Olaylar Ve Görüşler

Suriyeli Kadınların Öyküleri

17 Mart 2015 Salı

Suriye iç sa vaşı dördüncü yılını tamamlarken sa vaşın yıkıcı ve kanlı yüzü ülkemizi derinden etkilemeyi sürdürüyor.

Suriye iç savaşının etkisi yalnızca ekonomik değil. Savaşın insani boyutunun ürkütücülüğünü sığınmacı kadınların yaşadıkları öyküler ortaya koyuyor.

Yaşam savaşı
Kamp dışında yaşayan kadınların koşulları çok ağır; işyeri olarak yapılmış mekânlarda, hayvan ahırlarında, rutubetin yoğun olduğu, güneş almayan bodrum katlarında, metruk binalarda yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar.
Kadınlar banyo, lavabo düzenekleri olmadığından kişisel bakımlarını yapamıyor.
Örneğin kamuya açık tuvaletlerin paralı olması nedeniyle tuvalet gereksinimi bina aralıklarında, parklarda, park etmiş araçların çevresinde gideriliyor.

Sığınmacı kadınların dertleri
Sığınmacı kadınların içinde bulundukları durumu anlatmak için sözcükler yeterli değil. Yaşananı olanca çıplaklığı ile kavrayabilmek için öykülerini paylaşmakta yarar var.
Rabia K: Evli, iki kızı, bir gelini ile birlikte yaşıyor. Suyu, lavabosu olmayan bir dükkânda kalıyor.
Bir kızı on altı, yaşında iki çocuğu var. Diğeri 14 yaşında. Gelini 16 yaşında, bir çocuğu var.
Komşuların yardımı ile yaşıyorlar. Temizlik, lavabo kullanma gereksinmelerini yakındaki camiden karşılıyorlar. Caminin tuvaletini kullanıyorlar.
Tuvalet bekçisi para ödemediklerinden tuvaleti kullanmalarına izin vermiyor. “En büyük sıkıntımız tuvalet kullanımı.
Çocukları da saydığınızda 7 kişi yaşıyoruz. Tuvalete her giriş çıkışımızda bekçi bizden para istiyor.
Ya bekçinin gitmesini bekliyoruz ya da zorlandığımızda çocukların çişini park eden arabaların arasında yaptırıyoruz. Belediyeden isteğimiz tuvaletleri ücretsiz yapmasıdır.”
Sığınmacı kadınların bir derdi “fuhuşa” zorlanmaları ve ikinci eş olarak satılmalarıdır.
Sığınmacı kadınlarla erkekler arasında aracılık yapan “kadın pazarlama” çeteleri oluştu.
Fatıma A: 29 yaşında, 14 yaşında bir kızı, 7 ve 6 yaşlarında iki erkek çocuğu var. Savaştan kaçmış.
Apartmanın kömürlüğünde yaşıyor. “İlk geldiğimiz günlerde sakallı, yaşlı bir bey bisikletiyle her gün gelip hatırımızı soruyor, yemek getiriyordu. Bir akşam geldiğinde ‘böyle gelip gitmem hoş olmuyor, dinimize göre mahrem, haram.
Yardım getirmem için dini nikâh kıydırmalıyız’ dedi. Ertesi gün de bir adamla çıkageldi, nikâhı kıydırdık.
Gittiler... Daha sonraki günlerde birlikte olmak için sıkıştırmaya başladı ve birlikte olduk...
Bir süre sonra yanında bir arkadaş daha getirmeye başladı, uzun oturuyorlardı.
Gelen kişinin benden hoşlandığını, birlikte olmak istediğini söyledi, zorla birlikte olduk. Bir süre sonra 14 yaşındaki kızıma sarkıntılığa başladılar. Birlikte olmak için zorladıklarında bıçağı alarak üzerlerine saldırdım, korkup kaçtılar.
O günden bu yana gelmiyorlar. Komşuların yardımı ile yaşamımızı sürdürüyoruz.”
Hatice B: 14 yaşında, ikinci eş olarak babası tarafından 3 bin lira karşılığı, 45 yaşındaki adamla dini nikâhla evlendirilmiş. Yemeğini ev halkı yedikten sonra yalnız yiyor. İlk eş, çocukları ve ilk eşin akrabaları tarafından şiddet uygulanıyor.
Eşi tarafından arada dövülüyor. Hayvanların bakımı ve diğer tüm ev işlerinde öncelik kendisindedir.
Suriyeli babası tarafından aranmıyor. Sık sık intihar etmeyi düşünüyor.

Ne yapmalı?
Anlattığımız öykülerinin binlercesi her gün değişik boyutlarda yaşanıyor.
Bu öykülerin yazılmasına ortak olmak istemiyorsak, yaklaşan seçimlerde seçimimizi doğru yapmalıyız.
Yoksa tarihe adımız ortak olarak yazılacaktır.  

İRFAN O. HATİPOĞLU Uzman - Mustafa Kemal Üniv.

 

                                                                                                                     

Suriye’yi Kurtarma Çabası

“SIFIR SORUN ” REEL POLİTİKADA KARŞILIĞI OLMAYAN AFAKİ BİR YAKLAŞIMDIR . ORTAYA ÇIKAN HİÇ BİR SORUN KENDİLİĞİNDEN OLUŞMAZ VE HEPSİ TARİHSEL BİR ARKA PLANA SAHİPTİR .

Sorunsuzluk söylemi, düşünsel kontrol planlarına hizmet eder ve birçok etkeni gizler.
Suriye’deki gelişmelerin arka planı yıllar ve yıllar öncesine dayanmaktadır.
Üniversitede ve harp akademilerinde Suriye temel ders konularımdan biriydi. Bugünü öngörmekteydik.

Değişim nasıl başladı?
Suriye’deki değişim Hafız Esad’ın vefatıyla 2000 yılında başladı. Beşşar Esad, dünyaya entegre olma çabası içine girerek kadroları değiştirmeye başladı.
1970’te darbe ile iktidara gelen Hafız Esad devlet yönetiminde Nusayrileri etkin hale getirmişti ve o tarihlerden 1982 Hama katliamına varıncaya dek Sünni Müslüman Kardeşler Örgütü ayaklanmaya varan eylemler yapmıştı.
Bugün IŞİD’in kitlesel desteğini oluşturan süreç böyle başlamıştı.

Türkiye’nin etkisi
2005’te Lübnan Devlet Başkanı Hariri’nin suikastına kadar Suriye’deki kadro değişiklikleri başta İsrail, İngiltere olmak üzere ABD’yi memnun etmemekteydi.
Daha fazla reform talepleri Türkiye tarafından Suriye’ye iletilmekteydi. Türkiye’nin bu süreçte politikası da değişmekteydi.
Bölgede Maruniler üzerinden sürdürülen politika terk edilmiş, HAMAS ve Müslüman Kardeşler örgütüne yakın politika izlenmeye başlanmıştı.
Bu politika Suriye’nin politikasına tamamen zıttı.

Kırılma noktası
Hariri suikastı Suriye için kırılma noktasıdır. Bu suikastı Suriye planladı ve yaptı denilerek rejimi ayakta tutan kadroların tasfiyesi istendi ve bu tasfiyeyi Beşşar Esad yapmak zorunda kaldı.
Devlet yönetiminde boşluklar oluşturuldu, birikimsiz ve hata yapacak kişilerin önü açıldı.
Buna paralel olarak Suriye Katar Fonu oluşturuldu. Katar üzerinden Suriye’nin tüm kılcal damarlarına kadar girildi.
Her kurum, her proje bu fona bağlandı. Devlet kadroları fonun liyakat kriterine göre belirlendi.

İntikam politikası
2010’da Tunus’ta başlayan dalga, müdahalelerin bahanesine dönüştü. AKP eksenli Müslüman Kardeşler öncelikli dış politika, devletin Suriye intikam politikasına dönüşmüştü.
2011’de Türkiye’den reform çağrıları Suriye için kabul edilecek düzlemde değildi. Hillary Clinton’ın 2011’de müdahale edeceğiz “sinyali” veren konuşması Türkiye’yi nasıl olsa müdahale olacak diye değerlendirildi.
Aslında Türkiye’nin zayıf noktalarını bilenler için çaba harcanmadan “maliyetsiz gönüllü bir taşeron”un bulunmuş olması müthiş bir avantajdı.
Suriye’de karışıklıklar tetiklenince, süreci belirleyen güçlerin Esad’ın indirilmesine müsaade etmeyecekleri açıktı ve bunun parametreleri:
• İsrail yanıbaşında Sünni ve Müslüman Kardeşler eksenli bir rejim istemez.
• Suriye’de yaşayan Hıristiyan Araplar, Yahudiler, Ermeniler, diğer azınlık mezhepler Sünni bir rejimin sonları olacağını bilerek Esad çevresine kilitlenirler.
• Esad’ın şahsında Nusayriler Suriye’nin en eğitimli toplumsal kesimini oluşturuyorlar, Irak deneyiminden hareketle devlet yönetiminde bu kadroların yer alması istenir.
• Laik eğilimler kırsalda olmasa da Şam, Halep gibi illerde güçlü, dinsel eksenli rejim karşısından Nusayriler dışındaki laikler Esad’ı destekler. IŞİD’in eylemleri bu kesimi daha da Esadçı yapmış durumdadır.
• Filistin’in laik kesimleri Esad rejimi ile entegredirler.
• Lübnan, bölgenin sermaye akış üssüdür ve Katolik Maruniler önemli güce sahiptirler. Lübnan’da uluslararası sermaye ile entegre kesimler Esad’ı tercih ederler.
• Kitlesel imha silahlarından arındırılmış, Golan Tepeleri gibi stratejik yerler için savaşamayacak, teslimiyetçi güçsüz bir Esad rejimi genel kabul görür.
Bunu görmek zor değil!  

Dr. YAVUZ GÖKALP YILDIZ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları