Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Özgür iradeye sahip miyiz?
Felsefenin bin yıllardır önemli bir konusu olan “özgür irade” meselesi, kuşkusuz psikolojinin en ilgi çekici ve heyecan verici araştırma sahalarından birisidir. Her geçen gün yığılarak artan bir veri yığını, irademizin herhangi bir hayvanınkinden daha fazla özgür olmadığını, sadece karar alma “algısının” daha kapsamlı işlediğini, dolayısıyla “kontrolü daha fazla elimizdeymiş” gibi hissettiğimizi gösteriyor.
Gerçekten var mı?
Özgür iradenin gerçekten var olup olmadığı tartışması psikoloji bilimi alanında gerçekleştirilen deneylerin yanında yüzlerce yıl öncesinde felsefe alanında ve özellikle Ahlak Felsefesi açısından gerçekleştirilen tartışmalarda birçok filozofun katkıları ile geliştirilmiştir. Şayet insanlarda özgür irade yok ise “ahlak” da yoktur. Zira özgür irade ahlakın bir önkoşuludur. Özgür irade olmadan insanlar eylemlerinde ve söylemlerinde özgür hareket edememektedirler. Eğer bir toplumda özgür iradeden bahsedemiyorsak orada toplumun sorumluluk sahibi olmasından da imtina ettiğini kabul etmemiz gerekecektir.
Suç ve ceza
Toplum içerisinde sorumluluk alma bilinci genel kabul eğilimi göstermemekte ise, o toplum içerisinde “Suç ve Ceza” olgusu da önemini yitirmektedir. Bu durumda da özgür iradenin kabul edilmediği varsayım, altında siyasi ve hukuki bir sistemin toplum nezdinde kurulabilmesi mümkün olamayacaktır. İnsan doğuşu itibarıyla tertemiz, iyi ahlaklı bir birey olduğu kabulü ile hayata ilk adımlarını atmaktadır. Ahlakdışı bir insanın yeryüzüne geldiğini baştan genel geçer tez olarak kabul etmek anlamsız bir gerçekliktir. Toplumun genel örf ve âdetleri çerçevesinde hareket eden bireyler için ahlak vazgeçilemez ve yitirilmemesi gereken bir olgudur. Ancak ahlak mehfumu kişiye, topluma göre görecelilik arz etmekte olan bir konudur.
Doğu ve Batı
Doğu dinlerinde gündelik yaşamın en önemli kriteri şeklinde kabul görülen iyi ahlaklı, dürüst, iyi bir insan olabilme ülküsü, Ortadoğu’da yerini tam ters şekilde gerçekleşen toplum içi uygulamalara yerini bırakırken, Batı ülkelerinde gerçekleşen toplumsal ilişkilerde yazılı ya da aydınlanma çağından gelen özgün fikirler doğrultusunda mutlak en iyi şekilde uygulamaya gayret gösterildiğini gözlemlemekteyiz.
Ülkemizde son yıllarda gerçekleşen birçok kazada, katliamda dürüst ve iyi ahlaklı insan figürlerini sorumluluk sahibi olması gereken yöneticilerde görmememize karşılık Türkiye’de çalışmakta olan yabancı yöneticilerin yaptıkları hatalarında intihara kadar gidebilen uç noktalarda farklılaşmaları yaşamaktayız. Son yıllarda yüzlerce insanımızın hayatını kaybettiği olayların ardından bile ana sorumlu kişilerin istifa etmek yerine, durumdan istifade etmeyi tercih etmeyi seçmekte olmaları esasında toplum içerisindeki adalet ve ahlak kavramlarının içlerinin ne kadar boşaltıldığını göstermektedir.
Demokrasi çerçevesinde “hak” elde edebildiğini, çatışmacılığı, kavgayı, öldürmeyi tek yol olarak görenlere karşılık siyasilerin çok geç olmadan topluma yol göstermeleri gerekmektedir. Toplumsal meselelerimizi demokratik yapıcı ve uzlaşmacı bir uslüp çerçevesinde ortak menfaatlerimiz doğrultusunda çözebilmeyi başarmamız gerekmektedir. Siyasette, ticarette, sanatta, bilimde ve eğitimde geçerli olacak olanın dini kimlikler veya mezhep anlayışı değil, yeterlilik, kabiliyet, tecrübe gibi nitelikler olduğunu topluma göstermek durumundayız. Medyayı, bürokrasiyi dindarlık aidiyeti esasları çerçevesinden dizayn etmekten vazgeçerek kişinin ehliyetine, ahlakına, dürüstlüğüne önem veren bir anlayışı öne çıkarabilmeliyiz. Toplumun geniş bir kesiminin (yüzde 50- yüzde 60) son yıllarda kendini dışlanmış hissetmesinin önüne geçecek olan anlayışı benimsemeliyiz.
Doç. Dr. EVREN BOLGÜN
Ekonomist
Bahçeli günah keçisi mi?
7 Haziran seçimleri sonrası uzlaşmaz tutumuyla koalisyon kurulmasını engelleyen ve hatta üstüne Meclis Başkanlığı’nı da altın tepside AKP’ye sunan Devlet Bahçeli, ülkeyi 1 Kasım erken seçimleriyle tekrar tek başına AKP iktidarına mahkûm etti.
Şimdi bütün sol ve liberal çevreler AKP’nin tek başına iktidar olmasının nedeni olarak Bahçeli’yi görüyor ve onu günah keçisi, koltuk değneği ilan ediyor. Bahçeli ve şürekâsı ise dik duruşlu olduklarını, “terörist/ bölücü” HDP ile koalisyon kurmayarak dik duruşlu bir siyaset izlediklerini iddia ederek kendilerini savunuyor.
Ancak Bahçeli’nin bu tutumu siyasete yabancı olmayanlar için hiç şaşırtıcı değildi. 2002 seçimleriyle Türkiye’nin AKP’li yıllarla tanışmasını da sağlayan Bahçeli’nin hatalı kararlarıydı. O karar Bahçeli’nin tutumu için bir milattı. Şimdiye kadar da benzer şekillerde tezahür etti. Bahçeli’nin başında olduğu MHP, ne zaman kritik bir dönem olsa AKP’nin işine yarayan, önünü açan kararlar aldı.
Geçmişe bakarsak...
Devlet Bahçeli’nin hükümet ortaklarına erken seçim çağrısı yapmasıyla başlayan ve 3 Kasım 2002 olarak belirlenen seçimle AKP’nin iktidar yılları başladı. Türkiye en büyük ekonomik krizini yaşamışken, seçmenin zihninde ekonomik kriz daha tazeliğini korurken, Marmara Depremi’nin yaraları sarılamamışken, oldubittiye getirilerek erken seçim kararı almakla, AKP’ye tek başına iktidar kapıları açıldı. MHP bu seçimde oylarını AKP’ye vererek yüzde 8.3’le baraj altında kaldı. Yüzde 34 oyla tek başına iktidara gelen AKP dışında Meclis’e yalnız yüzde 19.38 oy alan CHP girdi.
2007 senesinde TBMM’de Cumhurbaşkanlığı seçimleri yeter sayısının 367 olarak açıklanmasıyla başlayan “367 krizi”nde Bahçeli’nin MHP’si AKP’nin yardımına koştu. O dönem 340 milletvekili bulunan AKP için 367 yeter sayısına ulaşmak, bir desteği zorunlu kılıyordu ve o destek MHP’den geldi.
MHP’ye yakın bir gazete olan Yeniçağ yazarlarından Ahmet Takanda geçen günlerde yazdığı yazısıyla Bahçeli’nin AKP ve Saraya yardımlarının günümüzde de devam ettiğini belirtti: “Yanılmıyorsam, 30 Mart mahalli seçimlerine 5-6 aylık bir zaman dilimi kalmıştı. Daha ortada 17/25 Aralık operasyonlarının emaresi bile yoktu. AKP içinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı konusunda büyük bir kavga yaşanıyordu. O günlerde Doktor Devlet Bahçeli’nin, AKP içinde dahi durumu çok kritik olan Melih Gökçek ile gizli bir görüşme yaptığını, MHP içinde bir MKYK üyesinden dinlemiş ve bunun çapraz doğrulatmalarını yaptıktan sonra kaleme almıştım. Büyük yankı uyandırmıştı o yazı. 30 Mart’ta Melih Gökçek’e Ankara kazandırılarak AKP’nin omurgası sağlam tutuldu. O gün Ankara’da Melih Gökçek kaybetse belki bugün siyaset alanında çok farklı şeyler konuşuyor ve tartışıyor olacaktık.”
İddialar
Ahmet Takan yazısında 1 Kasım seçimleri öncesi Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan ile gizli bir görüşme yaptığını iddia ediyor ve hatta iddia ile kalmayıp bu görüşmenin şahitlerinin kendisine bilgi verdiğini kaydediyordu: “Şimdi 1 Kasım’da Balgat’ta iç ve dış sıvası dökülen görkemli binada yaşananlara geçmeden önce sizlere aynı Melih Gökçek görüşmesinde olduğu gibi sağlam kaynaklardan teyit ettiğim şok bir haber vereceğim; Kurban Bayramı tatil rehavetindeydik. Uzun tatil bitti yine sıcak kulislere döndük. Ankara’da derin kulislere hâkim olan çok sağlam ve güvenilir bir kaynaktan şu haberi aldım: “Devlet Bahçeli, bayramın ikinci günü özel bir evde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile baş başa bir görüşme yaptı.” Çok az sayıda kişinin bildiği bu sır görüşme iddiasını, bu tip bilgilerinden emin olduğum başka bir kaynağa sordum. Teyit aldım.
Tek başına mı?
Bahçeli, AKP ve Erdoğan ne zaman sıkışsa yardımlarına koştu, koltuk değneği oldu, düştükleri yerden kaldırdı ancak Bahçeli bu yardımları kanaatimizce tek başına yapmadı. Çünkü Bahçeli bu kalibrede bir isim değil. Tıpkı 2002 seçimlerinde yasaklı olup milletvekili olamayan Erdoğan’ın (dönemin Cumhurbaşkanı, Tayyip Erdoğan’ın “milletvekili olmadan başbakan olma” önerisini reddetmişti.) önünü açan Baykal gibi. O dönemde Beylerbeyi’nde Baykal ve Erdoğan gizlice bir araya gelmiş sonrasında da Erdoğan’ın Siirt’ten milletvekili olması sağlanarak Başbakanlık koltuğuna oturtulmuştu. O günlerde bunları yapması gerektiğini Baykal’a hangi güç odakları kulağına fısıldadıysa şimdi de aynı güç odakları AKP’yi tek başına iktidar yapmaları için Bahçeli ve MHP kurmaylarının kulağına fısıldadı. Velhasıl kelam Bahçeli, uzlaşmaz tavrıyla AKP’nin ve Sarayın önünü açarken yalnız değildi...
MEHMET UTKU ŞENTÜRK
Gazeteci/Yazar
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
En Çok Okunan Haberler
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Araştırma: Olası bir savaşta Türkiye'nin kaybı ne olur?