İbn Haldun ve asabiyet
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

İbn Haldun ve asabiyet

31.03.2019 07:30
Güncellenme:
Takip Et:

İbn Haldun’a göre gerek kırsal alanda ve gerekse kentlerde “nesep”lerin bozulmadan korunabilmesi mümkün değildir. Bu durumda asabiyet söz konusu edildiğinde asıl olanın, kan bağının varlığı değil, yakın ilişki ve karşılıklı yardımlaşmanın akrabalık bağı inancını ortaya çıkarmasıdır.


İslamiyetin başlangıç sonrası yüzyıllara bakıldığında (H. I., II. ve kısmen III. / M. VII., VIII. ve IX. yüzyıllarda) felsefesinin Arap ulusçuluğu temelli olduğu görülür. Ancak zaman ilerledik­çe savaşlar, yeni fetihler sonucu başka uluslarla ilişkilerin artma­sı İslam düşünce dünyasını Arap tekelinden kurtarıp daha beynel­milel hale getirir. Bu bakımdan günümüzde “İslam Felsefesi” de­diğimizde artık, bünyesinde çe­şitli ulusların kültürel ve düşün­sel birikimlerini de koruyan İs­lam Feodal-Ümmet Dönemi kül­türünden ve felsefesinden söz et­miş olacağız.
Sayın Demir Özlü’nün “Yeni asabiyet dönemi” başlıklı yazısı­nı okuyunca, bana İbn Haldun’la ilgili bir şeyler karalama ilhamı verdi, diyebilirim. Çünkü “Asa­biyet” konusunda en doyurucu yorumları yaşadığı yüzyılda o yapmıştır. Ancak, asabiyet, İbn Haldun’un “sosyal felsefesinin” temelini oluştursa da bu terimin, şu ana kadar “kapsamlı bir ta­nımı” yapılamadığı gibi kendi­si de farklı şekillerde yorumlar getirmiştir; gerçi ilk tanımı -De­mir Özlü’nün tanımladığı gibi- “... nesep birliği, akrabalık bağı, insanların tabiatlarında bulunan temel özellikler...” şeklinde iken, konu ilerledikçe başka şeylerin de bu terimin kapsamına girdiği ve böylece bir değişin süreci ya­şadığı görülür.
İbn Haldun’a göre değişimin en önemli göstergesi, başlangıç­ta kent ve kırsal alan insanları­nın yaşamları arasındaki farklı­lıktır. Mukaddime’nin bir yerin­de bu konuda şöyle diyor:
“...Şehirlilerin müreffeh haya­ta alışmış olmaları, bolluk içinde yaşamaları, kendilerinin ve mal­larının güvenliğini idarecilerine bırakmış olmalarındandır. Ka­le duvarları içinde hiçbir korku ve endişe duymadan rahat rahat uyurlar. Silâh bile taşımazlar... Göçebelere gelince; onlar toplu­luklardan ayrılarak ıssız yerlere çekilip kendi başlarına çöllerde, uzakta yaşadıkları ve sığınacak surları ve kaleleri bulunmadığı için kendilerini, aile ve mallarını korumaya mecburdurlar. Onlar saldırılara karşı korunma husu­sunda kendilerinden başka kim­seye güvenmezler... (s. 281)”

Kan bağı sınırı
Bu iki ayrı topluluğun gele­cekteki birlikteliği doğal ve di­yalektik bir sonuçtur. Doğal olarak da kırsal alandakiler için ortak yaşamın ortak mekânı da­ha konforlu bir yaşam sunan kentlerdir. İbn Haldun’a göre gerek kırsal alanda ve gerek­se kentlerde “nesep”lerin bo­zulmadan korunabilmesi müm­kün değildir. Bu durumda asa­biyet söz konusu edildiğinde asıl olanın, kan bağının varlığı değil, yakın ilişki ve karşılıklı yardımlaşmanın akrabalık ba­ğı inancını ortaya çıkarmasıdır. Bu durumda İbn Haldun, asabi­yeti yalnızca kan bağı ile sınır­landırmamış olmaktadır.
Sıradan, basit asabiyetlerin bir araya gelerek, birleşik asabiyet­ler oluşturması, kuşkusuz baş­ka asabiyetlere karşı onları da­ha güçlü kılar. İbn Haldun’a gö­re, “...bunun sebebi şudur: Dev­let ancak asabiyetle kurulur ve yaşayabilir. Asabiyet sahi­bi olanlar o devletin sınırların­da bulunarak o devleti koruyan ve onu aralarında paylaşan kim­selerdir. Kendisini koruyan boy­ların sayısı çok olan devlet kud­retli bir devlet olup, onun mem­leketi o nispetle büyük olur ... (s. 356-357)”
Ancak bu birleşmeler o kadar kolay olmaz; bu yolda pek çok zorlu mücadeleler: “... üstelik başkanlık edebilmek için başka­nın mensup olduğu asabiyetin diğer asabiyetlere, yahut o kabi­lenin dalları diğer boy ve dallara sırayla üstün gelmiş olan boy ve daldan gelmesi de şarttır. Çünkü kavmin diğer boy ve dalları an­cak başkanın mensup olduğu ka­bile ve dalın üstünlüğünü hisset­tiklerinde bu kudret sahibi olan başkanın emirlerine uyar... (s. 294)” Yani, asabiyetlerin gücü, mücadele ettikleri öteki asabi­yetleri kendi birliğine katmakla doğru orantılıdır. Ancak bu ko­şulla daha büyük hedefler ardın­da olabilir. Çünkü varlığı ve sü­rekliliği buna bağlıdır.
Bu birliktelikte, İbn Haldun’un işaret ettiği bir başka önemli hu­sus daha var; kaybolan değerler ve onun telafisi. İbn Haldun bu­nu Halife Ömer’e ait bir anekdot­la anlatır: Halife Ömer dönemin­de İran alındığında, onun em­ri ile eski Fars kültürüne ait ne varsa yok edilmiş. Zaman içinde yalnız Fars kültürüne ait olan­lar değil, Keldani, Süryani ve Ba­bil kültürüne ve medeniyetine ait unsurlar da tahrip edilmiş. Yıllar sonra Me’mun, bunun bü­yük bir eksiklik olduğunun far­kına varınca bu geçmiş uluslara ait yapıtları Yunanca’dan çevire­rek elde edebilme yoluna gitmiş (s.114-115).
İyi de, Abbasi halifesi neden geçmişteki pagan kültürüne ve medeniyetine böylesine tutkulu bir ilgi duysun ki? En iyisi bütün bunların yanıtını bize yine İbn Haldun versin:
“... Araplar Fars, (Doğu) Roma yurtlarını fethettikten ve onla­rın kız ve oğlanlarını hizmetle­rinde kullandıktan sonra, bu iki milletten birçok şeyler aldılar. Araplar bu çağa kadar medenî ve yerleşik bir hayat yaşamı­yorlardı. Rivayet edildiğine gö­re, Araplara yufka ekmek tak­dim edildiğinde bu ekmekleri beyaz kâğıt sanmışlardır. Kis­raların hazinelerinde kâfur bul­duklarında bu kâfurları tuz sa­narak yoğurdukları hamurla­ra katmışlar. Bundan başka da­ha bunun gibi hareketlerde bu­lunmuşlardır... bunlar, (onla­ra bilmedikleri) işlerin nasıl ya­pılacağını, yemek, giyim, ve sâirenin çeşitlerini öğrettiler. Gitgide Arapların yaşayışı çeşit­lendi; hayat için gereken şeyle­ri çoğaltıp ilerlettiler... (s. 374)”
Bütün sorun, “..hayat için ge­reken şeyleri çoğaltıp ilerlet­mek..” Me’mun’un ardında oldu­ğu şey de bu idi.

Stowasser’in Haldun çözümlemesi
Prof. Dr. Barbara Stowasser, “İbn Haldun’un Tarih Felsefe­si: Devletlerin ve Uygarlıkla­rın Yükselişi ve Çöküşü” konulu söyleşisinde, İbn Haldun’un dev­letin doğuş ve yıkılış süreci ko­nusundaki düşüncelerini 5 aşa­malı olarak ele almıştır:
1. Aşama, aile ve din bağları­nın güçlü olduğu aşama. Araştır­macıya göre bu aşama, devletin korunması için zorunlu olduğu dönemdir.
2. Aşama, yönetenin (hü­kümdar) iktidarı tekeline alma­ğa başladığı dönemdir. Bu aşa­ma, devletin sürekliliği için do­ğal ve zorunludur. Prof. Dr. Stowasser’e göre yöneten (hü­kümdar) ancak bu aşamada iyi düzenlenmiş bir devleti kurabi­lecek güçte olabilmektedir.
3. Aşama, lüks ve debdebe öğ­renme ile geçen zamandır. Araş­tırmacıya göre bu aşamada yöne­ten (hükümdar), lüks ve debde­beyi kendi otoritesini ve kişisel gereksinimlerini karşılamak için kullanır. Kendi otoritesini koru­yacak paralı askerlere bu aşama­da başvurur.
4. Aşama, doyum, tatmin ve kendini beğenme ile geçmekte­dir. Lüks ve rahat artık bir alış­kanlık ve yaşam biçimi olmuş­tur. Yöneten ve yönetenin yakın­ları bu durumun sonsuza değin süreceği inancındadırlar.
5. Aşama; Prof. Dr. Stowasser’e göre bu aşama, din ve dayanışmanın sayesinde baş­langıçta sağlanan yaşamsal güç­lerin, hısımlığın (asabiyet) tah­rip edildiği dönemdir. Yönetici (hükümdar), artan israf sonucu satın aldığı destekçilerinin des­teğinin ve vazgeçmediği lüksü­nün devamı için vergileri artır­mak zorundadır. Konfor ve lük­sün tükettiği alışkanlıklar fiziki zafların ve kötü huyların yayıl­masına neden olmaktadır. Dev­let kendi içinde çözülmeye baş­lamıştır. Az sonra da dışardan gelen genç ve sağlıklı bir gru­bun istilası ile “... yağı bitmiş bir lambanın fitiline benzer şekilde sönecektir.”(s.44-45)
Bilmem başka söze gerek var mı!
 

PROF.DR. İ. GÜVEN KAYA Beykent Üniversitesi Öğretim Üyesi

Yazarın Son Yazıları

Devlet ve kalkınma Okan Toygar’ın - Bilin Neyaptı

Bir ülkede ekonomi yönetiminin temel hedefleri verimlilik ve adil bölüşümdür.

Devamını Oku
18.12.2025
Programda işçinin adı yok - Engin Ünsal

CHP 39. Olağan Kurultayı’nda tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti.

Devamını Oku
17.12.2025
Yargı öyküleri - Ziya Yergök

Yıllar önce, 5 Ocak 1982’de Çetin Altan’ın Milliyet gazetesindeki “Şeytanın gör dediği” adlı köşesinde “Eski (Mahkeme Koridorları) sütununa özlem” başlıklı yazısında yer alan, bir ceza avukatının “Oturum” adlı anı kitabından alıntılanmış ilginç bir yargı öyküsüne değinmek istiyorum.

Devamını Oku
17.12.2025
Devletçiliğe dönebilmek... - Kemal Onur

Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin kurucu lideri Atatürk’ün yönetimi döneminde; ülkemizin ulusal çıkarı açısından bilimsel anlayış ve duyarlı bir bilinçle, iç ve dış sermaye şirketlerinin çıkarları için vahşi madenciliğe kesinlikle fırsat verilmemiştir!

Devamını Oku
17.12.2025
Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025