Olaylar Ve Görüşler

XXI. yüzyılda Atatürk perspektifini yeniden anlamak

06 Ekim 2019 Pazar

YAZAR:Prof. Dr. KEMAL ÜÇÜNCÜ 
Karadeniz Teknik Üniversitesi

Uygarlık tarihindeki büyük devrimlerde, sıçramalarda, gelişim ve dönüşümlerde milletlerin, kendi kültür havzalarının ve dünya kültür mirasının temel metinleriyle kurdukları diyalojik ilişkinin çok önemli bir rolü olduğu bilinmektedir. Bu açıdan milletlerin “kendi çağına ve ihtiyaçlarına özgü” okuma ve yorumlar yapması son derece önemlidir. Bilimsel, dini ve kültürel metinlerin nihai ve donmuş bir anlamı yoktur. Bütün kültürel ürün ve üretimler dilsel ve tarihseldir. “Tarih ve zaman üstü bir anlam ve metinden söz edilemez.” Metnin zaman üstü ve tarih dışı “aşkın” olduğunu iddia etmek -aynı zamanda- onun herhangi bir anlamı olmadığını ifade etmekle eşdeğerdir. Kültürel formalar tarih içerisinde üretim ve mülkiyet ilişkileri, siyasal ve sosyal şartlar, yeni deneyim ve ihtiyaçlar ışığında muhtevalarını güncellerler. İlkçağda yaşamış bir insanın “giysi” kelimesinden anladığı şeyle bugünkü insanın anladığı şey aynı değildir. Kültürel ve dilsel kavramlar bize kişisel deneyimlerimizle açıktırlar. Kültürel mirasla kurulacak ilişkinin düzeyi ve derinliği, yaratıcılığı yeni bir medeni hamle için temel referansları oluşturur. Bütün bu okuma ve diyalog, ontolojik, epistemolojik ve etik düzeyde açılımlara imkân vermeli; zaman, mekân, insan, evren, dünya, eşya, siyaset felsefesi anlayışını temellendirebilecek bir kuşatıcılığı olmalıdır.

Entelektüel gelenek
Türkler kendi tarihlerinin son 300 yıllık dilimi öncesinde bu ameliyeyi çok başarılı bir biçimde gerçekleştirebildikleri için tarihlerinin her döneminde bulundukları coğrafyanın belirleyici aktörleri olagelmişlerdir. Çağdaş dünyayı açıklayacak bir kozmoloji, ontoloji ve epistemolojinin deneyim ve inşa aşamasındayız. Yadsınamaz uzun bir yol katettiğimiz inkâr edilemez. Atatürk’ün de içinde yer aldığı halkçı, kamucu, aydınlanma ilkelerini özümsemiş Türk milliyetçileri XX. yüzyılın başında Avrasya çağını tayin ettiler. Türk milliyetçiliğinin partili tarihi 130 yıla ulaşmıştır. (ITC=İttihat ve Terakki Cemiyeti1889’dur.) Bu cümleden olmak üzere, Müsavat Partisi öncülüğünde Kafkasya’da Mehmet Emin Resulzade önderliğinde örgütlenen Türk milliyetçileri 28 Mayıs 1918’da laik, demokratik esaslara bağlı olarak Doğu İslam ve Türk dünyasında ilk bağımsız Cumhuriyetini kurmuş oldular. 1912 Batı Trakya Türk Cumhuriyeti (kısa süreli bir diğer deneyimdir), 1923 Türkiye Cumhuriyeti keza aynı fikri entelektüel siyasi geleneğin, bu büyük tecrübe silsilesinin bir birikimidir. Bu fikri ve siyasi gelenek, 1905 yılında Türkistan’da başlayan Alaş Orda hareketi ve 1917-1920 yılları arasında eski Kazak cüzleri bir araya gelerek bağımsız “Alaş Orda Devleti”ni kurdular. Hükümet Başkanı, Alihan Bökeyhan, başkenti Semey olan bu devlet üç yıl yaşayabildi.

Zaman dışına düşmek
Çağın epistemolojik anlayışına mızrakla saldırırsanız tarihin dışına düşersiniz. Türkler tarihin bütün zamanlarında (modern dönem hariç) kendi çağlarının bilgi anlayışı ile entegre olarak evrensel siyasi güç olabilmişlerdir. Son dönemlerde modern çağın bilgi anlayışına hâlâ kurnazlık ve nanik yapma arayışındayız. Çok tehlikeli, zaman dışına düşmemiz bu sebeptendir. Türklerin Tanrı-doğa anlayışları, insan, eşya, ıduk (=kutsal) kavramlaştırmaları, egemenlik anlayışları, din -devlet, bilim ilişkileri, İslamiyetle birlikte tanıştıkları Semitik coğrafya ve gelenekten çok farklıydı. İslamla beraber uzun süre bu teşkilatçılık deneyim ve geleneğini taşıdıkları korudukları için yeni medeniyet dairesinde de muazzam başarıları ortaya koymuşlardır.
Harezm akademisi (bizim akademiyada ve genel kültürde pek bilinmez) bu büyük bilim ve düşünce geleneğinin Çayardı (=Maveraünnehir) havzası ana üssüydü. Çin’den Akdeniz’e 100 yılda Türkleri indiren büyük düşünce ve bilim geleneği burada mayalanmıştır. Akıl ve bilim eksenli bir kamu yönetimi ve hukuk anlayışı, doğa bilimleri ve matematik, tefekkür üzerinden incelmiş bir metafizik, kültür ve sanat anlayışı üretebilmişlerdir. O büyük tasavvufi gelenek, dini literatür böyle üretildi. Artık her gün din konuşulan bir iklimde dini düşünce adına dünyanın referans aldığı hiçbir ciddi üretim yok ilginç değil mi? Bu dinamik akamete uğratıldığı kesitlerde bütün alanlarda çöküş başlamıştır. Bilim tarihçisi Thomas Huffy bunu çok açık bir biçimde ortaya koyar: “14. yüzyılda Sorbonne’de 2000 elyazması 15. yüzyılda Vatikan kütüphanesinde 2 bin 257 eser vardı. Aynı tarihlerde Türk İslam dünyasının kültür şehirlerinde 80 bin ve 100 bin ciltlik kütüphaneler vardır. Bu yapı Rönesans’tan sonra aleyhimize olmak üzere değişti. Hiç tılsım aramaya gerek yok. En çok kitabı olan “her zaman döver”. Rönesans öncesi Doğu dünyası bilgi üretiminde öncü olduğu için siyasi ve ekonomik kültürel üretimin odağıydı. Rönesans’tan günümüze gelen süreçte son 500 yılda süreç tam tersine döndü aynı oranlarda Batı öne geçti. Yani iyi “peltek s çıkarıp ayn çatlatsak da”, bu tabloyu değiştiremeyiz. Tadili erkâna uygun ibadet ederek de 24 saat çağdaş çağdaş, devrim, liberal ileri diyerek de olmaz. Kaybettiğimiz ve bulmamız gereken “yitik hazine” budur. Bütün üniversitelerinizdeki kitap sayısı tek başına Harvard’dan azsa, dünyanın ilk 100 kütüphanesi arasına giren tek bir kütüphanemiz yoksa, tablo sıkıntılıdır.

Özgün bir teori
XXI. yüzyılın şafağında Doğu ve Batı medeniyetlerinin birikimini 1000 yıl önce Harezm akademisinde yoğurduğumuz gibi yeniden özgün bir anlayışla “yaratıcı bir yeniden okumayla” yorumlamalıyız. Atatürk devrimi ve birikimi de buna dahildir.
Dogmatik ve doktrinel olan ideolojilerin eleştiriye ve dışa kapalı izole dünyasından, çarpık aynasından, hazır yorum kalıplarından hareket ederek bu yaratıcı okuma yapılamaz. Kendi kültür bilimleri geleneğimizin kuram ve kavramlarını ortaya koyarak işe başlamak gerekir. Özgün bir teori ortaya koymadan sosyal bilimler ancak ve ancak ilmi işçilik yaparlar.
Atatürk Cumhuriyet devrimiyle Maveraünnehir Türk medeniyetini ve onun bilgi anlayışını güncele taşımak istemiştir. Bu bağlamda Kant’tan 700 yıl önce, Maturidi’nin ortaya koyduğu ve üzeri örtülen “dünyanın ve olguların bilgisinin bize sadece akıl ve deneyimle” açık olduğu görüşünü “bu yitik hikmeti” küllerinden yeniden dirilterek yeni Türk medeniyetinin mihveri yapmak istemiştir. Bu görev Atatürk mirasını önemseyen herkesin üzerindedir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları