Mustafa Sağlamer

Kadri Gürsel’e sitem: Nerde kaldın babam?

01 Ocak 2017 Pazar

Kadir-kıymet bilir dostum, meslektaşım ve hemşerisi olmaktan onur duyduğum kardeşim Kadri; merhaba.Kadir-kıymet bilir dostum, meslektaşım ve hemşerisi olmaktan onur duyduğum kardeşim Kadri; merhaba.

Okurlarımız belki bilmez; yolu Cumhuriyet gazetesinin Dış Haberler Servisi’nden geçenler, yaşamında da, ölümünden sonra da Ergun Balcı’yı “ebedi şef” olarak görürler. Bu olağanüstü zarif ve ustalar ustasının yanında çalışma şansını elde edenlerden olduğum için ne kadar mutluluk duyduğumu anlatamam. Hiç kuşkum yok ki, sen de aynı duygular içindesin...

Ergun Abi’li yıllar

Servisten ayrılıp yazıişlerine geçtikten bir süre sonra, altı aylığına İngiltere’ye gittiğimde başlamıştın Ergun Abi’nin yanında çalışmaya. İstanbul’a döndüğümde tanıştırdı bizi. Kısa sürede de kaynaştık... Şimdi sana bir şey itiraf etmek istiyorum. Sakın bugün elini-kolunu bağladılar da sıkıntını hafifletmek için palavra attığımı sanma. Hani aynı zamanda mahalle komşum olan ebedi şefle ara sıra çok sevdiği mantı yemek için bir yerlere giderdik ya... İşte bir gün yine, bekâr evlerimize dağılmadan önce karnımızı doyurmak ve ikişer kadeh de parlatmak için küçük bir lokanw wtaya gittik. Karnımızdaki gurultu kesilip sohbet başlayınca Ergun Abi, “Kadri’yi nasıl buluyorsun” diye sordu. Cevabım mealen şuydu:

“İki kişi var ki, yakın bir gelecekte genel yayın yönetmeni olacaklarına inanıyorum. Sadece Cumhuriyet’in değil; aynı zamanda uluslararası medyanın da gözbebeği haline gelecekler. Bunlardan biri Kadri...

Şimdi “diğeri kim” diye soracaksın.

Kusura bakma ama söylemeyeceğim.

Durduk yere bir arkadaşımızın daha başı yanmasın.

Çünkü maalesef mesleki yetenek, zamanımızda kimileri, tarafından “ezilmesi gereken bir düşman” olarak görülüyor.

Vah ki ne vah...

‘Markasıynan mı?’

Biraz da gülelim mi?..

Deden merhum Hamdi Bey’i (*) çok yakından ilgilendiren ve olaya tanıklık eden rahmetli babamdan, aktarıyorum: “Mersin Sebze-Meyve Hali’nde bir arkadaşla sohbet ediyorduk. O sırada bir kamyon, damperini açıp, Hamdi Ongun’un bahçesinden getirdiği tonlarca portakalı dükkânın önüne döktü. Biliyorsun, Hamdi Bey’in özel ürettiği portakal aşısı çok verimli olmuştu ve ürün dalından toplanırken, işçiler her birine, lastik mühürle “Ongun” yazısı basıyordu. Yani tonlarca portakal ve tonlarca Ongun... Yaşlı bir Yörük de izlemede... Yük boşaldıktan sonra o saf mı saf ihtiyar ellerini havaya açarak “Ey yumurtaya can veren irabbim (Rabbim); bu mübareği de markasıynan mı yarattın gurban olduğum” demez mi...”

Eee, ama arayı çok uzattık. Bak, yeni yıl da geldi. Lütfen ilk fırsatta mantıcıda oturup Ergun Abi konuşalım.

Şimdilik hoşçakal kardeşim.

Görebilirsen, dostlara selamlar.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

(*) Hamdi Ongun/İstanbul Posta ve Telgraf Yüksekokulu’nu, milli mücadeleye katılmak için son sınıfta terk etti. İstiklal Savaşı’nda Adana Bölgesi telgraf subaylığı, üsteğmenlik, topçu alayı ve Ankara Muhabere Taburu Subaylığı, il genel meclisi ve daimî encümen üyeliği, Mersin Liman Şirketi denetçiliği, belediye meclis üyeliği, TBMM 4 ve 5. dönem İçel (Mersin), 11. dönem Isparta milletvekilliği, 4. dönem Divân-ı Riyâset (Meclis Başkanlığı) kâtipliği yaptı. Yassıada duruşmaları sonucu partili 16 arkadaşıyla birlikte 10 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. 16 Ekim 1962’deki afla serbest kaldı. 1970 yılında da siyasi haklarına yeniden kavuştu. Kızı, yani Kadri Gürsel’in teyzesi, Celal Bayar’ın oğluyla evli olduğundan, aynı zamanda 3’üncü Cumhurbaşkanı’yla dünürdü. Sadece kendisinin ürettiği ve soyadını verdiği “Ongun” türü bol sulu ve çok tatlı portakal, narenciye dünyasında devrim olmuştu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları