Kazanmanın ve Kaybedişin Muhteşem Örgüsü!

29 Temmuz 2014 Salı

Bayramdır, tatildir!..
Ağız tadını, keyifleri bozmayalım kaygısıyla düşünüp duruyorum:
Ne yazmalı, nasıl yazmalı?
Üstelik bu sıcakta, tahliye edilmiş bir kentin yalnızlığı ve olağanüstü sessizliğinde...
Üstelik deniz özlemi, yelken sevdası doruk yapmışken...
Aklıma, Hemingway’in sözü geldi:
“Yazmanın kuralı yoktur. Bazen kendiliğinden ve mükemmel bir şekilde geliverir; bazen bir kayayı matkapla delip patlatmaya benzer.”
Bakalım ne çıkacak?

***

Hemingway’den devam edeyim en iyisi, çocukluğumdan kalan, “Yaşlı Adam ve Deniz” romanından.
Yaşama farklı bir dokunuştur çünkü rüyalarıma giren, düşler kurduran...
Havana’nın batısında Cojimar köyündeki yaşlı balıkçı Santiago’nun, Meksika Körfezi açıklarında karşılaştığı devasa kılıçbalığıyla giriştiği amansız mücadeleden ne kaldı bana?
Yenilginin ve ölümün, en kaçınılmaz göründüğü anda bile olağanüstü bir başarıya dönüşebildiği mi?
Değil!
Ya ne?
Mücadele etmek, direnmek!
Ama daha çok, “yarattığı mucizenin ardından kocaman bir hiçlikten ötesini kazanamayan Santiago’dur” kalan aklımda.
Kazanmanın ve kaybedişin, bir arada, muhteşem örgüsü...
En önemlisi de yaşamı anlamlı kılan, yolculuk serüveni...

***

Sonra içimde farklı çağrışımlar...
Kitaplığa uzandım, ikinci raftaki “Ustam Rüzgâr”a.
“Düş arkadaşlığını” perçinleyen kitap; “Düşler ülkesinden, denizler ülkesine yolculuklara” diye imzalı, “doğum günü” armağanı...
Richard Bode’nin...
Farklı yolculuklara götürmüştür beni; mavi hikâyelere, şiirlere...
Denizi, yelkeni, dalgaları, yağmuru, ışıkları, tahta iskeleyi, dostluğu, özgürlüğü, tutkuyu, ayrı bir duyguyu...
Rüzgârı farklı hisseder oldum onunla, farklı gerçekler ve zamanlar keşfettim.
Sözlük anlamında, “gerçek bir varış noktası” olmadığını...
Karmaşanın üstünden, ancak elektronik devreli aygıtlarla başa çıkabilmeye inandırıldığımızı...
“Bilmek istediklerimizi”, bize söyleyecek makinelere yüklediğimizi...
Ama bu yaklaşımın kimi zaman işe yaramanın dışında, büyük bir eksiklik taşıdığını, anlamsızlığını...
Ve geleceği engellemekle o kadar meşgulken, hiçbir zamanın “şu an” olmadığını...
Anladım...

***

Yolculuğun kendisi, yaşamdır...
Yolunuz açık, rüzgârınız çok olsun...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaşasın Cumhuriyet 1 Ocak 2016
Sesler kısılırken... 25 Aralık 2015

Günün Köşe Yazıları