Adaletin Bu mu Dünya?

25 Ocak 2015 Pazar

Türkiye’de televizyonları diziler ayakta tutuyor.
Sonra haberler geliyor. Yarışma programları üçüncü sırada.
Oysa televizyon eğlence demek. Benim seyircim ekranı sinema yerine kullanıyor. Radyodaki “arkası yarın” formatlarının görüntülü versiyonu yani. Çerez gibi. Sakız gibi. Su bile paralıyken diziler sudan ucuza tüketiliyor bu ülkede. Bedava.
Peki ya sinema? Sinema paralı. Bir de popcornu var bunun. Sinema biletinden daha pahalı. İşin kötü yanı diziler birçok Türk filminden daha iyi, daha kaliteli. Daha yüksek bütçeli.
Sinemada bir “Muhteşem Yüzyıl” çekilebildi mi?
Diriliş birçok Kara Murat, Tarkan filminden daha sürükleyici, daha iyi değil mi?
Hollywood’dan Lost’un yönetmenini getiren Filinta gibi bir polisiye yapıldı mı bu topraklarda peki?
Ülkem insanı ekranda bedava dramalar izlerken niye gitsin sinemaya? Gitmiyor. Seyirci sayısının arttığına bakmayın. Recep İvedik türevlerinin boş şişkinliği o. 2014’te 140 tane Türk filmi çekildi. Bunların en fazla 10 tanesi gişede iş yapar, gerisi fiyaskoyla sonuçlanır. Yapımcılarının çoğunu batırır.
Televizyonlar bedava dizi yayımladığı sürece beleşçi seyirci kitlesi obez kütleye dönüşüyor. Fast food gibi dizi tüketiyor şişman seyircim. Şiştikçe şişiyor. Hormonlu dizilerle beyni uyuşuyor. Düşünmeye, itiraz etmeye ve hakkını aramaya ne vakti kalıyor, ne takati.
Bize organik izleyici lazım.
Lakin bu topraklarda sağlıklı fidan yetişmesi mümkün değil artık. Vicdanımız gibi topraklarımız da kirlendi. Kılcal damarlarımıza nükleer sızıntı şırınga ediliyor.
Dizi setleri nükleer santral misali, patlamak için kıvılcım bekliyor. Sahada adaletsizlik diz boyu. Set emekçilerinin çalışma koşulları gündelik amelelerden daha zor, daha tehlikeli ve daha kötü. Figürasyonlar Çukurova’ya traktörlerle devşirilen pamuk ırgatlarından daha az para kazanıyor.Yevmiyeleri iki popcorn parası etmiyor. Üç saniyelik bir sahne için 16 - 18 saat bekleyen yardımcı oyuncular var. Haftada 50-60 bin lira kaşe alan (aylık 200 bin lira yapıyor) “star”larla yan yana, omuz omuza kötülere karşı savaşan yardımcı oyuncuların gündeliği 35-50 lira. Kötü adamların haliyse içler acısı. Sürekli dayak yedikleri yetmiyormuş gibi seyirciden de azar işitiyorlar. Siz hiç kötü kalpli karakterleri canlandıran aktörlerin sokakta fotoğraf çektirip imza verdiklerine tanık oldunuz mu? Erol Taş’ı kötü adam diye dövmeye kalkan bir seyirci kültüründen söz ediyoruz.
Kapitalizmin ne kadar vahşi, ne kadar adaletsiz ve acımasız olduğunu anlamak için Amerika’yı keşfetmenize gerek yok. Dizi setlerine bir göz atın yeter. Hitler faşizmini aratmayan bir hiyerarşik düzen kurulmuş orada. Setlerin diktatörü rejisör. Yönetmen olarak anılıyor artık. Sette herkes “Hocam” diye diz çöküyor önünde. Birinci, ikinci hatta üçüncü yönetmenler de var. Ardından yardımcı yönetmen geliyor. Bir de yönetmen yardımcısı (reji asistanı) var. Sonra asistanları sıralanıyor. Asistanın asistanı olur mu? Reji grubunda var. Hatta reji asistanın asistanının asistanı var. Daha stajyerlere gelmedik, lakin yerim kalmadı. Hiyerarşinin acımasız adaletsizliği maaşlara da doğrudan yansıyor. En tepedeki diktatör 20 alıyorsa, en alttaki asistan 2 lira alamıyor. Amelenin çağdaş tanımı asistanlık olmuş. Set emekçilerinin bırakın sendikal haklarını sigara alacak paraları yok. Ne iş güvenliği, ne deiş güvenceleri var. Üç bölüm sonra dizi yayımdan kalkınca hepsi işsizler ordusuna katılıyor.
Sonra da adaletli hikâyeler anlatan dizileri izleyerek gözyaşlarımızla vicdanlarımızı temizlemeye çalışıyoruz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Burada Laf Yok 2 Mart 2015
Beş Kardeş 22 Şubat 2015
Aşk, Tanrı ve Ceza 15 Şubat 2015

Günün Köşe Yazıları