Leyla Tavşanoğlu

Cemaatler siyasete bulaşmasın

08 Aralık 2013 Pazar

Eski AKP Milletvekili Fuat Geçen AKP-cemaat kavgasına ilişkin tespitler yaptı:
Cemaatin AKP’yle siyasi birlikteliğinin yanlış olduğunu, değerler üzerinden siyasetin ülkelerde çok sıkıntı yarattığını, siyasetin kendi doğasının buna uygun olmadığını hep savunageldik.
Dilimizin döndüğünce bu kadar aşırı siyasallaşmış cemaat yapısının ülkenin manevi atmosferine zarar vereceğini, eski haliyle kalmasının toplumda daha makbul görüleceğini söyleyerek uyardık.

LEYLA TAVŞANOĞLU  
Eski AKP milletvekili Fuat Geçen, dini cemaatlerin aktif siyaset içine girmesinin ne kadar yanlış olduğunu son on yılda AKP-Gülen cemaati koalisyonuyla ortaya çıktığına işaret ediyor. “Dilimizin döndüğünce aşırı siyasallaşan cemaatlerin ülkenin manevi atmosferine ne kadar zarar vereceğini anlatmaya çalıştık” diyor. Başbakan Erdoğan’ın son dönemde dozu gittikçe artan sert söylemlerine AKP içinde belli bir eleştiri sesi çıkmamasını “Dergâh” ya da “biat” kültürüne bağlıyor.
Geçen, “Kimileri de siyasi ikballeri tehlikeye girmesin diye ses çıkarmıyor olabilir” tespitini yapıyor. Sonuç olarak da AKP’nin demokrasi anlayışının gerçek demokrasiden ışık yılı kadar uzak olduğuna dikkat çekiyor. - Özellikle Gezi olaylarından sonra AKP yöneticileri çelişen açıklamalar yaptı. Kamuoyu önünde geçen bu karşılıklı atışmaların AKP’yi nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?
F.G.- Ben AKP içinde özellikle de Gezi olaylarına çok farklı bakışların olacağına inanmam. Sürecin AKP’ye en az zarar verecek şekilde neticelenmesi için bunun bir rol paylaşımı olduğunu düşünenlerdenim. Bana göre bunun beni doğrulayan sonuçları da oldu.
Örneğin, Gezi olaylarında patlak veren krizi AKP’nin yönetememesi hissedildiği anda daha yumuşak, daha uzlaşıcı Başbakan yardımcısının (Bülent Arınç) söylemleri öne çıktı. “AKP içinde Gezi olaylarına farklı bakışlar var mıdır”ın testi hadiseler durulduktan sonra, bu söylemler ısrarla sürdürülse ve gereği yapılsaydı o zaman başa döner ve AKP’nin Gezi olaylarını farklı algıladığını, parti içinde de farklı görüşler olduğunu kabul edebilirdik.
Ama ilerleyen zamanlarda Sayın Başbakan’ın sadece verilen sözleri yerine getirme adına yaptığı o toplantılardan olumlu bir sonuç çıkmaması da parti içinde Gezi hadiselerini yorumlama konusunda çok farklı görüşler olmadığına doğru götürdü bizi.
- AKP içinde sadece Başbakan’ın ağzına bakma refleksini nasıl yorumluyorsunuz?
F.G.- Bizimki gibi demokrasiyi bütün unsurlarıyla hazmedememiş toplumlarda, bütün siyasi kadrolarda egemen görüş lider eksenlidir. Liderin had bilmez, baskın ve antidemokratik uygulamalarına imkân veren kanuni düzenlemeler hâlâ yürürlükte.
Yani Siyasi Partiler Kanunu’nu değiştirmeden parti içi demokrasiyi kalıcı hale getirmeden bu lider egemenliğini yıkmanın mümkün olmadığını defalarca gördük. Özellikle de mutlak iktidar mutlaka bozuyor. Siyasal lider bütün gelişmeleri kendi başarısı ve kendi seçiciliğine bağladığı sürece de liderin etrafında lideri lider egosuyla buluşturan aktörler hayatiyet buluyor. Bunlar kendi hayatiyetlerini de liderin ayakta kalmasına bağlıyorlar. Böyle olunca da iki düzenekli bir şey gelişiyor.
- Acaba bu durumun AKP’de daha belirgin görülmesi parti kadrolarının dergâh kültüründen gelmeleri olabilir mi?
F.G.- Onun da tetikleyici etkisi olabilir. Ya da daha katmerli hale gelmesini etkileyebilir. Yani bütün hal ve hareketleri liderden bilmek, her şeyi ona havale etmek, hiçbir tavır geliştirememek biat kültüründen kaynaklanıyor olabilir. Ama her şeyi de biat kültürüne yorarsak öbür siyasi partilerde benzer bir durumun olmasını nasıl izah edeceğiz?

AKP’lilerde biat kültürü egemen
Bütün hal ve hareketleri liderden bilmek, her şeyi ona havale etmek, hiçbir tavır geliştirmemek biat kültüründen kaynaklanıyor olabilir.
- Özellikle MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın tutuklanması girişiminde bulunulan 7 Şubat’ta patlak veren AKP-Gülen cemaati ayrışması hükümetin dershaneleri kapatma kararıyla zirveye tırmandı. Sizce AKP’yle Gülen cemaati gerçekten ayrışabilir mi?
F.G.- Manevi bir yapıyla siyasal anlamda iktidarı, oyu hedefleyen bir yapının bu kadar yakın, girift ve vazgeçilmez ilişkisi irdelenmeli. Cemaat bu coğrafyada AKP’yle birlikte var olmadı. Türk geleneğinde yüz yıllardır siyasetle arasına ısrarla mesafe koyan manevi grupların belli bir yapısı vardır.
Bu gelenek, ilk defa AKP’yle birlikte siyasete kan veren ve bunu kamuoyu nezdinde paylaşmaktan kaçınmayan bir formata girdi. Bu, bir cemaat için riskti.
- Neden riskti?
F.G.- Çünkü cemaat manevi atmosferdedir. Cemaatin siyasal kadrolar kaybolsa bile kaybolmama gibi bir kabiliyeti var. Dolayısıyla bu birliktelik cemaat için ileri derecede alınmış bir riskti.
Bu riskin karşılığında da cemaat olabildiğince titiz, kendini ayakta tutabilecek bir yapıyı AKP döneminde hayata geçirmeyi arzu etti. Kendi açısından da haklıydı. Biz bunun yanlış olduğunu, bunun başta cemaat kültürüne zarar vereceğini, değerler üzerinden siyasetin ülkelerde çok sıkıntı yarattığını, siyasetin kendi doğasının buna uygun olmadığını hep savunageldik. Dilimizin döndüğünce de bu kadar aşırı siyasallaşan cemaat yapısının ülkenin manevi atmosferine zarar verebileceğini, eski haliyle kalmasının tüm toplum kesimlerince daha makbul görüleceğini söyleyerek uyardık.
Partisi CHP, MHP ya da AKP olsun, herhangi birine mesafe koymuş bir ruhaniyet hiç kimse için ne hedeftir ne bir şey. Herkes için sevilen, takdir edilen, sayılan bir ölçektedir. Ama özellikle bu son on yıldaki çok fazla ileri, birbirine girift ilişki zarar verici olmuştur.
- Girift ilişki derken 2010 yılındaki referandumda cemaat tümüyle “Yetmez ama evet” sloganını desteklemedi mi?
F.G.- Sayın Gülen’in açıklaması vardı. “Gönlüm arzu eder ki imkânlarımız olsa keşke hayata geçirebilsek, mezarlıkta yatan insanları da kaldırıp oy verdirmeyi önemsiyorum” demişti. Fakat aynı lider geçenlerde de dershanelerin kapatılması konusunda, “Cenabıallah bana on tane can verse de her defasında da bu canı bu işin engellenmesi için feda etmeye hazırım” ifadesini kullandı.
Siz referandumda evet oyu verilmesi için cemaat liderinin konuşmasını Anadolu’nun her tarafına taşımayı vazife bildiniz. Şimdi de sizin bir uygulamanıza karşı cemaat, “Bu yaptığınız benim hayatiyetime kastediyor” diyor.
- Başbakan kızlı-erkekli evleri engelleme yoluna gidince laik kesim ayağa kalktı. Ancak Başbakan’ın esas hedefinin cemaatin ‘Işık Evleri’ olduğu kanısı çok yaygın. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
F.G.- Siyasal iktidarla cemaat arasındaki ayrışmanın gittikçe netleşmesiyle birlikte AKP hükümetinin genele matuf yaptığı düzenlemelerde cemaati hedef alıp almadığı konusunda titizlenmemiz doğal.
Bugün kız-erkek ayrımıyla ilgili kanunlaştıracağınız bir tasarı varsa özel hayata müdahale eden bir düzenleme yapacaksınız demektir. Cemaat evlerine de bu çıkarılması arzu edilen kanunla girebilmek mümkün. Direkt hedefin cemaat evleri olup olmadığını pek bilemiyoruz. Fakat açıktır ki özel hayata müdahaleyle ilgili bir düzenleme yapılması gündemde. Bu da bir kapının açılması olacak. Cemaatin de açılacak kapıları var. Siyasal iktidar, AB müktesebatıyla ilgili olarak zinanın suç olmaktan çıkarılması konusunda kanuni bir düzenleme yapacak. Bir süre sonra da zina olmayan gençlerin bir arada olması konusunu toplumun ahlakıyla bağdaşmayan bir hal gibi yorumlayıp kanuni bir düzenlemeden bahsedecek. Bu o kadar yaman bir çelişki ki... Bunlar sıkıştığınız zaman rasgele söylenecek sözler değil. Bunlar çok ciddi toplumsal yaralar açar. Sonuçta siz milletin bir kesiminin değil, tamamının emanetini almışsınız. Demokrasi kültürü bunu emrediyor. Siz, size oy vermeyenleri ötekileştiremezsiniz.

Sandıktan çıkan, her şeyi yapamaz
- Ama Başbakan da “Benim yüzde ellim” görüşünde fena halde ısrarlı...
F.G.- Demokrasi, azınlığın hukukunun esamisinin okunduğu, onun daha öne geçtiği bir rejimdir. Elbette demokrasi mükemmel bir rejim değil. Ama yerine daha iyisini bulamadığımız için şu an en iyi rejim olduğunu kabul ediyoruz. Ama çoğunluk dediğiniz, sizi yüzde 34’le iktidara taşıyansa o zaman yüzde 34’le yüzde 60’ların hukukunu ihlal etmişsiniz. Bu yetkinin size verilmesi o yetkinin sınırsız olduğu anlamına gelmiyor ki... O yetki yönetebilme ruhsatıdır. O ruhsat size aklınıza gelen her şeyi yapma yetkisi vermez.
Siz demokrasinin cilveleri gereği burada Türkiye’yi yöneteceksiniz. Yönetmede sorumsuz değilsiniz. Onu yaparsanız bunun adı demokrasi olmaz. Seçim kısmını kabul ediyorum ama yönetim kısmını kabul etmiyorum, diye bir anlayış olamaz.
- İyi de, yine Başbakan, “Önemli olan sandıktır” anlayışı içinde değil mi?
F.G.- Sandık her şey değil. Sandık ülkeyi yönetmeniz için ruhsat gerektirir. Demokrasinin kuralları var. Bunlardan birisi de sandıktır. Ama sandıktan çıktıktan sonra, “Ben her şeyi yaparım” özgürlüğünün adı demokrasi olamaz. Zaten Gezi olaylarını tetikleyen toplumun gidişata, çok saf, sade duruşu oldu. Bunun ne kadar doğru, haklı ve uyarıcı olduğu ortaya çıkmıştır.

Siyasi ikbal hesabıyla susuyorlar
- Başbakan’ın bir danışman ordusu, benim bildiğim kadarıyla AKP içinde son derece aklı başında insanlar var. Acaba onlar niçin seslerini yükseltip de Başbakan’a, “Yanlış yapıyorsunuz. Toplumu bu kadar germeyin”diyemiyorlar mı?
F.G.- Diyemedikleri ortada. Siyasi ikbal hesapları, Sayın Başbakan’ın eleştirileri uçlaştırması, eleştirileri düşmanca algılaması, daha önce buna niyetlenen bizler gibi kişilere de yapılanların, iyi niyetli bazı arkadaşların seslerini yükseltememelerinin sebebi olduğunu düşünüyorum. Parti içi demokrasiyi işletemediğiniz sürece ferdi çıkışlar partiden, kadrodan uzaklaştırılmayla sonuçlanır. Bunu göze almak, siyaset dışı kalmakla eşdeğer görüldüğü için böyle bir parti içi demokrasi siyasal iktidarda işletilemedi. Bu da lider egosunun tatminine yönelik bütün enstrümanların düzenlenmesinin bir sonucudur. Yoksa siyasal iktidar içinde doğruyu düşünen, yapılanlara katılmayan onlarca insan olduğunu biliyorum. Olmadığını söylemek oradaki arkadaşlara haksızlık olur. Ama bunun bir iyileştirme sağlayamayacağı kanaati de yüzde yüz hâkim.

P O R T R E
FUAT GEÇEN
Hatay, Kırıkhan, 1959 doğumlu. Yükseköğrenimini Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Metalurji Bölümü’nde yaptı. Hatay Valiliği Yerel Yönetim Kontrolörlüğü, İl Özel İdare Müdür Yardımcılığı ve Vekilliği gibi kamu görevlerinde bulundu. HATSAŞ A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yürüttü. Hatay’da Hizmet Vakfı Başkanı. 2002 seçimlerinde AKP listesinden Hatay milletvekili seçildi. Hatay’da AKP teşkilatlarının karıştığı yolsuzlukların üzerine gittiği için partiden ihraç edildi. 2007 seçimlerine kadar bağımsız milletvekili oldu. Daha sonra seçimlere girmedi.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları