Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Kime dokunuyor?
Ülkemizde ve diğer birçok ülkede sistematik duruma gelen şiddet olayları, Amin Maalouf’un dile getirdiği “Din, renk, dil, tarih ve gelenek bakımından birbirlerinden farklı olan ve sürekli olarak yan yana yaşamak durumunda bulunan halkları, huzurlu ve uyumlu biçimde bir arada yaşatmayı becerebilecek miyiz?” sorusunu bütün dünyanın önceliği haline getirmiş bulunuyor.
Sorunun sonuçlarını en ağır şekilde yaşamakta olan Türkiye’de hükümet, fiili olarak “yarı başkanlığa geçildiğini” dayatan oligarkvari bir iradenin hâkimiyetinde bulunuyor. Kamusal alan üzerinde, yaşamlar üzerinde mutlak gücü sürekli kılmak ve yeniden üretilmesini sağlamak için şiddet ve baskı politikaları ile bir denetim/ kontrol toplumu oluşturuluyor. Demokratik yönetim biçiminin etkinliği olarak politika, bütünüyle unutturuluyor.
Yaşam kuşatılıyor
Demokrasi sözcüğü kimsenin anmak istemediği, güvenlik karşıtı tehlikeli bir ad haline getiriliyor. Yaşanan çatışmalar ve şehirlerde patlayan bombalar ile yaygın ve görünür hale gelen şiddet, içselleştirilen bir gerçeklik ve bir olgu olarak, yaşamın her alanını kuşatıyor. Toplumda; “kendi hayatları ve yakınların hayatının hiçe sayıldığı düşünce ve duygusu” hâkim oluyor. Bu düşünce ve duygu, fiziksel ve algısal boyutları ile korkuya dönüşüyor. Bu korku giderek, halkın içinde bulunduğu ‘toplumsal edilgenlik, burukluk ve anlamsızlık’ duygusunun aşılmasını sağlayacak araçlar üzerinde düşünmesini, bunları oluşturmasını engelliyor.
Güvenlik...
Güvenlik, toplumca tanınan tek değer haline geliyor. Güvenliği birazcık dahi olsa iyileştiren her şeyin, yasal olsun olmasın sorgulamaksızın, meşru olduğuna dair kendiliğinden bir inanç, bir önyargı oluşuyor. AKP iktidarı hegomonik gücünü sürdürmek için korkunun yarattığı bu meşruluk önyargısını kullanıyor ve araçsallaştırıyor. Jacobs’un “düşman ceza hukukunu” siyasal alanda “hasım” şeklinde adlandırılabilecek tüm kişilere ve milletvekillerine karşı kullanıyor, onlara mücadele edilecek düşman muamelesi yapıyor.
Ayrıcalık değil
Yasal dokunulmazlıkların kaldırılmasının gündeme taşınması da bu araçsallaştırmanın örneğini oluşturuyor. Anayasal bir güvence olarak yasama dokunulmazlığı; “parlamento üyelerine, yasama görevleri ile ilgili olmayan, suç oluşturan ve cezai sorumluluk doğurabilen fiilleri işlediklerinden bahisle, parlamentonun izni olmadan hürriyetten mahrum edici tedbirlerin (tutma, gözaltına alma, tutuklama, sorgulama, yargılama ve hapis cezasını infaz etme) uygulanmamasını” kapsar. Bu dokunulmazlık; Hollanda ve Yeni Zelanda dışında- demokratik bir sisteme sahip olan tüm ülkelerde var. Bu dokunulmazlığın amacı; Anayasa Mahkemesi’nin belirttiği üzere; “parlamento üyelerinin, iktidar tarafından tahrik edilebilecek keyfi, zamansız ve esassız ceza kovuşturmalarıyla geçici bir süre için de olsa yasama çalışmalarından alıkonulmasını önlemek” ve “toplumsal iradenin eksiksiz ve tam olarak parlamentoda temsilini” yani kamu yararını sağlamaktır.
Milletvekiline sağlanan kişisel bir ayrıcalık değil, onun görevini gereği gibi yapabilmesi amacıyla yasama fonksiyonuna tanınmış bir ayrıcalıktır. “Özgür, yürütme kuvveti tarafından etki altına alınmamış bir parlamentonun” da en önemli güvencesidir.
Tehdit aracı olmamalı
İktidar; Meclis’te sahip olduğu oy gücüne dayanarak parlamentoya tanınmış bu güvenceyi, bir anayasal ayrıcalığı, muhalefet parlamenterlerine karşı bir tehdit ve baskı aracı olarak kullanıyor. Dokunulmazlığın kaldırılması talepli 506 dosya arasından kendileri dışında belli “kişilere” ve “dönemlere” özgü dokunulmazlığın kaldırılması kriterleri oluşturmaya çalışıyor.
Yapılması gereken
Anayasanın “yasama dokunulmazlığı” başlıklı 83 madde düzenlemesinin değiştirilmesi değil; bu düzenlemenin, ilgili yasa kuralları ile Meclis İçtüzüğü hükümlerinin tarafsız ve etkin kullanılarak, bütün dokunulmazlık fezlekelerinin suçun şahsiliği ve iddia edilen fiillerin özellikleri çerçevesinde ele alınmasının sağlanmasıdır.
Yard. Doç. Dr. NEVAL OĞAN BALKIZ Hukukçu/Akademisyen
-
İstikrar, istikbal ve istiklal
7 Haziran seçimleri sonrası, 8 Haziran günü AKP’nin önemli isimlerinden Burhan Kuzu, “Ya istikrar ya kaos dedim, millet kaosu seçti” açıklamasında bulundu! Burhan Kuzu’ya göre iktidar AKP’de ise ‘istikrar’ var. Değilse ‘kaos’ var.
AKP iktidarının ve ‘istikrar’ın devamı için ülkemiz 1 Kasım seçimlerine götürüldü. Böylece AKP için ‘istikbal’, millet içinde ‘istikrar’ sağlanmış olacaktı. Nitekim 1 Kasım seçimleri ile amaca ulaşıldı. Millet ‘istikrar’a oy verdi! AKP de ‘istikbale’ doğru emin adımlarda yürümeye başladı. ‘Kaos’ tehlikesi ortadan kalktı... ‘İstikbal’ liderlerini başkan yapmaktı. Bunun içinde mutlaka yeni bir anayasaya ihtiyaç vardı.
‘Ya başkanlık ya kaos’
Rize’de Ağustos 2015’te Cumhurbaşkanı Erdoğan, “10 Ağustos 2014 sonrası Türkiye’de yönetim sistemi bir anlamda değişmiştir. Yapılması gereken bu fiili durumun anayasal olarak kesinleştirilmesidir” diyerek ‘istikbal’deki hedefi açıkladı! Bu sözlere Yeni Akit gazetesi, “Ya Başkanlık Ya Kaos” manşeti ile destek verdi. Böylece ülkemiz, Burhan Kuzu’nun söylediği “ya istikrar ya kaos” sözünden “ya başkanlık ya kaos” sözüne geldi!
İki sözü birlikte analiz edecek olursak siyasal denklemi çözmek kolaydır. ‘İstikrar’ için tek yol başkanlık... Aksi her durum ise ‘kaos’... Yaşadığımız ‘istikrar’sızlığın şifresi bu sözlerde mi yatıyor? Şu an Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı yapan Burhan Kuzu, 7 Haziran seçiminin ertesi günü ne diyordu? “Ya istikrar ya kaos dedim, millet kaosu seçti.” Kaosun ilk örneği bu açıklamadan 42 gün sonra, 20 Temmuz günü yaşandı! Ardından 10 Ekim günü Ankara’da ‘kaos’un yeni bir örneği yaşandı! Bu ‘kaos’ ortamında ülke 1 Kasım seçimlerine gitti. Millet bu kez ‘istikrar’ dedi! AKP iktidarı devam etti... Peki, ‘istikrar’ geldi mi? Gelmediğinin ilk örneği 12 Ocak 2016 günü Sultanahmet’te görüldü. Ardından 17 Şubat günü Ankara’da Merasim Sokak’ta görüldü. Daha sonra 13 Mart günü Kızılay patlaması ile görüldü. Ve son örnek İstiklal Caddesi’nde yaşandı. ‘İstikrar’, ‘istikbal’ derken İstiklal saldırısını yaşadık.
Batı illerinde millet sokağa çıkamıyor. Doğu illerimizde ise evine giremiyor! Ülke yangın yeri gibi... Bir tarafta iç savaş görüntüleri var. Diğer tarafta terör korkusu ve canlı bomba tehlikesi var. Boş sokaklar, boş metrolar bir yanda. Yıkılmış, harabeye dönmüş kentler diğer yanda...
Sorular...
Bu mu ‘istikrar’? O zaman dönüp aynaya bakmaya gerek yok mu? ‘Biz nerede hata yaptık?’ diye özeleştiri yapmak yok mu? Suriye politikasında, “çözüm sürecinde” hatalı davranmadınız mı? O hatalar bugünkü sonuçların sebebi değil mi? Sadece valilere söylediğiniz “operasyon yapmayın” talimatı dahi terör örgütüne yardım ve yataklık anlamı taşımıyor mu? Suriye’de Esad karşıtı Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO), El Nusra’ya ve IŞİD’ e verilen destekler hata değil mi? PYD politikalarınızda ikili tavrınız hata değil mi? Asıl yaşadığımız kaosun nedeni sizin hatalı politikalarınız değil mi? Yarattığınız ‘kaos’ politikalarından, ‘istikrar’ için istifade etmek yerine, istifa diye de bir davranışın olduğunu bilmiyor musunuz? Yoksa tüm bunlar ‘istikbal’ için mi?
Suriyeli 45 aşiret liderini Şanlıurfa’da geçen günlerde toplamak neyin nesidir? Toplantıya ÖSO komutanı Tuğgeneral Ahmet Berri’nin de katılması neyin nesidir? Ve bu toplantıda alınan Berri komutasında Çeyş Aşair el Şarkiye (Doğu Aşiretleri Ordusu) neyin nesidir? Yoksa siz “Yüzbaşı Selahattin’in Romanı” veya “Zeytin Dağı” kitaplarını okumadınız mı? Arap aşiretlerden milis kuvvetleri (paramiliter güçler) oluşturmak nasıl bir anlayıştır? Bu hatalı adımlar yarın ülkemiz kentlerine ‘canlı bomba’ olarak dönmez mi?
Hata yaptınız. Yapmaya da devam ediyorsunuz. Ne için? ‘İstikrar’ için mi? ‘İstikbal’ için mi? Emperyal planları görmüyor musunuz? Sizler kendiniz için ‘istikrar’ , ‘istikbal’ derken, ülkemizin istiklali gidiyor! Farkında mısınız?
HİLMİ TAŞKIN Eğitimci-Yazar
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Sette kavga çıkmıştı: Siyah Kalp dizisinde flaş ayrılık