Türkiye her açıdan, hem mecazi anlamda hem de fiilen, yangın yerine dönmüş durumda. Çünkü Türkiye yönetilemiyor!
Bolu’da kar tatiline giden 78 vatandaş denetimsizlikten dolayı otelde çıkan bir yangında yaşamını yitiriyor!
Bilecik, Sakarya, Eskişehir, Afyon, Karabük, Zonguldak, Bursa’da çıkan yangınlarda ormanlar yanıyor; yangınları söndürmek için mücadele eden 10 kişi yaşamını yitiriyor; ormanlarda yaşayan binlerce hayvan ölüyor!
Gece ve gündüz çalışabilecek donanıma sahip ve yedi gün yirmi dört saat teyakkuzda olan yeterli sayıda yangın söndürme uçağı ve pilotu olmadığı için, küresel ısınmanın da etkisiyle artan yangınlar, zamanında söndürülemiyor!
Bu olgu, imar, inşaat, rant alanı açmak amacıyla, yangın söndürmek için gerekli altyapının, kasıtlı olarak sağlanmadığı kuşkusuna yol açıyor!
Ülkenin zeytinlik alanları, kıyıları, ormanları, dereleri, gölleri, barbarların rant hırslarına kurban ediliyor!
Terör örgütü PKK tarafından öldürülen askerin cesedini bulmak için Irak’ta bir mağaraya giren 12 asker “metan gazı zehirlenmesinden” yaşamını yitiriyor!
İskenderun’da 2 asker rutin eğitimde “sıvı kaybından” ölüyor!
Türkiye’nin kurucu, ana muhalefet, birinci partisi CHP’nin cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hapishaneye atılırken, terör örgütü PKK’nin yöneticilerinden Veysi Aktaş tahliye ediliyor!
Yasama, yürütme, yargı arasındaki güçler ayrılığının; düşünceyi ifade, yayın, medya özgürlüğünün; laikliğin; nitelikli kamusal eğitim, sağlık hizmetlerinin; ekonomik ve sosyal adaletin; anayasal düzenin ortadan kaldırıldığı bir ortamda, bir de bunlar yaşanıyor!
***
AKP, MHP, DEM ise emperyalizmin dayattığı gündemin peşinden sürüklenerek, “terörsüz Türkiye” veya “demokratik barış” süreci maskesi altında, Türkiye’nin üniter ve laik yapısını ortadan kaldıracak, Türkiye’nin din, mezhep, etnik kimlik üzerinden bölünmesine yol açacak girişimlerde bulunuyorlar!
ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın, Lozan Antlaşması’nı sorgulayıp Osmanlı İmparatorluğu’nu övdüğü ve Ortadoğu’daki güçlü ulus devletlerin İsrail için bir tehdit oluşturduğunu açıkladığı günlerde, iddialara göre, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de, “Bir Kürt, bir Alevi cumhurbaşkanı yardımcısı olsun” önerisinde bulunuyor!
Oysa Türkiye Cumhuriyeti; Afganistan, Irak, Suriye, Lübnan, Libya gibi, din, mezhep ve etnik kimlik temeline dayanan bir ülke değildir!
Anayasanın 10. maddesinde şu ifade yer alır:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”
Bu anayasa maddesinin uygulanması durumunda, liyakat sahibi olan herkes, belli başlı makamlara, mevkilere ve yetkilere sahip olabilir. Anayasanın uygulanmasıyla ilgili bir sorun varsa, bunu çözmenin yolu, makam, mevki, yetki için din, mezhep, etnik kimlik kontenjanı koymak değil, bu anayasa maddesinin uygulanması için liyakat ölçütlerini esas almaktır.
AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan’ın “Türkler, Kürtler, Araplar” biçimindeki etnik kimlik vurgusunu haklı olarak eleştiren CHP Genel Başkanı Özgür Özel de, mitinglerde sık sık “Kürt demokratlar” ifadesini kullanarak, çelişkiye düşmektedir.
***
Öte yanda, TBMM’de kurulacak “süreç” komisyonunun üyelerinin siyasi partilere göre sayısal dağılımı, siyasi partilerin günümüzdeki oy oranlarıyla orantısızdır ve demokratik temsil ilkesine aykırıdır!
Komisyonun sayısal yapısına göre, AKP’nin, MHP’nin, DEM’in önereceği her şey komisyonda oyçokluğuyla kabul edilir!
Muhalefet partileri bu komisyonun figüranları olmayı asla kabul etmemelidirler!
Ayrıca, DEM Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın, “Masada CHP olursa belki de İmamoğlu dışarıda olacak” ifadesi de, Ekrem İmamoğlu’nun hapishanede siyasi rehine olarak tutulduğunun itirafıdır ve CHP’ye yönelik alçak bir tehdittir!