Olaylar Ve Görüşler

Türkiye’nin Kaderi Avrupa’da - Kader SEVİNÇ

24 Mart 2021 Çarşamba

Gece geç saatte Brüksel'e kadar gelen bilgiler, iktidarın İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme hazırlıklarını haber veriyordu, çok geçmeden gerçek olduğu anlaşıldı. Siyasi iktidarın savrulmasında yeni bir kara perdeye daha şahit olduk... İktidarın Hedefimiz AB” açıklamalarının ardından gelen bu karar, dünyaya Türkiyenin ciddiyetini bir kez daha sorgulattı. Türkiyenin Avrupa'daki kaderi için yıllardır emek veren ve partilerüstü bir Avrupa Birliği süreci yönetimini ve bütünleşmesini savunan biri olarak ülkenin çağdaş dünyadan her alanda koparıldığını görmekten Türkiye adına hicap duyuyorum.

2011 yılında, kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi tarafından imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi'ni ilk imzalayan ve onaylayan ülke Türkiye idi. Sözleşmeyi gece yarısı kararnamesiyle askıya alan Cumhurbaşkanı Erdoğan da 2011 yılında Twitter hesabından yayımladığı mesaj ile İstanbul Sözleşmesi'ni şu sözlerle gururla kutluyordu: Kadına şiddet artık ‘İnsan Hakkı İhlali. Sözleşme, Türkiye'nin öncülüğünde hazırlandı.” Bir siyasetçi için ülkesinin öncülük edip adını verdiği ve kendisinin kutladığı sözleşmeden ülkesini çıkarmak kendini inkâr, siyasi tükenmişlik sayılır.

ABDE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ KRİZİ

İstanbul Sözleşmesi Avrupa Birliği tarafından 2017de imzalandı. Bir grup AB üyesi ülkenin vetosu nedeniyle AB, sözleşmeyi onaylayarak yürürlüğe sokamadı. AB üyesi ülkelerin çoğunluğu tarafından onaylanan sözleşmeyi Bulgaristan, Macaristan, Letonya, Litvanya, Çekya ve Slovakya onaylamadı. Polonya'nın da İstanbul Sözleşmesi'ni feshederek bu gruba dahil olması bekleniyor. 

İstanbul Sözleşmesine karşı bloklaşan ülkelerin hemen hemen tamamının ortak özelliği Avrupa şüphecisi ya da karşıtı, çoğu zaman da aşırı sağ değerlere sahip iktidarlarca yönetiliyor olmaları. Pek çoğunun demokratikleşme karnesi oldukça bozuk. İktidar partisi AKP'nin bugün AB başkentlerindeki imajı da izinden gittiği bu iktidarlar gibi saygınlık yoksunu.

Bazı Avrupa Birliği kurumları İstanbul Sözleşmesi'ni AB'nin onaylaması gerektiğini savunsa da AB üye ülkelerinin hükümetlerinin karar verici olduğu Konsey'de fikir birliği olmadığı için onaylama prosedürü harekete geçemiyor. AB kendi içinde İstanbul Sözleşmesi ile ilgili bir kriz yaşıyor. Avrupa Parlamentosu, Avrupa Adalet Divanı'na başvurarak görüş istedi. AB'nin karar alma sistemi ve kurumların yetkileri ile ilgili tartışma hâlâ sürmekte. Ülkelerde kadın hareketleri ayakta.

AKP DEMOKRASİ KARŞITI GRUPLARIN İZİNDE

Epeyce bir süredir Polonya'dan aşırı muhafazakâr hareketlerin yönettiği Avrupa çapında geniş bir kampanya sürüyor. 150 bin yurttaşın imzasını alarak bir yurttaş girişimine dönüştürdükleri bu kampanya ile esas amaç İstanbul Sözleşmesine alternatif sunmak. Bu alternatif sözleşme muhafazakâr aile değerlerini” temel alıyor. Uluslararası olmadığı sürece sözleşme” demek esasen doğru değil, yasa” metni demek gerekir. Hedef, İstanbul Sözleşmesine karşı olan, demokrasi ile sorunlu iktidarların yönettiği bir grup AB üyesi ülkenin bu metni kabul etmesi ve uygulaması. Aileye Evet, Cinsiyete Hayır’” adını taşıyan İstanbul Sözleşmesi karşıtı kampanya, bu ülkelerde kilisenin de desteğini almış görünmekte. 2018'den bu yana piskoposlar hükümetlere İstanbul Sözleşmesi'ni onaylamamaları ve imzalarını çekmeleri için baskı yapmakta. AKP'nin İstanbul Sözleşmesini feshedip Ankara Sözleşmesi yapacağız” hamlesi de Avrupa'nın aşırıcıları ve anti-demokratlarının yolunda ilerlediklerinin kanıtı gibi. Polonyanın aşırıcı, Avrupa şüphecileri de millilik” vurgusu yapmak için Varşova'da yapıldı, İstanbul'da değil” sloganları atıyorlar. Türkiye sözleşmeye “İstanbul” adını veren ülke olduğundan, onları taklit eden bizdeki aşırıcı iktidar Ankara” adını kullanarak bu vurguyu yapmaya çalışıyor.

Popülizm ve aşırı sağ fikirler, hareketler siyasi iktidarın zirvesini sadece Türkiye'de değil AB içinde de bazı ülkelerde ele geçirmiş durumda. Burada da mücadele sürmekte. Yaşanmakta olan mücadele ve sancılar, Avrupa yanlısı yani demokrasi ve özgürlükler yanlısı olanlar ile Avrupa karşıtı yani demokrasi karşıtı olanlar arasında. Tıpkı Türkiyedeki gibi.

Söz konusu AB ülkeleri ile bizim aramızdaki temel farklardan biri Türkiyede demokrasi ve kurumlarının çökertilmiş olması ve kadına karşı şiddetin, kadın cinayetlerinin patlaması. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu tarafından hazırlanan raporlara göre 2010-2020 yılları arasında toplam 2296 kadın cinayeti yaşandı. AKP iktidara geldiğinde 66 olan kadın cinayeti sayısının, 14 misli artış göstermesi bu sistematik ve iktidar himayesinde bir cins kırımın” somut ve açık kanıtıdır.

KATILIMCI BİR AVRUPA HAREKETİ GEREKLİ

Türkiyede AB müzakerelerinin başından bu yana temel eksik ise iktidar ve siyaset üzerinde baskı unsuru ve lokomotif olacak güçlü, ciddi bir Avrupa hareketinin olmayışıydı. Üstelik Türkiyede AB üyelik hedefine kamuoyu desteği de oldukça yüksek seviyelerde. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu her yönüyle bir Avrupa hareketidir. Mustafa Kemal Atatürk bu vizyonu çok net ortaya koymuştur.

İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnö, 1963te Başbakan sıfatıyla imzaladığı AB ile ilişkimizin kökü olan Ankara Anlaşması’nın imza töreninde Türkiye, Avrupa ile bir kader birliği anlaşması yapmıştır” demiş ve gelecek nesillere miras olarak bunu bırakmıştır.

Demokratik, çağdaş bir ülke hayali, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında Türkiyenin kaderini Avrupanın kaderiyle birleştirmekten geçiyor.

Bunu başarabiliriz.

KADER SEVİNÇ

CHP AVRUPA BİRLİĞİ TEMSİLCİSİ
PES YÖNETİM KURULU ÜYESİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları