Emperyalizm bir komplo teorisinin ürünü değildir, bir olgudur, bir gerçektir. Emperyalizm gerçeğini reddetmek veya küçümsemek, insanlığın gelişmesini engeller.
Pers, Roma, Bizans ve Osmanlı imparatorluklarında emperyalizm, başkalarına ait toprakların silah ve asker zoruyla işgal edilmesi ve imparatorluk topraklarına katılması biçiminde ortaya çıkmıştı.
Ortaçağdan sonra Britanya, İspanya, Fransa, İtalya, Portekiz’deki monarşik yönetimler, emperyalizmi, Amerika, Afrika ve Asya kıtalarında silah ve asker zoruyla ve bölgedeki işbirlikçileriyle birlikte sömürgeler kurarak sürdürdüler.
19. yüzyıl Sanayi Devrimi’nden ve kapitalizmin gelişmesinden sonra, bağımsızlık hareketlerinin de yaygınlaşmasıyla, sömürgeler ortadan kalkmaya başladı, emperyalizm yeni bir biçim aldı.
Emperyalizmin yeni biçimine modern emperyalizm de denebilir. Modern emperyalizm üç kategoride özetlenebilir:
1) 1980’lerden itibaren Lübnan, Afganistan, Irak, Suriye, Libya gibi ülkelerde olduğu gibi, ülkeleri din, mezhep ve etnik kimlik üzerinden parçalamak, bölmek ve iç savaşa sürüklemek.
2) 1950’lerden itibaren Guatemala, Küba, Şili, Nikaragua, El Salvador, Arjantin, Uruguay, Paraguay, Brezilya, Vietnam, Türkiye, Irak gibi ülkelerde olduğu gibi, ülkelerde askeri operasyonlar veya darbeler gerçekleştirerek, emperyalizme hizmet edecek yönetimleri işbaşına getirmek.
3) 1950’lerden itibaren dünyanın çoğu ülkesinde olduğu gibi, yerel işbirlikçilerle birlikte ülkelerin kamu sektörünü ortadan kaldırmak, özelleştirmelerle, ülkenin ekonomik varlıklarını ve doğal kaynaklarını ele geçirmek, ekonomik ve sosyal adaletin, eğitim ve sağlık sisteminin çökmesini sağlamak.
Modern emperyalizmin öncü gücü ABD’dir; ondan sonraki lokomotif güçleri de Britanya ve Avrupa Birliği’dir. Emperyalizmin askeri gücü NATO’dur.
***
Modern emperyalizm kendisini, iletişim, teknoloji ve propaganda olanakları sayesinde, klasik emperyalizme göre daha iyi gizlediği için, çoğu insan emperyalizme hizmet ettiğinin farkında bile olmaz. Emperyalizm siyasi partilerin, medya organlarının, üniversitelerin ve sivil toplum örgütlerinin içinde örgütlenir ve eğitimli insanlar bile emperyalizmin tuzaklarına kolayca düşerler.
Emperyalizm kendisini sürekli bir yerlerde gösterir, ancak bunu genelde kendisini maskeleyerek ve kendisini kamufle ederek yapar.
Örneğin geçtiğimiz hafta DEM’in, emperyalizmin Türkiye’deki şubeleri olan AKP’den ve MHP’den aldıkları cesaretle, TBMM Grubu toplantısını terör örgütü PKK’nin kurucusu Abdullah Öcalan’a destek arenasına çevirmesi; bu da yetmiyormuş gibi, DEM’li bir milletvekilinin “süreci” ve Abdullah Öcalan’ı eleştiren medya üyelerine AKP iktidarının müdahale etmesi çağrısı yapması, emperyalizmin Türkiye’deki yansımalarından sadece birisidir.
Yurtdışından da güncel bir örnek vermek gerekirse, geçtiğimiz hafta Nobel Barış Ödülü’nün Venezüella’daki muhalefet lideri Maria Corina Machado’ya verilmesi de emperyalizmin bir sonucudur. ABD emperyalizmine karşı mücadele veren Venezüella hükümetinin ABD tarafından abluka altına alındığı bir dönemde, ödülün Machado’ya verilmesi tesadüf değildir.
Özelleştirmeci politikalarıyla ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya övgüleriyle bilinen Machado’nun, Kanada, Panama, Danimarka, Filistin gibi devletlerin egemenlik hakkını tehdit eden; Rusya üzerinde ekonomik baskı kuran; Çin’e ticari savaş açan; kendi ülkesinde ırkçılık yapan ABD Devlet Başkanı Donald Trump’ı, demokrasiye ve barışa katkı sağlayan bir lider olarak tanımlayıp, ödülü ona ithaf etmesi de şaşırtıcı değildir.
Geçmişte de Nobel Barış Ödülü, Mustafa Kemal Atatürk, Mahatma Gandhi ve Olof Palme gibi antiemperyalist liderlere verilmemişti; ancak SSCB’nin ve Varşova Paktı’nın çökmesinin yolunu açan Lech Walesa’ya ve Mihail Gorbaçov’a ve Çin’in toprak bütünlüğünü tehdit eden Tibet ayrılıkçı hareketi liderlerinden Dalai Lama’ya bu ödül verilmişti.
O nedenle NATO üyesi olan Norveç’te bulunan ödül komitesinin, ödülü NATO’cu bir paradigmayla Machado’ya vermesine de şaşırmamak gerekir!