Ayasofya Müzesi! (1)

12 Haziran 2020 Cuma

916 yıl boyunca Ortodoks dünyanın başkilisesi. 481 yıl boyunca da İslam dünyasının büyük camisi.

Yalnızca Bizans Ortodoks dininin değil, tüm Hıristiyanlığın en görkemli kilisesi olan İstanbul’daki “Ayasofya Müzesi”, yobazlarımızca ve siyasetçilerimizce yine gündemin başköşesine oturtuluyor!

Artık “müze” değil “eskisi” gibi “cami” olmalıymış! Peki, camiden daha eskisi neydi? Kimler için yapılmıştı? O zaman daha eskilere gidip, ne zaman, nasıl yapıldığını anımsayalım...

***

Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) döneminde 532’lerde Ayasofya gündeme gelir! O yıllarda “mimar” sözcü galiba pek kullanılmadığı için Aydın’dan “teknisyen-teorisyenAnthemios ve Milet’ten “tasarımcı-fizikçiİsodoros İstanbul’a getirilir!

İkisi bu görkemli yapı için kolları sıvarlar...

***

Ayasofya son derece karmaşık bir mimari girişimdir. Genişletilmiş (rüzgârdan şişmiş bir yelken biçiminde) kubbeli bir “bazilika (Hıristiyanlık öncesi toplanma yeri)” olarak düşünülebilir. Buna benzer mimariler, özellikle Suriye’de ve İç Anadolu’da değişik biçimlerde uygulanmıştır. İki yarım kubbe arasında bir merkezi kubbeyle örtülmüş ve uzunlamasına plan ile merkezi planı birleştiren dikdörtgen bir yapıdır.

48 x 32 m ölçülerinde olan iki “narteks (batı yönündeki giriş bölümü)” ve revaklı “atrium (avlu)” hariç tutulduğunda iç ölçüleri 70 x 75 m olan yapının uzunluğu yaklaşık olarak 135 metreye ulaşmaktadır.

Ayasofya, iç ve dış olmak üzere iki “narteks”, üç “nef (bölüm)” ve bir “apsis’ten (kubbeli sunak bölümü)” oluşan, iki katlı özgün bir yapıdır.

***

Ayasofya kubbesinin çapı, yaklaşık 31.7 m, yerden yüksekliği ise 55.6 metredir. Kubbe tümüyle tuğla ve harçtan örtülmüştür. Kubbe, 180 derecelik tam bir yarım küre değildir. 163 derecedir!

Kubbeyi oluşturan 40 kaburganın arasında, 40 pencere bulunmaktadır. Aslında günümüzdeki kubbeyi, Ayasofya’yı sonradan düzenleyen İsodoros’un yeğeni “Genç İsodoros”, 558 yılının mayıs ayındaki depremde çökünce yeniden yapmıştır. Günümüze kadar gelen kubbe budur... Kubbenin iki tarafındaki yarım kubbe, ana kubbenin yaptığı baskıyı azaltmak için yapılmıştır.

3. Ayasofya kubbesi, yapıldıktan sonra 24 Aralık 562 yılında tekrar açılmıştır.

Ayasofya’nın “nefi”, Avrupa’daki herhangi bir “gotik katedralden (12-15. yy. kilisesi)” yaklaşık üç kat genişliktedir. Ortaçağda, Avrupa’daki hiçbir yapı Ayasofya’nın yüksekliğine erişememiştir!

Ayasofya’da kullanılan sütunların bazıları “Heliopolis’ten (Mısır)”, “sekiz büyük kırmızı porfir sütun” Efes Artemis Tapınağı’ndan, “Kyzikos’tan (KapıDağ Yarımadası)” ve “Baalbek’ten” (Suriye) getirilmiştir.

Ayrıca duvarlarında kullanılan mermerler de çeşitli yerlerden toplanmıştır. Frigya’dan “çok renkli taş”, Sparta’dan (Yunanistan Mora Yarımadası) “zümrüt yeşili mermer”, Carystus’tan (Yunanistan’ın doğusu) getirilen “yeşil mermer” bunlardan bazılarıdır!

***

Duvardaki pek çok pencereden “Işık” içeri girmekte ve burayı bir “ışık hazinesine” dönüştürmektedir. Ayasofya mimarisinin başlangıcında, renkli camlar kullanıldığı ve zamanla bunların kayboldukları düşünülüyor!

Karanlığı kovan!” bu ışıklar, ışık bilgeliği olan “Hagia (Aya)” oluşturmakta ve geceleri de içerisinin ışıl ışıl olmasını sağlamaktaydı!

***

Ayasofya’daki donanım hakkında, günümüzde hiçbir belge ve görsel olmamasına karşın Bizanslı tarihçi Prokopius, kilisedeki “litürjik (tapınma kuralları)” çerçevesinde, donanımının 20 ton gümüşle bezenip süslendiğinden söz eder...

Ayrıca sarayın sessizlik koruyucularından biri olan ve “Gerisi sessizlik: Asla kapanmayan ağızdan nefret ederim” diyen şair Paulos Slintiarius, ana hatlarıyla “litürjik” donanımı anlatmıştır.

***

Tarihi kayıtlarda, 1204’teki “Haçlı Seferleri” sonucunda bu donanım yağmalanmış, 1261’de Haçlı ordusu, İstanbul’u terk edince tekrar “restore” edilmiştir.

***

Sekiz yüzyıl kadar bir süre Ayasofya dünyadaki en büyük “tonozlu yapı” olmak özelliğini sürdürmüştür. Günümüzde ise tuğladan yapılmış en büyük üçüncü kubbeye sahiptir. Genç İsodoros’un yaptığı bu kubbe, iç tarafında ve tam ortasında daire içinde muazzam bir haç ile bezenmiştir.

***

Günümüzde Ayasofya, Pisa Kulesi’nden sonraki en sapmalı yapı olmuştur! Öyle ki başlangıçta kusursuz bir biçimde tasarlanan ana kubbe, payelerin dışa eğimi nedeniyle kuzey - güney doğrultusunda 2m daha geniş bir biçimde bitirilmiş, bu da “elips” biçiminde olmasına yol açmıştır!

***

İmparator Justinianus, Ayasofya’nın iç duvarlarını altın levhalarla kaplatmak istemişse de çevresindeki yetkililer, “Bir gün Bizans’ın yoksul düşebileceğini...” ileri sürerek, imparatoru bu kararından vazgeçirmişlerdir!

***

Bir “geometrici” yaptığı için, Ayasofya çeşitli tarihlerde onarım geçirmiştir. Ancak 1500 yıldır ayakta olduğu da unutulmamalıdır...

Not: Sürecek...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları