Başlık, “TC Devleti”nin Cumhurbaşkanı olan R. T. Erdoğan’ın, yine TC Devleti’nin bir “yurttaş”ına “Başbakan” olduğu sırada yaptığı bir sesleniştir. (15.5.2014)
Geçen yıl ülkeyi yasa boğan “SOMA” maden kazasından sonra, bu ilçeyi ziyaret eden Erdoğan, kaybedilen “canlar” için, madende çalışmanın fıtratında “ölüm” olduğunu söylemesi halk tarafından büyük bir tepkiyle karşılaşınca, kaçıp bir markete sığınmıştı.
Markette, protestosunu sürdüren bir gence “Erdoğan” çok kızmış, tokatlamış, ayrıca ona başlıktaki gibi bağırmıştı, tıpkı yetiştiği semtin ünlü kabadayılarına özgü el, kol hareketleriyle birlikte...
Daha önce de Başbakan’ın, kendisine sıkıntısını söyleyip yardım isteyen bir yurttaşını “Ulan!” diyerek azarlaması, ardından “Ananı al da git!” diye anasını da bu yakışıksız seslenişe katması, bu konumdaki birinin, kısacası bir “insan”ın başvuracağı bir yol değildir, olamaz da...
Ayrıca Erdoğan’ın nasıl bir “duyunç”u (vicdanı), nasıl bir “inanç”ı var ki -yıllar önce de olsa-“şehitler”imizi “kelle” olarak anıp, “kelle” olarak sayıya dökmesine izin veriyor...
Bu “Ulan!” seslenişlerini, “şehitler”imizi “kelle” diye adlandırmasını, saymasını, bütün bunları hadi unuttuk diyelim; ama geçen yıl “şehit” madenciler için içi yanan o gence, “soyunu-sopunu-dölünü” de katarak yaptığı bağırıştan hemen “üç ay” sonra, “Erdoğan”ı “Cumhurbaşkanı” seçip devletin tepesine çıkartıp kondurmadık mı? (10.8.2014)
Dahası, o kazada “şehit” olan yüzlerce maden ocağı işçisinin sağ kalan arkadaşlarının -belki bu genç de-oylarını Erdoğan’ın “Cumhurbaşkanı” olması için kullandıkları, sıcağı sıcağına yazılı-görüntülü basında yer almadı mı?
Durum, tutum bu olunca “Erdoğan” da, “kendisi ve ailesi” dışındaki “insan”ı, “insanlar”ı nasıl görüp değerlendirdiğini ortaya koymayı keyifle sürdürüyor...
Geride bıraktığımız çarşamba günü “Güneydoğulu” muhtarlarla yaptığı toplantıda, bu bölgenin hemen hemen her iline “havaalanı” yaptırdıklarını coşkuyla bildirdi; bu atılımlarının, bu çalışkanlıklarının nedenini de, “Kardeşlerim! Biz insan değil miyiz yav? Biz de uçakla seyahat etmeliyiz!” diyerek son kerte “alaycı” bir sesle, bir konuşmayla açıkladı...
Ne ki, daha sözünü bitirmeden gök gürültüsü gibi bir alkış koptu...
Erdoğan, “insan”ı, “insan” yapan “değeri” böylece açıklamasının ardından, kendisinin “Hitler”e, “Mussolini”ye benzetilmesine değinip yine keyifle, “Bu olur mu yav?” der gibi bir görüntü sergileyip sordu; alkış çınladı...
Değerli dostlar, hep olduğu gibi yine bir “ayraç” açıp, şunu anımsayıp paylaşalım diyorum; “Faşist” bir rejimin temelinde yer alan “Duçe” yani “Başkan”, ülkede kendisinin “her şey” olduğu, geri kalanların ise “hiçbir şey” olmadığı, ilkesine bağlıdır; bu ilkeye dayanarak yönetir, hareket eder. (*)
Dolaysiyle, Erdoğan henüz “Cumhurbaşkanı”dır; “Duçe” yani “BAŞKAN” olduğunda, TC Devleti’nin “rejimi”ni de yenileyecek (!) böylece tam bir “Faşist” rejime, kendisinin söylemiyle “Yeni Rejime”(!) geçilecek...
Ne dersiniz?
Ayrıca, “Faşizm”in (bunun bir türü olan Nazizmin) sözü edilen ilkesinin, kısaca “kendisinin ve ailesinin her şey, geri kalanların hiçbir şey olmadığını” belirten ilkesinin, “insanı insan olmaktan çıkardığı” kesindir; bunu, bu ilkenin yaratıcılarının, “Mussolini ve Hitler”in nasıl “insan olmaktan”, “insanlık”tan çıktığını bütün dünya gördü, yaşadı...
Ülkemizde “Başbakan”dan “Cumhurbaşkanlığı”na, buradan da “Başkan”lığa gidiş yolunun “ilk iki” aşamasında, yaşananlara, yaşatılanlara, dahası “Kumpas Davaları”nın yalnızca birinin dava süreçlerinde yaşananlara, yaşatılanlara bir bakmak, şöyle bir anımsamak bile yeter...
Bunlar, istenen “Başkanlık” döneminin nasıl olacağının apaçık bir göstergesi değil midir?
(*) H. V. Velidedeoğlu, “12 Mart Faşizm Felsefesi.”
‘Kaçma ulan İsrail dölü!’
Yazarın Son Yazıları
Erasmus
“Değerli dostlar bugün, ‘12 Mart günü’, Ulusal Kurtuluş Savaşı sürecinin önemli tarihlerinden birini oluşturur.
‘Manifesto!’
‘Elli Yıl’
Haddini Bil!
Bölme mi? Parçalama mı?..
‘Kıht-ı rical!’
‘Aşı’ ve ‘mumlar’
Siyasal terör!
‘Geleceksizlik!’
Yeni bir kavram dolayısıyla...
İlk gün
İsmet İNÖNÜ
‘Şikâyetname’
‘Şeriat bizim hukukumuzdur!’
‘Rüzgâr eken fırtına biçer!’
‘Hukuk Devleti’ mi? ‘Kişi Devleti’ mi?
Depremle birlikte yaşamak
‘Kıht-ı Rical’
‘Quo vadis?’
Dünya Kız Çocukları Günü
‘26 Eylül’ dolaysiyle!
Yarın ‘26 Eylül Dil Bayramı’!
‘Torpil’
İlahiyatçı ne diyor?
Yine mi?
‘Ağustos’ ayı
‘Bir fikir gazetesinde otuz yıl’
‘Mecelle’
Lozan’dan Lozan’a!
‘24 Temmuz Lozan Günü’
86 yıllık...
Düğme
Bir zamanlar...
‘Kavrulmak’ ve ‘savrulmak’
Ekonomiye sıra nasıl gelsin ki?
‘65 yaş üstü’
‘Ben ben ben demokrasisi!
İkileşti mi?
“Çekildik...