Öner Yağcı

Edebiyat, aşk ve yeni yıl

29 Aralık 2018 Cumartesi

Edebiyatın var oluş nedenidir aşk. Aşksız bir yaşam düşünemeyen insanlık, geleceğe kalmanın, insan olmanın farklılığını kanıtlamanın bir aracı olarak sanatla özgürleşirken, yarattığı bu gerçekliğin temeline aşkı koymuştur hep.
Diyebiliriz ki aşk, destanlardan günümüze kadarki edebiyat ürünlerinde var olan gerçekliklerin en önemlilerinden biridir.
Savaşların anlatıldığı tüm edebiyat ürünlerinde de arka planda aşk yer alır. Homeros’un destanlarındaki onca savaş görünümlerine yerleşen “Güzel Helen” olayının başka bir açıklaması yoktur. En ünlü savaş romanlarından Savaş ve Barış, Durgun Don, Fırtına, Çanlar Kimin İçin Çalıyor, Aytmatov’un Cemile’si, aynı zamanda en anlamlı aşkları anlatır.
Edebiyat ve aşk derken savaş da nereden çıktı diye sorulursa, aşkın ve savaşın insanlığı geleceğe aktaran iki gerçeklik olduğunu; bunların yaşamın vazgeçilmeyen parçaları olduğunu düşünmemiz yeterlidir.
Elbette aşkı da, savaşı da yalnızca kavramların özgün karşılığı olarak almamak gerekiyor. Aşkı, cinsel aşktan yaşam, yurt, doğa sevgisine; savaşı yaşamın güzelleştirilmesi kavgasına, aydınlıkla karanlığın savaşımına doğru genişleterek algılamalıyız.
İnsanın aydınlık ve özgürlük arayışının savaşımı, bu iki sevdada bütünleşir. Tek tek insanlarla ya da toplumla ilgili aşklar ve savaşlar insanlığın yaşantısı, düşü, umudu ve geleceğidir. Toplumların yaşama koşullarına göre kimi zaman en öne çıkan, kimi zaman geri plana itilen ama mutlaka var olan aşk gerçeği edebiyatın vazgeçilmez öğesidir.
Aşkın düşünceyle ve inançla bütünleştirilmesi de edebiyat tarihinin önemli gerçeğidir. En diri kavga şiirlerinden başlayarak tüm edebiyat ürünlerindeki altyapıyı oluşturan bir öğe olarak görülmeli aşk. Aşkın edebiyattaki yeri zamanla, yaşla, doğayla, yaşama biçimiyle ilgili olarak değişik boyutlarda olmakla birlikte mutlaka vardır.
Edebiyatımızda ilk sözlü ürünlerden başlayarak örneğin, “Aşk imiş her ne var âlemde” dizesiyle de ortaya çıktığı gibi, aşk, divan şiirinin en temel izleklerinden biridir. Halk şiirimiz hepten aşk doludur. Tekke şiirinde aşk, sevgiliye ya da inanca yöneliktir. Tanzimat’tan sonraki şiirimizde de aynı gerçeklik var ve günümüzde de böyle devam etmekte... Nâzım Hikmet noktayı koymuştu zaten: “Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da,/ hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil...”
Aşk-ı Memnu, Huzur, Çalıkuşu, Kürk Mantolu Madonna, Cemile, Zeliş, Bir Gün Tek Başına’dan başlayarak romanlarımız, öykülerimiz için de aynı şeyleri söyleyebiliriz.
Yaşamın sanatlaştırılması, anlamlandırılması, insanın ölümsüzleşmesi demek olan özgürlüğün gerçekleştirilmesinde aşkın ve aşk edebiyatının katkısı yadsınamaz. Yaratıcı insanın sanat aracılığıyla aktardığı her üründe aşkın izini, çırpıntısını, hiç değilse gölgesini görmek sanatın doğası ve yazgısıdır. Yüzlerce yıllık insanlık tarihinin aynasında gördüğümüz, aşkla edebiyatın birbirini ve insanı tamamlayan bir vazgeçilmezlik olduğudur.
Aşk, edebiyatı yüzlerce yıldır derinden etkilenmiştir. Aşkla tanışanlar aşk edebiyatıyla aşklarını büyütürler. İnsan aşkla güzelleştirir dünyayı diyerek en bilinen aşk romanlarını anımsayalım, okumadıklarımızı okuyalım: Anna Karenina, Madam Bovary, Kırmızı ve Siyah, Vadideki Zambak, Muhteşem Gatsby, Jane Eyre, Aşk ve Gurur, Genç Werter’in Acıları, Uğultulu Tepeler, Beyaz Geceler, İlk Aşk, Doktor Jivago, Kolera Günlerinde Aşk...
2019, insanlığa, Cumhuriyet yurttaşlarına, Cumhuriyet ailesine edebiyatla ve aşkla dolu gelsin.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Savaş ve insan 14 Aralık 2024
Zaman, savaş ve insan 7 Aralık 2024
Tüketilmek 30 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları