gibi “mutabakat yoksa siyasette olmamıza gerek yok” demeyip, vicdanlarının ve siyasetin gereğini yaparak temsil zorlamasına daha güçlü biçimde devam edecek. Belki de, iktidarın çıkan ve çıkması muhtemel her adaya saldırması ve engellemesi daha büyük bir itirazı besleyecek.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eyvallah 10 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları