Olaylar Ve Görüşler

Eğitim devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç

24 Haziran 2019 Pazartesi

Tonguç’un dünya pedagoji literatürünü çok iyi irdelemesi, çağın düşünce akımlarını ve Mustafa Kemal’i çok iyi anlaması başarısının temel dinamiğidir.  

Eğitim devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç, 1893 yılında Bulgaristan’ın Tatar Atmaca köyünde dünyaya gelir ve 24 Haziran 1960 tarihinde Ankara’da aramızdan ayrılır. İsmail Hakkı Tonguç, aramızdan ayrılışının 59. yılında enstitülerin kuramcısı olarak iş ve emekle dünya eğitbilim zenginliğine armağan ettiği Köy Enstitüleri eğitim sistemi günümüzde “eğitim hakkı, nitelikli eğitim ve insanlaşma, özgürleşme, toplumsallaşma” penceresinden esin kaynağı olmaya devam ediyor. Köy Enstitüleri nitelikli eğitimin, laik, demokratik bilimsel eğitimin, nitelikli öğretmen yetiştirmenin adıydı. 2019 Türkiyesi ise, eğitimin niteliğini tümüyle kaybettiği, nitelikli öğretmen yetiştiremediği, eğitimin laik, demokratik bilimsel doğasından uzaklaşıldığı, eğitimin bir hak olmaktan çıkarıldığı bir dönemin adıdır.
Tonguç, evrensel eğitbilim dağarcığına yaptığı özgün Köy Enstitüleri sistemi katkısı nedeniyle 1952 yılında İsviçre’de üç cilt olarak yayımlanan Pedagoji Ansiklopedisi’nin 455. sayfasında onurla yer alır. Tonguç, “Türk İlköğretim Reformcusu” olarak tanımlanırken, enstitü mezunu öğretmenler için, “Köy öğretmeni, Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda yenileşmesi için bir akıncıydı” ifadeleri yer alıyordu. Tonguç’un pedagoji ansiklopedisine girmesi ulusaldan evrensele ulaşan bir emeğin karşılığıydı. 1925 yılından itibaren Tonguç tüm emeğini ülkenin Ortaçağ koşullarında yaşayan ve sessiz çoğunluğu olan köylülerin sorunlarının analizine ve çözümüne adamış ve “Deneysel Pedagoji” ye çok değerli katkılar yapmıştı. İsmail Hakkı Tonguç, ilkokulu köyünde, rüştiyeyi de Silistre’de 1907 yılında tamamlar. Okuma tutkusu, öğretmen olma tutkusuyla İstanbul’a gider. İstanbul’da yaşadıkları onu çok etkiler, bir okula girebilmek için başvurmadığı kapı bırakmaz. Makamına çıktığı Maarif Nazırı Tonguç’taki ışığı görür ve onu Kastamonu Öğretmen Okulu’na gönderir. Tonguç’un katır sırtında, çoğu zaman yürüyerek başlattığı Kastamonu yolculuğu eğitime susamış bir halk çocuğunun ilk kez Anadolu gerçekliğiyle tanışmasını sağlayan, aydınlığa doğru bir yürüyüştür. Tonguç, 1.5 yıl Kastamonu’da kaldıktan sonra kaydını İstanbul Öğretmen Okulu’na aldırır. 1918 yılında mezun olur. Almanya-Ettlingen Öğretmen Okulu dönüşünde Eskişehir Öğretmen Okulu’nda, savaş yıllarında resim-elişleri ve beden eğitimi öğretmeni olarak çalışmaya başlar. Bir süre sonra Eskişehir Yunanlılar tarafından işgal edilir, kent boşaltılır ve Tonguç yürüyerek Ankara’ya gelir. Savaş yılları olmasına rağmen hükümet tarihsel bir öngörü ile Ağustos 1921’de Tonguç’u yarım kalan eğitimini tamamlaması için Almanya’ya tekrar gönderir. Tonguç’un bu kısa yaşamöyküsünün ürettiği “Eğitim Hakkı ve Anti-emperyalist” bilinç bundan sonraki yaşam eyleminde ona hep eşlik edecek ve onunla bütünleşen ilerici yaşam tarzını oluşturacaktır.

Başarının altında yatan
İsmail Hakkı Tonguç, Milli Eğitim Bakanlığı bürokrasisinde emek, başarı ve birikimiyle İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne gelmiş, Eğitmen Kursları, Köy Öğretmen Okulu ve Köy Enstitüleri’nin bir sanatçı bakışıyla tasarımını yapmıştır. Köy Enstitüleri sürecini bu birikim ile yönetmiştir. Tonguç’un dünya pedagoji literatürünü çok iyi irdelemesi, çağın düşünce akımlarını ve Mustafa Kemal’i çok iyi anlaması başarısının temel dinamiğidir. İsmail Hakkı Tonguç 1940’lı yıllarda enstitü müdürlerine gönderdiği mektuplarla enstitü eğitiminin tüm temel özelliklerini ortaya koyarak enstitü sürecini yönetmiştir.
Tonguç, enstitülere giden süreçte ülkedeki yoksulluğu ve yoksunluğu, yaşanan Ortaçağ koşullarını değerlendirerek “İlköğretim meselesinde sıra, yoksul ve toplumun en ağır yükünü taşıyan halkın çocuklarını okula kavuşturmayı gelmiştir. Bunun icap ettireceği her türlü fedakârlığı göze almaya mecburuz” sözleriyle eğitimdeki önceliğini ifade eder. Hedef kendi çocuklarıyla “Canlandırılacak Köy”dür. Toplumun en yoksullarını eğitimle buluşturarak onların yaşamlarını değiştirmek günümüzde de barış, adalet kültürü anlamında önemini koruyan bir anlayıştır.
İsmail Hakkı Tonguç, “Eğitim çocukları yaşamdan söküp duvarlar arasında yetiştirme yerine, gerçek yaşamın içinde, yetişkinlik yetki ve sorumluluklarıyla, gerçek yaşamın işlerini öğretim aracı olarak kullanarak, iş aracılığı ile iş için, meslek için yetiştirmek gerekir” diyordu. Köy Enstitüleri’nin kuramcısı İsmail Hakkı Tonguç “Uygulanmayan bilgi boş ve gereksiz bilgidir. Bir şeyi yapabiliyorsak, aynı zamanda biliyoruz demektir” diyerek enstitülerdeki iş eğitimini özetliyor. Köy Enstitüleri bize özgü iş okullarıydı, çok boyutlu doğasıyla da doğuştan gelen yetenekleri öne çıkaran, insanlaştıran, dönüştüren, el-beyin ilişkisini kuran ve üretim yapan eğitim kurumlarıydı. Günümüzün sınav merkezli, ezberci, niteliksiz eğitim anlayışına karşın enstitü deneyimi önemli aydınlık bir referans olma özelliğini hâlâ korumaktadır.
Tonguç’un enstitü müdürlerine yazdığı bir başka mektuptaki “Enstitülerde bisiklet, motosiklet, kullanma işini, bir müzik aracı çalmayı, şarkı söylemeyi, milli oyunlar oynamayı herkes öğrenmelidir. Tüm zorluklarına karşın kız-erkek yaşamın çeşitli işlerine, eğlencesine, acılarına ortaklaşa katılmalıdır. Bayağı olan her şeyden korunmak, kaçınmak koşuluyla, kız-erkek yaşamı tümüyle yaşamalıdır” ifadeleri vardır. Anlaşılacağı gibi öğrencilerin çok boyutlu yetiştirilmesi enstitü eğitiminin temel amacıydı. Bütün enstitülü öğrenciler okullarını hep “eğitim cenneti” olarak tanımlamışlardır. Son yıllardaki OECD verilerine bakarsak Türkiye, öğrencilerin okuldan kaçma oranının en yüksek olduğu ülke. Günümüzde ne yapalım ki okullarımız çocuklarımız için yine bir “eğitim cenneti” olsun, sorusu güncel ve acil yanıtlanması gereken bir soru olarak karşımızdadır.

Enstitülerin niteliği
Tonguç nasıl bir enstitü eğitimi sorusuna da enstitülerde uygulanacak eğitim sistemi için “Köy Enstitüleri pedagoji âlemine yeni değerler katan, çocuğu modern pedagojinin ilkelerine uyarak eğiten, haklarına kavuşturarak ona çocukluk ve gençlik çağının özelliklerine göre yaşamayı sağlayan; onu etkin duruma sokan ve bu bakımdan pedagojinin gelişmesine hizmet eden kurumlardır... Türk çocuğunun yaratıcı kudreti meydana çıkarılmış, gelenekçi okulun çocukları ezen, yıpratan sakat usulleri yerine yeni metotlar geliştirilmiştir” ifadeleriyle yanıt verir. Çocuğun doğuştan getirdiği yetileri, yaratıcı kudreti ortaya çıkarmak çağdaş eğitimin en önemli gündemidir.
Köy Enstitüleri eğitim ve demokrasi gibi iki evrensel kavramı buluşturan kurumlardı. Tonguç’un enstitü müdürlerine yazdığı mektupta demokratik eğitim arayışı;
“Köy Enstitülerinin iç yapılarında öğrencilerin kendilerini idare etmeleri ilkesine dayanan bir gelişim sağlanacaktır. Onun için bu kurumları her türlü şahsi ve keyfi idare tarzından kurtarmak enstitüde vazife gören bütün öğretmenlerin başlıca amaçları olmalıdır...” ifadeleriyle karşımıza çıkar. Günümüzde hiçbir eğitim kurumunda demokrasi ve katılım kültüründen söz etmek olası değildir. Günümüz okulları, üniversitelerimiz, öğrencilerin yönetime katılma düşüncesine çok uzaktırlar.
Köy Enstitüleri ortaöğretim sisteminde ilk yatılı karma eğitim yapan kurumlardı. Tonguç karma eğitimi evrensel pedagojinin gereği olarak içselleştirmiş bir eğitimcidir. “...Kurumlarımızdaki kız öğrenci işi pek çok emeğimizi harcamamız gereken çok ciddi, önemli bir davadır. Kızları bir yana, erkekleri bir yana ayırarak kurumu kafes haline getirmek asla doğru değildir...” ifadeleriyle de karma eğitime verilmesi gereken öneme vurgu yapar. Köy Enstitüleri kitap okuma ve tartışma saatleriyle eğitim tarihimizde çığır açan eğitim kurumlarıydı. Bu nedenle bütün Köy Enstitülüler yazmışlardır ve enstitülerden bu kazanım nedeniyle çok sayıda yazar, sanatçı çıkmıştır. Tonguç’un müdürlere yazdığı bir başka mektupta, “Şartlar ne olursa olsun, mevsim hangi mevsim bulunursa bulunsun, öğrencilere her gün serbest okuma yaptırılacak ve onlara kitap okuma alışkanlığı mutlak surette kazandırılacaktır” ifadeleriyle de enstitülerdeki kitap okuma ve tartışma saatlerinin önemine işaret eder. Yine bir mektubunda “Çirkin olan her şey enstitülerde asla yer bulmamalıdır” ve “Her tür müzik faaliyeti müessesenin her tarafında serbest olmalıdır” diyerek de enstitülerdeki estetik ve sanat eğitimine verdiği önemi dile getirir.

Türk eğitiminin Pestalozzi’si
Köy Enstitüleri Hasan-Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç ortak emeği ile şekillenmiştir. Yücel, CHP ve TBMM’de gerekli uğraşı verirken, Tonguç ülkenin her köşesinde emekle enstitüleri şekillendiriyordu. Tonguç’un 24 Haziran 1960 tarihinde vefatı sonrası Yücel Cumhuriyet gazetesinde “Çilekeş Tonguç” başlıklı “Bu satırları gözyaşlarımla yazıyorum. Kırk yıllık dostum ve uzun yıllar çalışma arkadaşım İsmail Hakkı’yı Cebeci’nin susmuşlar diyarına bırakıp döndüğüm şu anda, mezarının başında yüreğimden gelenleri dökerek konuştuğum gibi derin bir acı içinde kalemimi kalbimden taşan duyguların akışına bırakıyorum... Tonguç, Türk eğitiminin Pestalozzi’sidir. İsviçreli Pestalozzi, yoksul ve kimsesiz çocukları okutup eğitmek için çalışmıştı. Tonguç, aynı acıyan ruhla köy çocuklarımızı bilginin ışığına kavuşturmak için çabaladı... Tonguç siyasete kurban edilmiş, davamızın unutulmaz şehididir... Onu baba bilen on binlerce Türk genci, onun yakıp verdiği meşaleyi ellerinden düşürmeyerek güzel yarınlara taşıyacaklardır... “Tanrı Türk milletine onun gibi sahici hizmet adamları bağışlasın” yazıyla Tonguç’a veda eder, emeğini selamlar.
Günümüzü aydınlatmaya devam eden Eğitim Devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç’un aziz hatırasına ve emeğine saygıyla...

Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ
Yeni Kuşak Köy Enstitüler Derneği Genel Başkanı

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları