Yılmaz Özdil’in yazdığına (Sözcü, 5 Eylül 2018) göre Cumhurbaşkanı Erdoğan bir yerde şöyle demiş: “Kibir, tepeden bakma, böbürlenme bize yakışmaz, elitist olamayız, kendimizi seçkin bir zümre olarak göremeyiz, nereden geldiğimizi unutmadık, tevazu ve alçakgönüllük en önemli şiarımızdır.” Çok güzel, erdeme değer veren erdemli bir insanın görüşü. Gerçek mi, değil mi, tartışmanın hiç gereği yok. Ayinesi iştir kişinin!
Ancak “Elitist” sözcüğünü olumsuz anlamda kullanmasına karşıyım. “Elitist”, Fransızca bir sözcük olan “Elite”in türevi. “Elite”in Türkçe anlamı “Seçkin.” Buna göre “Elitist” de “Seçkinci” anlamına geliyor. Lütfen, “İhtiyarın Fransızca öğretmenliği aklına geldi” diye düşünmeyin. Önce mıntıka temizliği yapmak zorundayım. “Seçkin” son derece önemli bir sözcük. Aşağılanmasına izin veremem. Bütün sözcükler gibi birden fazla anlamı var. Fransızca-Türkçe sözlükte, “Seçkin topluluk, kalburüstü takım, kaymak tabaka” gibi anlamları var. Ama, “Yüksek nitelikli, kaliteli, vasıflı, kalifiye, liyakatlı” anlamlarına da geliyor. Bir insan kaymak tabakadan olabilir ama yüksek nitelikli olmayabilir.
Doğruluğunu kontrol ettikten sonra internetten anlamını aktarıyorum:
- Benzerleri arasında niteliklerinin yüksekliğiyle göze çarpan, üstün, mümtaz, güzide, mutena, elit.
- Bir toplumda gücü ve saygınlığı olan kişi veya grup.
- Bir toplumun büyük kesimini oluşturan halk kitlesi dışında kalan küçük bir aydın kesiminden oluşan kitle.
- Benzerleri arasında niteliklerinin yüksekliğiyle göze çarpan, üstün, seçilen.
- Seçilmiş, ayrılmış benzerlerinden üstün olduğu için ayrılmış, mümtaz, güzide.
“Seçkin”in olumsuz anlamı bir ise olumlu anlamı on tane. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre elitin yani seçkinin en önemli özellikleri şunlarmış: Kibir, tepeden bakma, böbürlenme. Ben Erdoğan gibi toptancı olmayacağım: Kibirli, tepeden bakan, böbürlenen seçkinler de vardır. Ama sıradan muktedirler, sıradan zenginler arasında kibirli, tepeden bakan, böbürlenen yaratıklar çoook daha fazladır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çevresine bakması yeter. Demokrasinin bir anlamı elbette halkın kendi kendisini yönetmesidir. Evet! Ama yönetime seçilenler genellikle “sıradanlar” değil “seçkinler”dir. Seçkinlerin yerini sıradanlar aldığı zaman demokrasi sona erer. “Sıradanlar”ın yönetime gelebilmesine (ehliyetsiz şoför muavinlerinin direksiyona oturmasına) izin vermesi demokrasinin kusurlarından biridir.
“Seçkinlik”, “Seçkin Aydınlar” başlıkları her zaman tartışma konusu olmuştur. Osmanlı’nın son yıllarında Muallim Naci ile Recaizâde Ekrem’in “Havas”/”Avam” tartışması pek ünlüdür. Bu konuda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı aydınlatmak için İslamcı internet sitesi “Sorularla Risale”den alıntı yapacağım:
“Avam, kelime manası olarak ‘alt tabaka’ demektir. Havas ise ‘üst tabaka’ anlamına geliyor. Bu genel terimler, kullanıldığı ilim dalına göre farklı manalar içerirler.
Mesela, iktisadi açıdan avam fakir demek iken, havas zengin manasına geliyor. Siyasal açıdan avam seçmen iken, havas seçilen demektir. Fen ilimlerinde avam tabiri eğitim ve öğretim görmemiş insan demek iken, eğitim ve öğretim görenler havas oluyor. İslam ilimlerinde ilmi derecesi olmayan insanlar avam iken, ilmi derecesi olanlar havas ve âlimdirler.
Çiftçi bir insan ekonomik açıdan fakir, ama ilmi açıdan donanımlı ise, iktisadi açıdan avam, ilmi açıdan havas sayılır. Yani avam ve havas tabirleri kullanıldığı yere göre mana ve hüküm kazanıyorlar.”
Seçkinler rol almadan siyaset, bilim, sanat, edebiyat ve spor alanlarında hiçbir başarı elde edilemez. Seçkin ve aydın düşmanlığı ise faşizmin en temel özelliğidir.
İmam-hatip seçkin imam bile çıkartamıyor!
Kör olasıca elit
Yazarın Son Yazıları
Basında yer alan en önemli ortak haber: Öcalan için “özgürlük” talebi; MHP lideri Devlet Bahçeli’nin açıklamalarıyla başlayan “terörsüz Türkiye” sürecinde DEM Parti de TBMM’deki komisyona raporunu sundu.
Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanı genç Özgür Özel’in, Çatalca’daki açık hava konuşmasında, “coşkun kalabalığa seslenirken” rütbeleri sökülerek TSK’den atılan teğmenler hakkında “Teğmenlere rütbelerini takacağız” dediğini televizyonda duyunca şimdi yazdığım gibi “Aferin aslanım” dedim ve alkışladım.
“Doğurganlık hızı felaket!” Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, Saray’da yapılan Aile ve Kültür-Sanat Sempozyumu’nda, doğurganlık hızının “felaket düzeyine indiğini” söylemiş.
1 Ekim 2025 günkü Sözcü gazetesinin 11. sayfasında şöyle bir haber yayımlandı:
İnsanın kendisine sorduğu “Ben kimim” sorusu ve bir sorgulayıcının ona sorduğu “Sen kimsin” sorusu, gerçek anlamda, o kişiye varlığının adresini sormaktan başka bir şey değildir.
7 Aralık 2025 günü yayımlanan ve MHP’nin siyaset dağarı ile tarzını tasvir ettiğim “Vehim denen şey” başlıklı yazıma partinin genel başkan yardımcısı ve yazıda adı geçen kişinin (Semih Yalçın) tepki göstereceğini kuşkusuz tahmin ediyordum.
Tarih cahilleri ve tarih inkârcıları için bir kez daha okunması için dökümlü bir şekilde ve tekrar yazıyorum:
1. Gerçekte var olmayan fakat var olduğu sanılan, varmış gibi tasarlanan düşünce ve zan.
Şu kavanoz kıçlı dünyada her nesnenin, olgu ve olayın bir tanımı vardır.
Kürtçe güçlendirilecekmiş, hatta kalıcılaştırılacakmış.
Gelecek yıllarda adını sık sık anmak zorunda kalacağımız Prof. Dr. Engin Arık (14 Ekim 1948) 30 Kasım 2007 günü (nedeni kuşkulu) bir uçak kazasında ekibiyle birlikte aramızdan ayrılmıştı.
3 Kasım 2002 günü olanı, olanları aramızdan kaç kişi anımsamakta?
Eski defterler son derece önemlidir.
1 Kasım 2002 günü “İki gün sonra 3 Kasım 2002” başlığıyla Hürriyet gazetesinin Avrupa baskısında...
Devri sabık yaratmak, Türkiye siyasi tarihinde yeni gelen yönetimin/iktidarın, kendinden önceki dönemi sorgulaması, hesap sorması vb. anlamında kullanılan ifadedir.
Basında yer alan haberlere göre, Cumhuriyetin kuruluşunun 102. yıldönümü münasebetiyle savunma sanayisindeki gelişmeleri anlatan AKP genel başkanı ve Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, “Dünya genelinde satılan her 100 İHA’dan 65’ini biz tedarik ettik, 180 ülkeye ürün ihraç ettik. Sizleri 25 yıl geriye götürmek istiyorum, ülkemizde bir toplu iğne üretebiliyor muyduk” demiş.
“Eşit anayasal vatandaşlık...
Değerli okurlar, bir terslik yüzünden 28 Mart 2025 günü yayımlanan bu yazıyı bir kez daha okumak zorunda bıraktığım için lütfen bağışlayın beni.
Kuzey Kıbrıs’ta cumhurbaşkanlığı seçimini ana muhalefetin adayı Tufan Erhürman’ın kazanmasının ardından, genel kanıya göre, MHP lideri Devlet Bahçeli önemli bir açıklama yaptı.
Kürtçülerin, Türkiye’nin demokrasi bağlamında atacağı ilk adımın “ilkokuldan üniversiteye Kürtçe anadilde öğrenim hakkının anayasada yer alması talebinin yerine getirilmesi” olduğunu biliyoruz.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Devlet Bahçeli’nin “terörsüz Türkiye” süreciyle ilgili olarak düşüncelerini eleştiriyor.
CERN’in (European Center for Nuclear Research-Avrupa Parçacık Fiziği Araştırma Merkesi) evrenin oluşumuyla ilgili olarak yapmaya başladığı deney Türkiye’yi birden bilim dünyasının göbeğine getirdi.
Özdemir İnce: Uranyum bu kadar belalı bir madde, tehlikeli, radyasyon yayıyor.
Hüseyin Gün 4 Temmuz 2025 günü tutuklandığına göre işlem çok daha önce başlamış olmalı. Demek ki Merdan Yanardağ’ın casusluğu (!) o günden çok daha önce belli olmuş olmalı. Öyle değil mi? Gecikme operasyon icabı mı aceba? Yoksa kerrat cetvelini (çarpım tablosunu) bilmeyen kasap hali mi?
21 Ekim 2025 Salı günü yayımlanan “Toryum dedikleri şey” başlıklı yazımla “toryum” adlı ender elementle tanıştınız.
Gazetelerde, kitaplarımda yayımlanmamış yazı(lar) da var zulada.
Ülkemizde edebiyattan en ince bilimlere kadar tuhaf bir alışkanlık vardır.
Eşek arısının nasıl soktuğunu çok iyi bilirim.
Uyanın, uyanın artık, ey yitik insanlar!
Yerçekimi denen şeyi ben bulmadığım için ortak mal Vikipedi’ye başvurarak tanımını bilginize sunuyorum.
Biraz önce en küçük kardeşim Bülent telefon etti.
Deniz kıyısına oturup da denize girmediğim, içki içtiğim günler.
Okuyacağınız yazı 6 Eylül 2020 günü gazetemizde yayımlanmış.
Uzun süredir, gündelik hayatın türlüsüyle, sağlık işleriyle, bilgisayarımla, internetle, telefon santralcılarıyla, sekreterlerle başım hiç de hoş değil.
Mersin’de, çocukluğumda, o zamanlar adı Bozkurt olan caddenin üzerindeki Büyük Çıkmaz Sokak’ta (artık çıkmaz değil) otururduk.
Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras, doğal zenginlikleri ve tarihi mirasıyla dünya çapında ilgi gören Muğla’nın, rant uğruna tehdit altında olduğunu söyledi.
Defterlerimden birine yazdığım ancak kaynağını yazmayı ihmal ettiğim alıntı şöyle...
Zırvalıkla ilgili ilk yazıyı 29 Ağustos 2025 günlü Cumhuriyet gazetemizde yayımlamıştım.
Basından bir haber: “Kabine toplantısı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Beştepe’deki sarayında toplandı. Saat 14.30 sıralarında başlayan ve iki saat süren toplantıda, PKK’nin sembolik silah bırakma töreni ve Meclis’te komisyon kurulması çalışmalarıyla devam eden süreç, orman yangınları ve Gazze gibi başlıklar görüşüldü. Toplantının ardından konuşan Erdoğan, CHP’ye seslenerek ‘Siyasette pek çok şeyin kazası olur ama süreci yokuşa sürmenin affı olmaz. Süreç, özellikle ana muhalefet partisi için geçmiş günahlarına kefaret olabilecek bulunmaz bir fırsattır’ dedi.”
Televizyonların emeklilerin hal-i pür melalini tanımlayıp aktarmak için seçtikleri insanların neredeyse tamamı garip bir ruh durumu içinde.